Hiç ruhların milim milim, bedende moleküllerden daha küçük parçalar halinde dağıldığını hissettiğiniz oldu mu?
Ya da milyonlarca ruhun, bedende kaybolduğunu, varlığını hissettirmediğini?
Yüzümde tek bir ifade dahi yoktu. Zaten bir şey hissetmek için bunu yapmamıştım.
Sadece içimden geleni yapmıştım, garip bir tercihti ama yarın unutacaktım bunu zaten. İçimden gelen şey, ayık zihnim ile yanlış geliyordu ama benim için Şirvan'ın bu tavrı; bana karşı çok garip hissettirmişti.
Öpüşmüyorduk zaten; sadece dudaklarım, onun dudaklarının üzerindeydi.
Öpücük dahi sayılmazdı hatta bu yaptığım.
Dudaklarından, dudaklarımı yavaşça çekerken, şaşkın bakışlarını görmüştüm, şimdi bedenimi terk eden utanç duygusu; varlığını belli etmeye başlamıştı. Yeni mi hatıraladın Aden?
Gözlerimi ondan kaçırırken, kafamı bilinçsizce eğmiştim. Cesaretliydin Aden, ne oldu şimdi geri zekalı?
İçimden kendim ile savaş verirken, Şirvan elini çeneme yerleştirip kaldırdı. Gözlerime, garip bir ifade ile bakıyordu.
Bakışlarımız birbirine perçinlenmişti tamamen.
"Nasılsa sarhoşum, unuturum yarına diyerek fazla cesaretli davranıyorsun güzelim."
Nefesimin durağanlaştığını hissediyordum.
Gülümsemeye devam edip, bana doğru eğildi, aramızdaki birkaç santim mesafeyi kapatmıştı. Arabaya tamamen yapışmıştım. Şirvan da bana oldukça yakındı.
Yakın demek biraz durumu hafifletiyordu sanırım. Çünkü biz tek bir bütün olmuştuk da.
"Zihnin ayık olduğunda, ve bu kadar cesaretli hissettiğinde; bunu yeniden denemelisin. Böyle yapmalısın ki, senin sarhoş olma etmenini düşünmeden, karşılık vereyim sana."
Bedenimi yavaşça, arabaya doğru yaslarken, dudağım dişlerimin arasındaydı.
Yüzüme garip bir ifade ile bakarken, elleri saçlarımın arasından yavaşça kaydı.
"Çok yorgun görünüyorsun, eve gidelim."
Sesi naif bir ton ile geliyordu kulağıma. Kafamı, bu durumdan kurtulmak adına salladım.
Kısa bir andan sonra, yavaşca benden uzaklaştı. Ben de arabadan az da olsa uzaklaşmıştım.
Beni nazikçe, arabaya doğru yerleştirdi. Kendimi rahat bir pozisyona getirmiştim.
Arabayı çalıştırdığında, kendimi az da olsa iyi hissediyordum. Arada temkinli bir ifade ile, Şirvan bana bakıyordu; iyi miyim diye.
Yolu takip ettiğimde, midemin bulandığını hissediyordum. Bu yüzden kafamı önüme eğmiş, gözlerimi kapatmıştım.
Şirvan'ın sesini duyana kadar bu devam etmişti.
"Aden, kemerini bağla güzelim."
Gözlerimi hafifçe aralayarak, ağır bir yavaşlıkta bunu yaparken, gözlerimiz bir kez daha kesişti. Az da olsa, kafamın mantıklı tarafı yavaş yavaş su yüzüne çıkıyordu.
Ben bu adamı öpmüştüm, düşünemeden sonunu hem de...
İçimde bir tedirginlik oluşmuştu. Gözlerini kapat, ve uyu Aden.
Bu düşüncede tüm beyin fikir fonksiyonlarım ile hemfikirdik.
Gözlerimi, az önceki telkinim sayesinde kapatırken; bedenimin gevşediğini hissetmeye zorladım kendimi. Kendimi zorlamadan , rahatlayınca, daha kolay olmuştu bedenimin gevşemesi elbette ki.
Gözlerimi tamamen kapattım.
Gözlerim, az da olsa kapalı şekildeydi. Yaklaşık yarım saatten fazla; bu şekilde durmuştum, arabanın durması ile kafamı kaldırdım.
"Yavrum, geldik." Tahmin etmiştim geldiğimizi.
Yorgun bakışlarımı kaldırdığımda; kendimi hareket etmeye zorladım. Kalkmak için bile adımlarımı zorlayamıyordum, bu nasıl bir şeydi böyle?
"Kendini zorlama Aden."
Kafamı salladım, çünkü gerçekten kalkamıyordum.
Kapıma doğru gelip, kapımı açmıştı. Kucağına alındığımda, yine o güzel kokusu burnuma dolmaya devam etti. Beni biraz daha kendine sabitlemişti.
Ben ise ellerimi boynuna dolamıştım.
Kısa bir süre sonunda, kafamı gömdüğüm göğsünden, az da olsa sızan ışık ile içeriye girdiğimizi anladım.
"Asansöre bindiğimizde indirebilirsin, sana yaslansam yeter. Sen de yoruldun."
Cevap vermemişti, ben de bu sessizliği onaylamaya yormuştum.
Uzun süre yürüdüğümüzü fark ettiğimde, kafamı kaldırdım, zor kaldırmıştım kafamı ama olsundu.
Balyoz ağırlığına ulaşmıştı sanırım beynim.
Merdivenlerdeydik ve yürüyorduk. Kafamı, ne kadar ağrıdığı umurumda olmadan tamamen kaldırmıştım.
"Niye asansöre binmedik?" Ciddiyet ile sormuştum bu soruyu.
"Bugün de arıza yaptı, güvenemedim."
Ciddiyet ile baktım ona.
"Beni otuz küsür kat olan daireye, merdiven ile mi çıkaracaksın Şirvan?"
Ona, iyi misin der gibi bakıyordum. Belki o kata çıkmak için; daha fazla merdiven vardı. Sessiz kaldı, bu sefer ben ona sabır diler gibi baktım ona.
Kafamı geri yerine koymadım. Ağır değildim umarım. Çünkü kendimi kötü hissediyordum. Gözlerini merdivenlerden çekip bana döndürdü bakışlarını.
"Sen yemek yemiyor musun?"
Kaşlarım çatılmıştı sorduğu soru ile.
"Niye?" Dudağı yukarı kıvrıldı.
"En hafif dambıl bile senden daha ağırdır."
Alaycı cümlesi ile göz devirip, yüzümü kırıştırdım. Yüzümde ise alaycı bir ifade vardı.
"Polissin, gelip benim korumam olmaya soyundun; yetmedi, ellerinle bir de tartım olma görevini yapmaya mı karar verdin? Başka neyim olacaksın?"
Alaycı sorum ile dudağı yukarı kıvrıldı. Ardından bakışları dudaklarıma kaydı, garip bir ateş basmasına neden olmuştu bu eylemi bende.
"Bilmem, onu zaman gösterecek yavrum."
İçimdeki ateş biraz daha yükselmişti. Geri göm kafanı Aden, geri göm.
Zihnim ile fikir birliği yaparken, kafamı göğsüne gömdüm. Bu adamın kokusu çok garipti. Aklımı bulandırıyordu.
Bu durum artık canımı sıkmaya başlamıştı, bu durumdan kurtulmak için sürekli geldik mi diye, soruyordum. Yorgun hissediyordum kendimi. Hemen eve gidip, yatağıma yatmak istiyordum aslında.
"Geldik Aden."
Heyecanla kafamı kaldırdığımda, daireye doğru adımladığımızı görmüştüm. İçimden, heyecanlı naralar atacaktım neredeyse.
Kapının önüne geldiğimde, beni nazikçe indirdi; ardından beni kendine sabitleyip, kapıyı açmıştı.
Kapıyı açtığında, beni kucağına almasına fırsat vermeden içeriye bıraktım kendimi. Savsak adımlar ile ışığı bulmaya çalışıyordum.
Ta ki bir anda salonda, bir kadın çığlığı yükselene kadar. Ben de çığlık atarken, Şirvan hızla arkamdan gelip, ışığı açtı. Gözlerimi ışığa alıştırmıştım.
Salonda gördüğüm manzara ile duraksarken, üzerinde sadece pantolon olan Hazar ve bedenine çarşaf saran kız ile afalladım.
Kız ile birbirimize korku ile bakarken, bakışlarımı Hazar'a değdirmemeye çalışıyordum üstünün çıplak olmasından dolayı.
Kız şimdi arkasını dönüp, kollarına da carşafı sarmıştı. Bize döndüğünde, utançla bana bakıyordu.
Şirvan kaşları çatık bir şekilde Hazar'a bakmıştı.
"Erken geldiniz kardeşim."
Hazar'ın ilk söylediği şey bu olmuştu.
"İki dakika içerisinde giyinip evimi boşaltın. Hazar, Jale hadi."
Şirvan'ın cümlesi ile Hazar dehşet ile baktı. Jale denilen kız da keza.
"Nereye gidelim oğlum?"
Şirvan itiraz istemiyor gibi bakarken, Hazar omuzlarını düşürüp Jale'ye döndü.
"Kıyafetlerini giy, çıkalım."
"Hala aşka saygısız bir mendebursun Şirvan."
Jale bunu gözlerini kısarak söylemişti. Şirvan ellerini göğsünde birleştirdi.
"Özür dilerim evimi zina yuvasına çevirmenize göz yummadığım için Jale."
Jale kafasını çevirip, etrafında kıyafetlerini aradı. Hazar ise sabrı kalmamış gibi kıza döndü.
"Durmasana kızım!"
"Bulamıyorum!"
Hazar sabır dilemişti yukarıya doğru bakarken.
"Nerede çıkardıysan oradadır."
"Ben mi çıkardım sence?" Kız öfke ile bunu söylemişti.
Ne düşünmem gerektiğini bilemiyordum. Ama iyi ki Hazar ile evlenmemiştim diye düşünüyordum şimdi. Nereden aklıma gelmişti bilmiyorum, ama bunu ilk düşünmüştüm.
Jale'ye kötü davranmamıştı ama, evlenmek zorunda kalacağım bir adamın böyle olması kötü hissettirmişti. Neyi korkunçtu onu da bilmiyorum, ama garipti yani.
Evlenmediğim için mutluydum. Jale hala etrafında kıyafetlerini atarken, onun yerinde olsam kötü hissedeceğim olaydan çekip çıkarmak için, ona doğru yürümüştüm.
"Odama gitmeme yardım edebilir misin, sarhoşum da kez? Kıyafet vereyim sana da."
Kız bana döndüğünde, bakışlarındaki öfke yumuşadı. Şirvan'ın ve Hazar'ın bakışları arasında, Jale bana doğru yürüdü. Üzerindeki şeyi sımsıkı bedenine sararak, benim koluma girdi.
Beraber odama doğru yürümeye başlamıştık. Yüzü mahcup bir ifade vardı.
"Şey, nasıl anlaşıldığının farkındayım, eskort gibi görünüyorum muhtemelen gözünde ama Hazar benim eski sevgilim. Biz yeniden denemeye karar verdik bugün."
Duyduğum şey ile duraksadım. İşte şimdi puzzle yerine oturmuştu. Benimle: Jale'yi sevdiği için evlenmemişti.
Kendimi garip hissetmiştim, biraz da burada olmamdaki belirsizlik açığa kavuştuğu için mutluydum.
Gülümseyerek ona baktım. Başka da bir şey konuşulmamıştı. Odama girmiştim. Yatağa oturup, ona dolabı gösterdim
"Sana olanı giyebilirsin."
Bunu söyledikten sonra, sırtımı döndüm.
"Şey kıyafetlerini sonra getiririm. Çok teşekkür ederim."
Gülümsedim.
"Rica ederim, ben de kıyafetlerini bulursam senin için kaldıracağım."
O ise sesli şekilde gülümsemişti.
"Bulsan bile kaldırma, muhtemelen hiçbiri bir daha giyilmez. Hepsi yırtıktır."
Sarhoşken, bu cümle zihnimde anlam kazanmıyordu. Neden yırtıktı ki elbiseleri ayrıca?
"Giyindim, bakabilirsin. Bu arada Şirvan ile sevgili misiniz?"
Bir anda Jale'nin sorusu ile afalladım, bana dönebilirsin dediği için ona döndüm.
Bir eşofman ve güzel bir crop giymişti.
"Ah, hayır."
Jale gülümsedi.
"Ben de öyle düşünmüştüm. Hala duygusuz bir pezevenk gibi davranıyor, aşık olsa bize saygı duyardı. Evden atmaya kalkmazdı."
Alay ile bunu söyledi. gülümsedim, gülümseme ile karşılık vermiştim.
"Nereden tanışıyorsunuz ki?"
"Şirvan aile dostumuz. Ailesinden çok bahsetmez ama ailemin en küçük sıkıntısını bile çözer. İyi insandır, konu ben ve Hazar olmadığında."
Anladım derecesine kafamı sallarken, benim üzerime döndü bakışları.
"Yorgun ve takatsiz görünüyorsun, üzerini değiştireyim mi? Ha Şirvan değiştirsin istersen, orası ayrı."
Alaycı sesi ile utanarak baktım ona. Gülümsedi, ardından dolaptan birkaç kıyafet çıkardı. İyi birine benziyordu, sonradan deccal olmazsa vesselam.
Yavaşça bana doğru yürüdü. Gerçekten üzerimi değiştirmeye, yanıma gelmişti. Yani yabancı bir kadın, Şirvan'dan kat kat daha iyiydi. Sonuçta onun ile aynı ırktandık.
Saçımı yukarıya kaldırıp, elbisemin üst kısmını indirmeme yardımcı oldu. Üst kısmı giymiştim önce, Jale'nin yardımı ile.
Ardından elbiseyi etek haline getirip, çıkarmadan giymiştim pijamayı yine Jale sayesinde.
Üzerimi tamamen giyip, elbiseyi çıkardığımda, üzerimdeki pijama takımını düzelttim.
Jale gülümsedi.
"Ben gideyim, teşekkür ederim. Bu arada, ben adını öğrenemedim."
"Aden, adım Aden."
Bana sarıldı,ayrıldığında, yavaşca çıktı odadan, çok yorgun bir hareketle yerimden kalktım.
Yüzümdeki darmadağın olmuş makyaja kısa süreli bakarken, masanın üzerindeki makyaj temizleme pamuğu ile makyajımı silip, yüzümü makyajdan arındırmaya başladım. Makyaj temizleme işim bittiğinde, yavaşça banyoya gidip, soğuk su ile temizlemiştim tamamen yüzümü.
Yatağa, sırt üstü yavaşca uzandığımda, dünya varmış demiştim. Kemiklerim ağrıyordu buna rağmen. Gözlerimi kapatmak istiyordum. Bugün çok güzel geçsin istemiştim. Olmamıştı. Bir daha da böyle bir fırsatım olmayacaktı.
Düşüncelerimin sonu bitmişti sonunda. Oda oldukça sessizdi. Sessizlik bedenimi yavaş yavaş gevşetmişti.
Gözlerimi kapatmak üzereydim ki, bir anda gelen ses ile duraksadım. Çünkü kapı çalmıştı.
Yerimden doğruldum, gel demiştim üzerimi toparlayarak. Azap gibiydi o an sanki.
Şirvan kapıyı açtığında; bakışlarımı ona çevirdim. Yavaş adımlarla içeriye geçti, yatağın ucuna oturmuştu.
"İyi misin diye bakmaya geldim." Sesi durgun, ve meraklı gibiydi.
"İyi olmaya çalışıyorum." Dedim, kafamı omuzuma yatırarak.
Gözleri dudaklarım ve gözlerim arasında dolanırken, dudaklarımda dolandı bakışları.
Dudaklarımı dişlerimin arasına aldım. Çok garip hissediyordum gerçekten.
"Kahve yapayım mı, uyuyabilir misin?"
Sorduğu soru ile gülümsedim.
"Acaba hep sarhoş mu olsam, hep böyle insani olan, yabani olmayan tarafını mı görsem?"
Dudağı yukarı kıvrıldı.
"Bebeğim, şansını zorlama. Bir daha ağzına koyarsan o mereti, canını yakmaktan geri kalmam."
Kaşlarım havalandı.
"Dövmeyeceğine emin olduğumuza göre, cezam ne Aşiti?"
Alaycılık ile bunu söylemiştim. Dudağı yukarı kıvrıldı.
"Güzel cezalarım var bebeğim."
Bedenimi biraz daha bana yaklaştırdı. Boğazımı temizleyerek ona bakmıştım.
Yine bakışları dudağımdaydı. Dudaklarımda dilimi dolaştırdım. Ta ki yine o lanet hisle karşı karşıya kalana kadar.
Yine mi derken, midemden yükselen safra ile, kusma hissi gelmişti.
Hızlıca geri çekildim, hızlıca elimi ağzıma bastırdım ama olmadı.
Siyah gömleğini hep kusmuk etmiştim. Ağzımı elimle bir kez daha kapatırken, ikinci bir safra ile, kafamı çevirip öğürmeye başladım.
Midem yerinden çıkacaktı sanki.
Gözlerim dolarken, elim ile git işareti yapmıştım Şirvan'a. O kadar iğrençti ki şu an gördüğü manzara.
Şirvan, yüzünde iğrendiğine dair tek bir ifade olmadan, elleri ile saçımı geriye attı kusarken, saçlarım kirlenmesin diye.
Gözlerim ağlamaktan acıyor gibi hissediyordum.
"Şirvan, lütfen git. Çok iğrenç oldu burası!"
Ağlamaklı sesim ile bunu söylerken, gözlerime garip bir ifade ile baktı.
Ardından elleri üzerindeki gömleğe gitti. Onu bedeninden sıyırıp, yere atmıştı. Ardından bana doğru gelip, yumuşak, şefkat dolu bir ifade ile, saçlarımı kulağımın arkasına attı.
"Aden, üzerini temizleyelim bebeğim. İğrenmiyorum, kendini kasma bu kadar. Ağlama da ayrıca."
Ne yapacağımı bilemezken, beni yine kucağına alıp banyoya götürdü. Bedenim çıplak vücuduna dediğinde, yanmaya başlamıştı sanki.
Allah'ım bu gece cehennem gibiydi.
Banyoya geldiğimizde, beni klozetin kapağına bıraktı. Suyu ayarlamaya çalışıyordu. Ben ise, tövbe haşa ama kaslarını izliyordum.
Yer yer kusmuk olmuş kaslarına. Nasıl iğrenmemişti?
Suyu ayarlayıp geri Gözleri bendeydi.
"Soyun güzelim."