Selam ben geldimmm
İki gün sonra tekrar bölüm atmak istiyorum ancak desteğinize aşırı ihtiyacım var. O yüzden yorum yapmayı ve yıldıza basmayı unutmayın.
Hala beni takip etmeyen varsa küstüm haberi olsunn
Keyifli okumalar
"Kız nerede kaldın??" Berkoşun mesajını okuduktan sonra gülerek cevap vermek için ekran kilidini açtım ancak mesajları ardı ardına gelmeye devam ediyordu.
"Dün okula da gelmedin!"
"Bende Ela'yı sıkıştırdım başına gelmeyen kalmamış yaağğğğ" ardı ardına mesaja tuttuğunda, "Haydi gel de okula anlat!"
Başka bir mesaj yazmasına izin vermeden hızla yazdım. "Dedikodu olmasa bu kadar peşime düşmezsin ha!"
"Sus be! Nerede kaldın onu söyle okulun kapısında ağaç oldum kök salacağım. İki üç yakışıklı görsem gözüm gönlüm açılacak da işte nerede," düşmanına mermi atar gibi yazmaya devam etti. "Ama bu bizim kaderimizde var. Yalnızlık var, fukaralık, dedikodusuzluk var. Erkeksizlik var. Aynı çöldeki son bedeviler gibiyiz. Bu nedir be! Bir günümüzü, öbür günümüzü yetmez diğer günümüzü hepsi birbirinden kötü,"
"Sakin ol şampiyon geldim." Telefonu kilitleyerek koltuğu bıraktım ve Kartal ağabeyimin dolmuşu sağa çekmesini beklerken trençkotumu giydim ve kol çantamı omzuma takıp kitaplarımı elime aldım.
"Haydi, gidiyorum ben abi," eğilerek rebul kolonyası kokan yanağından öptüm. "Uzuzn bir süre kavgadan uzak duralım tamam mı?"
Saçımı çekerek, "Biz beladan uzak dursak gelir bulur yine bizi bacım," para bölmesinden iki yüz çıkararak ceketimin cebine sokuşturdu ve göz kırptı. "Volkan uzun süre harçlık koklatmaz sana,"
"Yaa şu yakışıklılığa, şu güzel gömleğine bakın be!" dolmuştakilere bağırarak ağabeyimi gösterdim. "Tespihine yandığım beni düşünürmüş,"
"Bak bak yalakaya," gülerek dolmuşun kapsını açtı ancak çaktırmadan da gömleğinin yakasını düzeltip saçını yana yatırdı.
"Can yoldaşım diyeceksin abi," ikimizi gösterdim. "Biz bundan sonra kavgaların aranan yüzüyüz."
"Sancak'ta öyle diyordu. Adamın avukatlık süresinde en çok çalıştığı biziz,"
Burun kıvırdım. "Çalışsın işi ne," kapıya dönerek el salladım. "Görüşürüz abi," dolmuştaki neredeyse her gün birlikte gittiğim ekibi dönerek, "Görüşürüz millet."
Dolmuştan inerek okulun kapısına doğru hızlı hızlı yürüme başladım. Berk'i biraz daha bekletirsem evimi bile yakmaya gelirdi. Öyle bir manyaktı. Arkadaşlarımın her biri birbirinden renkli ve harika insanlardı ve bu yüzden burnum boktan çıkmazdı. Hele mahallede kızlar dışındaki arkadaşlarımsa onlar ayrı bir kafaydı. Bir an önce yanlarına uğramam lazımdı.
Berkay oturduğu duvar köşesinden fırlayarak, "Allah senin cezasını vermesin ağaç oldum burada ağaç," diyerek bağırdı. "Kör olmayasıca,"
"Aaa sabah trafiği diye bir şey var canım,"
"Mahira!" arkamdan duyduğum abimin sesiyle hızla arkamı döndüm. Kartal ağabeyim koştura koştura buraya geliyordu.
Yanıma gelerek, "Telefonunu unutmuşsun çiçeğim," telefonumu uzatarak almam için bekledi.
"Teşekkür ederim abi ya ceketimi giyerken koltuğa bırakmıştım demek ki giderken almayı unutmuşum," telefonumu alarak çantamın içine koydum. Kartal ağabeyim Berkay'a dönerek kaş göz yaptı.
"Bu kim?"
"Berkay ama biz genelde Berkoş diyoruz," dediğimde abim kaşlarını kaldırarak, Ha!" dedi.
Yanımda put kesilmiş Berkay'a bakarak dirsek attım ancak tamamen transa girmiş gibiydi. Ağabeyime dönerek, "Teşekkür ederim abi seni tutmayayım,"
"Aynen aynen dolmuş bekliyor," diyerek saçlarımın tepesinden öperek geriye çekildi ve elini selam vermek için kaldırdıktan sonra arkasını dönüp koşturarak dolmuşa doğru ilerledi.
Berkay'a dönüp kolunu çimdikledim ve elimi gözünün önünde salladım. Silkinerek kendine gelip kolunu kendine çekip bağırdı. "Ne yapıyorsun be!"
"Daldın gittin bakıyorum,"
Berkay kocaman gülümseyerek kıvırdığı kirpiklerini kırpıştırdı. Omuzlarımdan tutarak ileri geri bedenimi salladı. "Bu yakışıklı da kim?"
"Hangisi?" etrafıma baktım.
"Daha yeni yanımızda olan!"
Işıklarda bekleyen dolmuşu işaret ettim. "Kartal abimi mi diyorsun?"
"İsmi Kartal mı?" hülyalı hülyalı uzaklara baktıktan sonra dolmuşun olduğu yere doğru gitmeye kalktığında düşen jetonla birlikte koluna yapıştığım gibi gerisin geriye çektim.
"Lan!"
"Lan ne be ayı!"
"Höst! Dur bakayım sen,"
Yüzünü tiksintiyle buruşturarak, "Varoş seni,"
Hala gitmeye çalışan bedeninin önüne geçerek, "Neler neler düşünüyorsun öyle," işaret parmağımı yüzüne doğrultularak gözlerimi kıstım. "Çabuk söyle bakayım."
Elini çenesinin altında birleştirip "Ne kadar yakışıklı adam öyle,"
"Berkay gözünü seveyim kendine gel," etini cimciklemek için tekrar uzandığımda kolunu geriye çekti. "Yanarız."
"Aşık oldum ben,"
Başımı iki yana sallayarak, "Olamazsın!" Diye bağırdım. Kartal ağabeyim duysa Berkay'ı yaşı kadar parçaya ayırır sonra Ankara'nın her ovasına teker teker gömerdi. Tüm mahalle toplansak yine durduramazdık o derece yani.
"Ne kıskanç karısın sende,"
"Bak canım," diyerek mala anlatır gibi tane tane bastırarak konuştum. "Benim ağabeyim dağ ayısı. Böyle dağdan yeni inmiş tazecik öküzlerden. Dolmuşçuların hası," daha nasıl anlatacağımı düşünmek için dudağımı ısırıp çevreye bakındım. "Soğana yumruğunu vurur parçalar öyle yer yani. Ayakkabısının topuğuna basmamayı bile yeni öğrendi bu."
"Ne kadar haşinn" kelimeyi uzatarak sağ sola döndü.
Burun kemerimi sıkarak sesli soluk verdim. En yakın arkadaşlarımdan birini kaybediyorum ya haydi hayırlısı. "İlgini öğrenirse seni gebertir."
"Belimi kırabilir."
"Yuh!" şirince gülümseyerek, "Gel yol yakınken vazgeç bu sevdadan. Daha gençsin, yakışıklısın. Yazık yani,"
"Olmaz bir kere sevdalandım ben," diyerek göğsüne vurdu.
"Ağabeyim lan anlamıyor musun?"
Dudağını büzerek yellerini yanaklarımın iki yanına koyarak kafamı ileri geri salladı. Dudağını büzüp burnunu çekerek, "Hiç mi oluru yok?"
"İmkansız! Kan çıkar, vahşet olur." Gözümün önene gelen görüntülerle Berkay'ın eline vurarak uzaklaştım. Tespihiyse adam dövmüşlüğü vardı kim bilir Berkan'a neler neler yapardı.
"Hani en güzel aşklar imkânsız gelir ya insana, imkansız olduğu için aşığım ona," omuzlarını düşürerek okula doğru yürüme başladı.
Yüzümü sıvazlayarak peşinden koşturur, "Olur öyle şeyler,"
Koluma girerek hüzünlü hüzünlü bahçeyi izlemeye başladı. "Kendimi çölde su arayan bedeviler gibi hissediyorum suyu görüyorum ona odaklanıp umutlanıp seviniyorum. Tam ona doğru gidiyorum bir bakıyorum su yok! İşte benimdeki aşk da böyle sanki var gibi ama yok anlıyor musun? Yok!!!"
"Gel ben sana dün ki olanları anlatayım."
Tuttuğum kolunu çekerek, "Ne yapayım ben senin dün ki sıçışını,"
"Hadi ya," sırtına sertçe vurarak öne doğru yalpalamasına neden olacak kuvvet uyguladım. "Köpeğe bak telefonda öyle demiyordun."
"Âşık olmadan önceydi o," yere düşmekten son anda kurtularak ayağa kalktı ve kötü kötü baktı.
Berkay'ın dedikodu aşkı yüzünden sabahın köründe dersim olmadığı halde geldiğim yetmiyormuş gibi bir de haspam beni beğenmiyor Ha! Şimdi onu gebertmez miydim? Sinirlenerek işaret parmağımı yüzüne salladım. Başımı görürsün sen dercesine sallayarak "Bana bir daha yok o şunu yapmış yok bunu yapmış diye gel senin o çemcük ağzına parmaklarımı sokar kepçe kulaklarına kadar yırtarım!"
Gözleri korkuyla açılırken elleriyle kulaklarını kapatıp geriye kaçtı. "Bir kere ben kepçe değilim!"
"Bende Arya Stark'ım zaten." Kinle gülümseyip ağzımı yaya yaya konuştum. "Aynaya baktın mı kepçe,"
"Yalan söylüyorsun,"
Elimi alnıma koyup "Yalan söylüyorsun yalan!" diye taklidini yapıp "Bir de çemcük ağızlı dedim onu kabul ettin galiba,"
"Saçlarını eline veririm ha,"
"Dün adamın birinin tepesine çıkarak saçlarını yolup" tırnaklarımı havaya kaldırdım. "Yüzünü yırttım o da yetmedi ısırdım." Kendimle duyduğum gurur öyle büyüktü ki ağabeyim ve Sancak duysa kafamı kırardı.
"Yabani," kollarını kendine sararak beyaz teni daha da açılarak hayaletlere döndü. Eliyle gitmem için kışkışlayarak "Git istemiyorum artık seni,"
Burun kıvırarak "Kendin bilirsin. Zaten Ela'yla buluşup büyük planlarımı tasarlamam gerekiyor."
Sormak için can atarak ağzını açtı sonra ettiği büyük lafı hatırlamış olacak ki çenesini kaldırdı. "İlgilenmiyorum."
Elimi çeneme koydum ve havaya bakarak kendi kendime konuşuyormuş gibi yaptım. "Acaba kendime âşık mı etsem yoksa sözleri için pişman mı etsem?" Ufaktan yürüme başladığımda Berkan'da çaktırmadan takip etmeye devam etti.
"Bu erkeklerde," deme kalmadan Berkay atladı.
"Kim?" heyecanla elini kolunu havada salladı.
Masumca, "Bir şey mi dedin?"
Kendini göstererek, "Ben mi?" bileğini büzerek "Yooo nereden çıkardın?"
Gözlerimi kısarak "Beni mi takip ediyorsun?"
Parmaklarını komple açıp göğsüne koydu ve başını geriye çekip gıdığını boynuna sıkıştırdı. "Ne münasebet! Aynı yere gidiyoruz?"
"Aynı yere gidiyoruz?" içimden resmen kahkahalar atıyordum. Aklı sıra bana yedirecek. "Ben Ela'ya büyük planımı anlatmaya gidiyorum." Havada kocaman hareketi yaptım.
"Tamam be tamam anlat yoksa merakımdan çatlar buraya sıçarken kafası patlayan adam gibi kendimi bırakı veririm."
Yüzümü buruşturarak "Daha demin öyle demiyordun?"
Birden dizlerinin üstüne çöküp bacaklarıma yapıştı ve sallamaya başladı. "Yalvarırım söyle! Kim?"
Düşmemeye çalışarak kafasını tuttum. "Hayatta söylemem,"
"Sen demedin mi ben ne yapayım senin sıçısını diye?"
"Ağzıma sıçalar bir daha öyle bir şey dersem,"
"Abimin peşine de düşmeyeceksin?"
"O olmaz," diyerek bağırarak ayağa saktı ve saçını savurdun.
"Şansımı deneyeyim dedim," Nasıl olsa ağabeyimi bulmayacaktı çünkü sosyal medya adına tek bir hesabı bile yoktu. Sadece facebook vardı o da adamın hayatı dolmuşu olduğu için haberlere şöyle bakar veya grubuna bakar çıkardı.
"Evinize gelmem desem?" diye ortaya anlaşma attı.
"Bu da iyidir, " yakamı silkerek Koluna girdim. "Yürü Ela'yla birlikte dinleyeceksiniz."
Ela'nın dersliğine gittiğimizde hep birlikte atölyeye geçmiştik ve ikisi de ayrı masaya oturmuş dikkatini üzerime vererek dinlemeye heyecanla anlatmamı bekliyorlardı. Ortada bir oraya bir buraya dönerek dün ki olanları anlatmaya başladım. Mankenlerden birini ortaya alarak adamı nasıl dövdüğümü bile gösterdim.
Ela kahkaha atarak Berkay'a döndü. "Bu kız bizim mahallede bir çocuğu da böyle dövdü biliyor musun?"
"Ne?"
Nefes almadan devam etti. "Lisenin birinci sınıfındayız o zaman. Bizim mahalleyle Mahira'ların mahallesinin altında kalıyor tam ortada lise var işte. Kartal abiye biri yetiştirmiş Mahira'nın bir çocuğu dövdüğü duyduğu gibi gelip çocuğu bir de o dövdü. Biz o zaman Mahira'yla aynı sınıftayız."
"Ay seni mi merak ediyorum sanki neyse devam et işte anlatmaya sonra ne oldu?" Dediğinde Berkay bıkkınlıkla nefesimi verdim. Kartal ağabeyimin ismini duyunca lafa atlıyor uyanık.
"İyi be!" diye çemkirdi Ela. "Kavga olayı büyüdü de büyüdü Kartal ağabeyi dövmek için bizim mahalleden oğlanlar toplanmış."
"Demek Kartal'ı döveceklermiş hadsizler!"
Ela kaş göz yaparak "Bu ne alaka,"
"Hiç sorma," başımı iki yana sallayıp kollarımı göğsümde toparladım. "Daha sonra anlatırım."
"Devam etme be!"
Buradan sonra ben devam ettim. "İşte bende o ara hemen Volkan abimle Sancak'a mesaj attım. Geldiler baya kavga ettik. Böyle yüzümüz gözümüz çizilmiş gömlekler yırtık eve döndük."
"Sancak derken!" diye bağırdı ikisi de. Berkay, "Ağabeye ne oldu?"
"Dağa kaçtı!" beyaz kıyafet mankenini kucaklayarak olduğu köşeye götürdüm. "Susmadınız ki devamını anlatayım. Konuyu hep başka yere çekiyorsunuz. Bir kurabiye çayınız eksik."
Berkay çantasını kucaklayıp içini açarak "Ay bende var çıkarayım da yiyelim."
Elimin tersini geriye çekerek hırsla bağırdım. "Şimdi elimin tersiyle bir vuracağım size o olacak. Susun da dinleyin be!"
İkisi de sonunda sustuklarında kalanları anlattım. Masalardan birine oturarak bacaklarımı sallandırdım. "İşte büyük konuştum. Sancak'a o sözleri yedirip büyüdüğümü kanıtlamam lazım. Yarında büroda çalışmaya başlayacağım." İkisine de bakıp dudağımı büzdüm. "Fikri olan çünkü kafam sadece kurnazlığa çalışıyor."
"Kıyafetlerini baştan yapıp daha seksi parçalar dikebilirim sana." Ayağa kalkarak mankenin başında dikildi. "Büroda giymen için etek ceket takımı diktim mi," elini dudağına götürüp çekti. "Müko müko,"
"Ne yani kıyafet değiştirmekle olacak mı bu iş," diyerek alayla konuştum.
"Şu çenesine de hakim olmalı," Berkay ağzımı işaret ettiğinde kaşlarımı çattım. Oturduğum masada bulduğum terk edilmiş silgiyi kafasına fırlattım. Berkay silgiden kaçınarak, "İlk olarak şiddeti bırakıyoruz."
Ela'ya dönerek, "Bu zevksize bakma sen. Ceket etek kombinin hemen başlıyorsun. Yarına bir tane yetiştire bilir misin?"
"Eve gidip kumaşlarımı alırsak oradan Mahira'lara geçeriz. Ölçülerini alırım sabaha yetişir. Hatta birkaç parça daha çıkarırım."
"Olur olur bende sizle gelirim."
"Olmaz!" diye bağırdım. Olurda Kartal abimle karşılaşırlarsa olacakları düşünmek bile istemiyorum.
"Niye ya,"
"Neden olabilir akıllım," göz kırptım. "Kıyafet işi tamamsa diğer yapacağımız ne olacak," Küçük podyumun üzerine çıkarak catwalk yaparak yürüyüp göz süzdüm ve öpücük attıktan hemen sonra çapkınca göz kırptım. "Sancak'ın ofisine girip böyle mi yapacağım?"
Atölyede kahkahalarımız uçuşurken Berkay nefes nefese zar zor konuştu. "Afrika'da öpücük atan gergedana benzedin." Tekrar kahkaha atmaya başladık.
"Yaklaşır yanağından makas alırım ve 'Naber Sancak' derim nasıl fikir?"
Berkay dizlerine vurarak oturduğu yerden yere düşüp sağa sola doğru tepinerek döndü. "Kayıp balık memoda çapkın bir balık vardı aynı onun gibi olursun vallahi,"
Ela ellerini heyecanla çarpıp "Kıskandırmaya ne dersiniz?"
"Oha derim!" Berkay yattığı yerden kalktı. "Erkeklerin aklı zaten böyle yerine geliyor."
"Kendime aşık edeceğim demedim! Sadece laflarını yedireceğim ona,"
Berkay omzuma vurup yana doğru itekledi. "Çok konuşma be kalk yerleri sil."
"Yok artık!"
Ela, "Kanka düşünsene Sancak abi ve sen. Ne yakışırsınız,"
"Hem başka erkeğin dikkatini çektiğini görse hele yaşıtı biri falan anında sinyaller beyninde çakar."
"Öyle mi diyorsunuz?" Söyledikleri heyecanlanmama neden oluyordu ancak bir noktada korkutmadığını söyleyemezdim. İşler kontrolden çıkarsa canım yanabilirdi ve bunun ihtimali bile kaçmama yetiyordu.
"Evettt," diye bağırdı Berkay. Sinsi sinsi gülümseyerek kalçasını masaya yasladı ve kollarını göğsünde toparlayıp kaşlarını kaldırdı. "Sonrası için harika planlarım var."
Okuldan Ela'yla birlikte ayrılırken Berkay yine bacaklarıma kapanmış eve gelmek için yalvarmaya başlamıştı. En sonunda ikna edemediğinde küserek gitmiş, giderken de dünya laf sokmuştu. Hayır, bir de götüreceğime inanmasına ayrı şaşırıyorum. Böyle hatayı hayatta yapmazdım. Başımıza gelecekleri biliyordum şu an böyle bir maceraya hazır değildim. Mevzum tamamen başkaydı.
Ela'ların mahallesinin çıkışına geldiğimizde kucakladığım mankeni soluklanmak için yere koyup dizlerime yaslandım ve nefes nefese kaldım. Ela bugün okula götürdüğü eşyaları taşırken benim şansımaysa evlerinden aldığımız bu arkadaş düşmüştü.
"Yeni sevgilin mi? Sonunda adamın kafasını çenenle patlatmışsın." Duyduğum tanıdık sesle çöktüğüm yerden hızla kalkıp öfkeyle kaşlarımı çattım.
"Haha çok komik. Şakamatik misin sen?"
Ellerini cebine sokarak sırıttı. "Bilirsin seninle uğraşmayı severim."
"Nihat bir şey soracağım? Cevabını çok merak ediyorum," Gözlerimi kısarak mankene doğru yaslandım. Nihat merakla yüzüme bakarken sormam için başını salladı. "Sen bu salaklıkla nasıl yaşıyorsun?"
Nihat lisede çıkan büyük kavganın sorumlusuydu. Bu iki mahallenin düşman olması da tamamen onun suçuydu. Bana bulaşmasaydı ona saldırmaz üstüne birde abimden dayak yemezdi ama çocukta uslanmazdık vardı. Beni nerede görse sataşmadan duramazdı.
"Hep esprili bir yanın olduğunu düşünürdüm." Nihat'ın yakışıklı olmadığını söylesem resmen çarpılırdım. Şu esmer tene ve kara kaş kara göze sahip yakışıklılardandı ama tek bir eksiği vardı. O da tahmin edildiği üzere zekâsındaydı.
"Hayır, anlamıyorum sen benim sınavım mısın? Eğer öyleysen adımı yazıp çıkayım da sal bir beni!"
Kahkaha atarak direğe yaslandı ve kollarını göğsünde toparladı. "Üzüyorsun ama beni. Yapma böyle,"
Dudağımı büzdüm. "Ya öyle deme üzüldün mü seni?" boynumu yana eğip duygulu duygulu, "Kıyarım sana!"
"Başından beri benimle ilgilendiğini biliyorum," te kaşlarını kaldırdı ve serseri serseri sırıttı.
Gerçekten sinirlenmeye başlıyordum ve Nihat istediğini başarıyordu. "Sen nerenin manyağısın!"
Nihat, "Bu mahallenin," dediğinde Ela kahkaha atarak unuttuğum varlığını hatırlamamı sağladı. Kaldırıma oturmuş elindekileri kucağına koyarak soluklanıyordu. Öfkeli bakışlarımı gözlerine diktiğimde omuz silkerek güldü ve bacaklarını yola uzattı.
"Bu mahallenin havasında mı acaba sorun?" işaret parmağımı yalayıp havaya kaldırdım.
"Gel seni de bu mahalleli yapalım?" ukala ukala.
Ela'ya başımın ucuyla Nihat'ı gösterdim. "Aptal değil bu çocuk. Duble artı ekstra aptal."
"Ama sende kabul et bana hakaret etmeden duramıyorsun." Kollarını göğsünden çekerek yaslandığı yerden dikleşti. Koyu kahve gözlerinden birini kırparak, "Ama iyi niyetimde ısrarcıyım. Gel kütüğünü bu mahalleye alalım."
Kaşlarımı kaldırıp burun kıvırarak gururla, "Kızıltepeliyim ben."
"Sancak Kızıltepe," diye mırıldandı. "Ama hala o kadar sıkıcı mı?"
Gülerek, "Kim Sancak mı?" alayla yüzüne baktı. "Sıkıcı diye kendinden bahsediyor olmayasın!"
"Sancak?" dedi şaşırarak. "Abi eki vardı sanki. Ona ne oldu?"
"Dağa kaçtı?" Neden herkes bunu sorup duruyordu? Kime nasıl seslenmek istersem öyle seslenirim.
"Dağ nerede?" işi şakaya vurmaya çalışarak.
"Bir yerinde derdim de ağzımı bozamam." Sancak'a küçük olmadığımı kanıtlamaya başladığım için artık sözlerime dikkat etmem gerekiyordu. Mankeni kucaklamak için eğildim.
"Bir insan sürekli abi deyip saygıyla bahsettiği insana neden abi demekten vazgeçer?" çenesini kaşıyarak gözlerini kıstı.
Etrafıma bakarak bağırdım. "Taş yok mu taş? Şu adamın kafasını kırsam da kurtulsam." Ela'ya dönerek bağırdım. "Kalk kız sende eve gidiyoruz. Sinirlerim bugün iyice bozuldu."
"Kaçıyor musun?"
"Katil olayım istersen?" gözlerimi devirdim. "Bizden uzak dur. Sancak'ın adını da ağzına alma!"
Ela sözümü dinleyerek hızla ayağa kalktı ve eşyalarını toparlamaya başladı. Nihat'sa tek kelime etmeden bizi izlerken sinirimden kucağımdaki mankeni kafasına atmamak için zor duruyordum. Ela yanıma geldiğinde veda bile etmeden sırtımı döndüm ve kendi güzel mahalleme gitmek için hızlı hızlı adımladım. Şu sıralar insanların kafaya taktığı tek konu Sancak ve bendim.
Ağabeylerim işte annemde mahallede dıdısının dıdısı olan birinin çocuğunun görmesine gittiği için Ela'yla rahat rahat salonda çalışıp yarın ki giyeceğim takımın üzerinde çalışıyorduk. Ela'nın genelde mankenliğini yaptığım için karşısında iç çamaşırlarımla durmaktan çekinmiyordum.
Bileğine iğneliğini takarak gri kumaşı eline alıp yaklaştı. Sağ omzundan aşağıya da metresi uzanıyordu. "Ne var geçen çizdiğimi giysen?"
"Gelsin Kartal ağabeyim ağzıma sıçsını geçersek bile ilk iş günü için oha ama!" Çizdiği takım gerçek müthiş ve harikaydı ancak takımın büstiyeri full dantelden oluşuyordu ve altına giyeceğim eteğin V çizgisi de tamamen dantelden oluşuyordu. Çorap çizmelerine bile aynı dantelden işlemeyi düşünüyordu.
"O açıklığı kapatması için bileklerine kadar uzanan kaban ya da trençkot düşündüm." Omzundaki metreyi alarak göğüs çevremi ölçüp koltuğun üzerine bıraktığı defterine karaladı. "Göğüs ölçün iyi. Sırtın yağlanmamış."
"Yap kanka yapma demedim ki ama ilk iş günü giyersem adımı çıkarır şerefsizler." Ela'nın dikmesini istemediğimi söyleyemezdim. Bir gün mutlaka işime yarardı.
"Ha şöyle," diyerek belimi ve kalçamı ölçtü. "Haklısın ilk iş günü için gri takım daha düzgün olabilir. Ayrıca iş yerinde sana problem çıkaracak biri çıksa üzerinden gelirsin."
"Üff gebertirim bile,"
"Ölçülerin yerinde aferin kilo almamışsın," diyerek sırtıma vurdu Ela. "Geçen hafta diktiğim ceket harika durur. Getirdim yanımda," koltuğun üzerine bıraktığı askılığı kaldırarak fermuarını çekti ve kısa gri ceketi getirdi. "Giy bakayım şunu,"
Uzattığı ceketin kolundan elimi geçirdim ve üzerime giydim. Ela geriye çekilerek üzerimde inceleyip etrafımda döndü. "Şimdilik önünü iğneleyeceğim." Başımı yakamdan gözüken şişkinliklerime indirdim.
"Böyle kalmayacak değil mi?
Ela saçmalama diye baktı. "Yakalarını azıcık vatkalarsam süper olur. Düğme ve önden bir iki ufak oynamayla süper."
Dediklerinden hiçbir halt anlamayarak başımı salladım. İşaret parmağımı oldu diye kaldırarak, "Bence de süper."
Ceketle aynı kumaşa sahip ruloyu masaya açarak aldığı ölçülerimi sabun yardımıyla çizdikten sonra kesmeye başladı. Sıkılarak, "Müzik falan mı açsak?"
"Olur ne istersin,"
"Ankara havası," iki elimi havaya kaldırıp şaklattım. "Ankara'nın bağları da büklüm büklüm yolları. Ne zaman Sarhoş oldun da kaldıramıyon kollarığğğğ" d
"Mahira ya!" kulaklarını kapatarak "Kızım sus be!"
Yüzümü buruşturarak, "Ne biçim Ankaralısın sen." Kış kış yapıp "İyi be aç şuradan Hadise ablamızı. Özgürlüğünü elinden almaya kalkan adama nasıl yol gösterdi onu kutlayalım."
"İyice erkek düşmanı olup çıkacağız demedi deme," telefonunu eline alıp müzik listesine girdi.
"En iyi erkek, 'Evet karıcım' 'Sen nasıl istersen karıcım' diyendir."
"Sancak da tam öyle ya," diye mırıldandı. Tam lafa atlayacağım sırada müziği açıp şirince gülümsedi.
"Televizyona bağla genç!"
Birlikte bağıra çağıra söylemeye başladık.
İstersen bana, 'Ukala, Mukala' de
El üstünde, tutulmazsam hep el kalırım
Prensesler gibiydim ben baba evinde
Özgürlüğüme gölgeyi hakaret sayarım
Ela'yla birbirimize bakıp tekrar bağırarak söyledik. "Özgürlüğüme gölgeyi hakaret sayarım"
İstersen bana, 'Ukala, Mukala' de
El üstünde, tutulmazsam hep el kalırım
Prensesler gibiydim ben baba evinde
Özgürlüğüme gölgeyi hakaret sayarım
Gri kumaşı eline alarak kalçalarıma sardı ve belini tutturmak için dudağında tuttuğu iğnelerle sabitledi. Eteğin boyu da diz kapağımdan beş parmak yukarıdaydı. Evin zili üstü üste çalmasıyla zar zor duyarak Ela'ya seslendim. "Zil çalıyor,"
Kumandayı eline alarak sesini kıstı. "Kim geldi?"
"Annem gelmiş olmalı. Kesin yine kavga çıktı erkenden geldiler." Kapıyı açmak için koşturduğumda, "Kız dur önün açık,"
"Ay doğru," koşarak yanıma geldi. "Şuradan tutturayım ama bacağın çok açma yoksa tüm baldırın ortaya çıkar." İğneyle eteğin iki ucunu kalçamın en üstünde tutturdun. "Gelen annen zaten,"
"Tamam bebek," zilin bir daha çalmasıyla koşturarak kapıya koşturdum. Koşarken açılan eteği düzeltip kapıyı açtım.
Kapıyı açıp karşımda Sancak'ı gördüğümde ne diyeceğimi bilemeyerek kala kaldım. Kalp atışlarım kulaklarımda atarken nefesim kontrolüm dışında hızlı hızlı atmaya başladı.
Sancak'ın üzerinde her zamanki gibi takım elbisesi vardı ve bu büyük ihtimalle işten yeni gelmişti.
Mahira kendine gel! Şimdi tam sırası
Boğazımı temizleyerek dudağımı ısırdım ve kapının kenarına yasladım. "Selam,"
Sancak baştan aşağıya vücudumu süzerek bakışlarını yavaşça gözlerime çıkardı. Boğazını temizleyip kollarını göğsünde toparladığında kendimi ela gözlerinden alamadım. "Selam," neredeyse açık olan tüm bacağımı gösterdi. "Ne bu hal?"
Başımı aşağıya eğerek vücuduma baktım. Eteğin önünü tutan tek bir iğneydi ve o da sadece iç çamaşırımın altını görünmesini engelliyordu. Üst parçamdaki tek iğneyse sutyenimin önünü kapatmış ama göğsümün tepesi gözüküyordu. "Ne varmış halimde?"
Tam karşımda durmak için ilerledi ve dirseğini başımın biraz üstündeki kapıya yasladı. Başını aşağıya eğerek tek kaşını kaldırdı. "Ne işler çeviriyorsun küçük kız."
"Hay senin küçük kızına," diye ağzımın içinde mırıldandım Başımı kaldırarak aramızdaki mesafeyi kapattım. "İş çevirdiğim yok," dudağımı büzdüm.
Geriye çekilerek etrafımda bir tur döndüm. "Yarın işte giyeceklerim. Beğendin mi?"
Sancak kolunu çekip gözlerini kırpıştırdı. "Ne?!"
"Duyma kısmında sıkıntı mı çekiyorsun yoksa?" dudağımın kenarını ısırıp tekrar etrafımda döndüm. "İş kıyafetlerimi denedim."
"Dalga geçiyorsun," etrafına bakıp dışardan görünmemi engellemek için tam karşımda durdu. "Böyle işe gelemezsin."
"Kim demiş?"
"Ben diyorum!" sertçe konuşup çenesini kasmasına neden olduğunda sert yüz hatlarına baktım. Bunca yıl bu kadar yakışıklı olduğunu nasıl fark edememiştim.
Mahira vitesi dörtte beşe al!!
Ay ben olmasam ne yapacaksın!
"Öyle mi?"
"Evet! Orası kurumsal bir iş yeri!"
"Demek öyle," Yaklaşarak ellerimi yakasına koydum ve parmaklarımın ikisini kumaşın altına sokarak düzeltiyormuş gibi yaptım. "Peki patroncum. Ama bir şeyi merak ediyorum?"
Tek kelime etmeden önce parmaklarıma daha sonra yüzüme baktığında usulca kirpiklerimi kırpıştırdım. "Sana ne diye sesleneceğim." Bilerek dudaklarımı öne çıkararak fısıldadım. "Sancak,"
Elimi ensesine doğru çıkardığımda bacağım bacağına temas etti. Yüzündeki ifadeler sertleşirken hızla elimi aşağıya yakalarına indirdim. "Ağabey diyemeyeceğim sonuçta orası resmi bir kurum. Sancak bey mi diyeyim?"
"Mahira ne yapıyorsun?"
Ellerimi havaya kaldırarak geriye çekildim. "Ne yapıyor olabilirim? Sadece merak ettiklerimi soruyorum."
Gözlerini yumup derin nefes aldı ve geri çekildi. "Bey diyebilirsin."
Ağzımda tadıyormuşum gibi, "Sancak bey." Dedim ve ellerimi alkışlar gibi bir kere çarptım. "Bana uyar."
"Yarın böyle gelemezsin. Bu çok açık!"
"Hımm," diyerek düşünürmüş gibi yaptım. "Tamam, birkaç düzenleme yapar yırtmaçları kapatırım ancak," diyerek işaret parmağımı havada döndürdüm. "Boyu kısalmayacak."
Öfkeyle kaşlarını çattı ve üzerimi gösterdi. "Sabahları dolmuşta böyle gelemezsin. Ofise de,"
"İşte birinin laf söyleyeceğini mi düşünüyorsun? Sorun mu olacak?"
"Kimse tek kelime edemez. Yarın benim sınanacak günümse ve illaki sorun olacaksa," Dudağının teki tekin olmayacak şekilde havaya kalkıp güldü. "Davalara bakmaya alıştım. Bu sefer de kendi davamı görürüm."
Etkilenmediğimi söylersem en büyük yalancı olurdum. Olayı çevirdim. "Kıyafetime karışmayacaksın değil mi?!"
Kollarını yeniden göğsünde toparladı ve bacaklarını hafifçe açtı. "Sen ne giyeceğini bilirsin. Ne ağabeylerin ne de ben bugüne kadar karışacağımız kadar giyinmedin."
"Güzel o zaman sabah birlikte gidiyoruz." Çenemi kaldırıp başka şans bırakmadım.
Başını eğerek, "Hay hay," dedi.
"Niye gelmiştin?"
Birkaç saniye düşündükten sonra ellerini cebine sokup cevap verdi. "Anahtarımı evde unutmuşum annemi aradım o da sizde yedeği olduğunu söyledi."
"Bakmam lazım," diyerek ayakkabılığa doğru ilerledim. Anahtarların bulunduğu kâseyi karıştırmaya başladım. "İstersen geçip içeride de bekleyebilirsin."
"Çalışmam gerekiyor yoksa yarın ofiste işim iki katına çıkar."
Üzerinde soyadlarının yazılı olduğu anahtarlı alarak Sancak'ın yanına döndüm. Anahtarı alması için uzattığımda eli elime değdi ve bedenim bu adama karşı artık farklı tepkiler vermeye başladı.
"Teşekkür ederim,"
"Rica ederim," diye mırıldandım.
Anahtarı avcundan sıkıp ellini cebine soktu ve başıyla selam verdikten sonra arkasını dönüp yürüdü. Kapının oraya geldiğinde birkaç saniye durduktan durup hızla döndü. Meraktan çok ihtiyaçla, "Böyle gelmeyeceksin değil mi?"
Temin vererek gülümsedi ve başımı iki yana salladım. "Gelmeyeceğim."
Rahatlayarak, "Yarın sabah görüşürüz Pinokyo,"
"Görüşürüz gıcık,"
Önüne dönüp kendi bahçelerini kapısına geldiğinde içeri kaçarak kapıyı hemencecik kapattım ve sırtımı kapıya yaslanıp soluklanmaya başladı. Göğsüm deli gibi atıyordu ve birazdan yerinden fırlayacaktı.
Ela köşeden kafasını uzattı ve heyecanla, "Oha Mahira," kelimeleri seçmeye çalıştı ancak başaramadığı ortadaydı. "İkiniz aşırı yakışıyorsunuz. Siz bilmiyorum daha önce ikinizi böyle görmedim."
Ela'ya boş boş bakıp söyledikleri kafamda dolanırken başımı salladım. Belki de herkes haklıydı ve biz birbirimize yakışıyorduk. Sancak ve Mahira güzel duruyordu. Durmasa, ilerlemese bile ikimizin nasıl olacağını aşırı merak ediyordum. Yan yana olmaktan hep keyif aldığım adama bir adım daha yakın olmayı deneyimlemek istiyordum.
"Ne yapacaksın?"
Yaslandığım yerden dikleştim ve kararlılıkla, "Devam edeceğim," dedim.
Sancak'la bölüm az diye düşünmeyin bir sonraki bölüm bol bol okuyacağızz
Sorular
• Berkay'ın, Kartal'a aşık olmasını ne diyorsunuz?
• Mahira ve arkadaşlarının planlarını nasıl buldunuz?
• Sancak etkilenmeye başladı mı sizce yoksa sadece korumacı mı davranıyor?
• Bir sonraki bölümü merak edenler var mı??
Yıldıza basmayı ve satır arası yorum yapmayı unutmayınn ✨Panoma da yazabilirsiniz. Beklerimm
10.Bölüm kesitini Twitter adresim: @hazal_aba da paylaşacağım
İnstagram: hazalabaa (iki tane aa sı var jdjdjdj) , hazalabahikayeleri
TikTok, Spotify : hazalaba
Twitter: hazal_aba