On dokuz.
Kimseye bir avuç içi emanet edilmezmiş; yollarını ortadan ikiye ayırır, avucuyla birleştirirmiş.
Ensene değen öfkenin soluğu, her gece odana sokulan canavarın adım izlerinde ilerler, on dokuzuncu adımda durur,
Göğüs kafesinin içini izlermiş.
Nabız yolun, yaşamım;
on dokuz yaşındasın, güvendiğin dağlara kar yağarken,
sen, senin sandığın bir göğüs kafesi altındasın;
nabzına dokunan parmaklara bakıyorsun küçük bir kız çocuğu gibi ama artık genç bir kadınsın.
Göğüs kafesi boşluğunda açan her his, kelebek değildir, belki de bir dikiş ipidir; kalbinden diline ulaşır, yalanların ucunu tütsüler, kaburgalarının en köşesine bulaşır.
Kırık bir kaburga, göğüs kafesi yolu; unuttuğun bir masalın, en ağır sonu.
Ne zaman tanıştıklarını bilmeyen genç bir kız ve tanıştıkları anı yıllar geçse de unutmayan genç bir adam. Gelecek ne getirecek bilmeden Kızıl Gezegen'in manzarasına doğru yeni bir rota oluşturması...
[Kurgu tamamen şahsıma aittir. Çalınması, alıntı yapılıp kaynak belirtilmemesi halinde hukuki süreç başlatılacaktır.]