"Neden hâlâ dönmediler? Hepsi iyi mi?" dedim, Erkan Komutanın masasının önündeki koltuklardan birine oturup. Doğu, sekiz gündür yoktu..
"Hepsi iyi Gece Hanım." dedi ama buna inanmıyordum artık. Sürekli aynı cevabı veriyordu ve sıkıntılı olduğu belliydi. Bugünkü tavrı başkaydı..
"Komutanım! Alfa Beş hatta." dedi bir asker odaya girip. Erkan Bey, varlığımı yok sayarak ona doğru ilerledi ve telefonu eline aldı.
"Tim Alfa Beş, Üsteğmen Yağız Dinçer." dedi telefondan yükselen ses. Doğu değildi.. Neden o konuşmuyordu?
"Dinlemedeyim Üsteğmen." dedi Erkan Komutan.
"Teğmen İrem Gün, üsse dönüş sağlıyor. Ayrıntıları raporlayacaktır komutanım. Üsteğmen İclâl Sara kayıp. Yüzbaşımın komutasında arama ekibi oluşturuldu ama onlarla iletişimimiz kesildi. Nerede ve nasıl olduklarını bilmiyoruz. Alan komutası bende. Destek ulaştı ama kapana kısıldık. Çocuklar güvende." dedi Yağız nefes nefese. Arkadan gelen çatışma sesleri kanımı dondurmuştu.. Ne demek iletişimleri kesilmişti? Ne olacaktı?
"Şehidimiz ya da yaralımız var mı?" dedi Erkan Komutan.
"Anlaşılmadı." dedi Yağız.
"Şehidimiz ya da yaralımız var mı?" diye tekrar etti Erkan Komutan. İclâl nasıl kaybolmuştu?
"Alanda altı yaralımız var komutanım. Birinin durumu ağır. Arama ekibiyle iletişime geçer geçmez durum bildireceğim. Çok acil, ikinci bir hava desteğine ihtiyacımız var. Mühimmatımız yarıya indi." dedi Yağız.
"Anlaşıldı Üsteğmen. Destek ekip gönderiliyor. Hava destek ekibine de gerekli talimatlar verilecek. En kısa zamanda Yüzbaşıyla görüşmek istiyorum."
"Emredersiniz." dedi Yağız ve telefon kapandı.
"Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na bağla beni derhâl." dedi Erkan Komutan, telefonu getiren askere.
"Emredersiniz komutanım." dedi asker. Burada olduğumu unutmuş olabileceklerini düşünürken, Erkan Komutanın bakışları bana döndü.
"Evinize dönün Gece Hanım. Gerekenden fazlasını duydunuz." dedi ciddiyetle. Haklıydı.. Ayağa kalktım ve içime kaçmış bir sesle teşekkür edip çıktım odadan. Çok kötü şeyler olduğu aşikârdı.. Kapana kısıldık demişti Yağız. Korkuyordum. Her biri için ayrı ayrı çok korkuyordum şimdi..
Doğu'nun ya da diğerlerinin durumu hakkında hatırı sayılır bir bilgim yoktu. Kışlada büyük bir gerginlik ve koşturmaca vardı. Doğu'nun ve Yağız'ın bana bağırdığı odada oturmuş, onların gelişini bekliyordum. Eve gidemezdim.. Burada kalıp Doğu'yu ya da ondan gelecek herhangi bir haberi bekleyecektim.
"Geç oldu, artık eve bırakayım sizi." dedi Bekir. Her gün beni kışlaya getirmekten bıkmıştı sanırım..
"Doğu gelmeden gitmeyeceğim." dedim kararlılıkla.
"Komutanımın ne zaman döneceği belli değil."
"Yaralı askerlerin durumu nasılmış? Birinin ağır olduğunu söylemişti Yağız."
"Hadi eve bırakayım sizi. Valla komutanım canıma okur sizi bu halde görürse.."
"Gidemem Bekir. Sığamam o eve." dedim ve başımı koltuğun başlığına yaslayıp dışarıyı izlemeye başladım.. Doğu iyi Gece.. O iyi.. Gelecek.. Sana geri gelecek..
Doğu'dan
"Çevik!" dedim kargaşanın içinde onlara ulaşmayı umarak. Çok uzaklaşmamıştık ama bağlantıyı kaybetmiştik.
"Komutanım! Üsteğmen burada!" dedi askerlerden biri. Koşarak ona doğru ilerlediğimde İclâl'in sıkışıp kalmış bedeniyle bir saniye kadar bakıştım. Kolay bir yere düşse şaşardım zaten. İlla üst üste gelecekti her şey!
"Geciktin." dedi İclâl buruk bir gülüşle.
"Birkaç serseri lafa tuttu. Keyfin yerinde görünüyor." dedim yanına ilerlemek için halatı sabitleyerek.
"Buraya da uğradı bir kaçı. Tam zamanında atladım. Sert bir iniş yaptım ama iyiyim. Kolumu kurtaramıyorum."
"Komutanım, Tim Alfa Beş konuşuyor!" dedi bir asker.
"Bana bir dakika ver Üsteğmen." dedim ve henüz çok az indiğim yerden geri çıktım. İletişimi bir kez daha kaybedersek, geri dönüşü olmazdı.
"Bütün dakikalarım senindir Yüzbaşı." dedi İclâl. Bunu duymazdan gelmek durumundaydım.. Şu umut denen şey nasıl veriliyordu Allah aşkına? Ben ne zaman, ne yapmıştım da bu kadın kendinde böyle bir hak bulmuştu?
"Çevik?" dedim telsizi elime alıp. Birkaç pürüzden sonra ses netleşti.
"Fırtına. Tekrar ediyorum destek! Acil destek!"
"Mühimmat bildir Çevik!"
"Sınırda komutanım. Komutanım sığınak yirmide kapana kısıldık. Dört kez aynı noktadan roket yedik. Kapıdalar. El bombasıyla içeri sızmaya çalışıyorlar. Yeterince karşılık veremiyoruz."
"İletişimi koru. Üsteğmeni alıp desteğe geliyoruz. Tetik'e bağla beni."
"Emredersiniz." dedi Yağız ve çok geçmeden Özcan'ı duydum.
"Komutanım?"
"Görüş aç Tetik. Ortalama dokuz dakika sonra oradayız. Roket açısı?"
"Otuz iki derece." Tamam.. Sığınak yirmi, roket açısı otuz iki.. Sağ kanattan böyle bir açıyla fırlatmaları olanaksız. Yanıltmaya çalışıyor olabilirler mi? Arka.. Hayır. Profesyonel değiller. Düz düşün Doğu. Onlar gibi dümdüz düşün.
"Sığınağın sol çaprazına seri ateş aç." dedim hızlıca.
"Komutanım mühimmatımız sınırda."
"Dediğimi yap Tetik! Bir roket daha yerseniz mühimmatınız sizinle birlikte stoklanır. O açıyla fırlatabilecekleri tek nokta sol çapraz."
"Emredersiniz."
Telsizi askerin eline bırakıp hızla İclâl'in yanına indim yeniden. Bu operasyondan da alnımızın akıyla sağ sağlim çıkabilseydik..
"Tutun bana. Bir şey yok, ciddi görünmüyor. İyisin." dedim İclâl'in belini kavrayıp kendime sabitleyerek.
"Fırtına'ya kapılıp kötü olmak mümkün mü?"
"Tim köşeye sıkıştı Üsteğmen. Bir an evvel onlara ulaşmalıyız."
"Emredersiniz." dedi İclâl. Nihayet, ciddileşmeyi başarabilmişti. Onu yukarı çektikten sonra, tahmin ettiğim gibi yaklaşık dokuz dakikada bizimkilerin içinde olduğu sığınağı çevrelemiştik.
"Hava desteği olmadan buradan hiçbirimiz sağ çıkamayız." dedi İclâl.
"Alfa Beş?" dedim kulaklığın çalışmasını umarak.
"Kurban olayım geldik deyin komutanım." dedi Kadir.
"Geldik aslanım, geldik."
"Şükürler olsun! Sol çapraz temizlendi komutanım." dedi Özcan.
"Sen yaparsın da olmaz mı be Tetik?"
"Sizin sayenizde komutanım."
"İclâl'i de bağla bizim kanala, yedek bir." dedim ve yedek kulaklıklardan birini İclâl'e uzattım.
"Bağlantı olumlu komutanım." dedi Özcan.
"Tamam beyler, artık bitirelim şu işi. Bana Komuta Merkezi'ni bağlayın." dedim sıkıntıyla.
"Komutanım. Kartal İki telsizde." dedi Yağız.
"İrem çoktan dönmüş olmalıydı. Allah kahretsin! Yakıt sıkıntısı yaşıyor olmalı!" dedi İclâl öfkeyle.
"Yüzbaşım?" dedi İrem.
"Teğmen, üsse dönmüş olmalıydın." dedi İclâl telsizi elimden alarak.
"Sesinizi duymak güzel komutanım. Dönüş yolunda, yeniden hava desteğine ihtiyaç olduğu bildirildi. Yeni destek varana dek bir şansları olmayabilirdi."
"Sen de emre itaatsizliği mi seçtin?"
"Doğru olanı seçtim. Emirlerinizi bekliyorum." dedi İrem kendinden emin bir sesle.
"Bunu ağır ödeyeceksin Teğmen."
"Emredersiniz." dedi İrem tereddütsüz.
"Yakıtın ne durumda?"
"Alçak uçuş sağlayabilirim. Desteğe ihtiyaç duymadan bunu sonlandırabilirim komutanım."
"Yakıt durumunu bildir!" dedi İclâl.
"Yükselmeme yetmeyecek. Oldukça.. Oldukça kötü bir iniş olacak." dedi İrem, neredeyse fısıldayarak. İclâl derin bir nefes aldı.
"Başarabilirim komutanım."
"Biliyorum Teğmen.. Ama bu intihar." İclâl'in sözlerine bir gülüşle yanıt verdi İrem. Sonra derin bir nefes aldı.
"Yüzbaşım, beni iletişim sisteminize bağlar mısınız?" dedi İrem bana itafen.
"Seninle çatışmak bir şerefti." dedim, sesimdeki hüznü perdelemeye çalışarak.
"O şeref bana aitti komutanım."
"Vatan sana minnettar Teğmen."
"Emredersiniz."
"Sistemdesin." dedim ve tüm kulaklıklara bağlanıp telsizi yaklaştırdım.
"Tim Alfa Beş. Kartal İki konuşuyor." dedi İrem.
"İrem! Emre itaatsizlik de neyin nesi! Yakacaksın kendini!" diye haykırdı Yağız.
"Üç dakika içinde ön kanadı büyük oranda, sağ ve arka kanadıysa tamamen temizleyeceğim. Çocukları sağdan çıkarın. Araca uzaklığınız elli sekiz metre. Emrinizi bekliyorum Kartal Bir." dedi İrem soğukkanlılıkla.
"Neler oluyor?" dedi Yağız. Oysa, bu konuşmanın anlamını çok iyi biliyordu..
"Bana dair her şeyi kendine sakla Üsteğmen Dinçer. Adımı da, sevdanı da.. Ve.. Ve bir şeyi bilmeni isterim.. Her şeye rağmen, yine olsa, yine 'evet' derdim sana. Pekâlâ.. Bu kadar duygusallık yeter. Kartal İki, alçak uçuş için görev emri istiyor?"
"Komutanım hayır! Komutanım hayır!" dedi Yağız hiddetle.
"Emir verildi Teğmen." dedi İclâl.
"Bir ölür, bin diriliriz! Vatan sağ olsun!" dedi İrem ve bağlantısını kesti.
"Hayır! İrem!" dedi Yağız çaresizce. Ne kadar eğitim alırsan al, sevdiğin söz konusu olduğunda kontrol edemeyeceğin duyguların esiri olmaktan geri duramıyordun.. Yağız da çıldırmış gibiydi şimdi..
Bağlantısını kesip, hiçbir yararı olmayacağını bildiği halde ateş açmaya başladı. Bombalar ardı sıra düşerken, alan temizleniyordu temizlenmesine ama hepimizin yüreğinde, bin bir delik açılıyordu.
Çaresizdik. Bizim için, bunun anlamı fazlasıyla ağırdı.
Ve göklerden bir melek indi yeryüzüne.. Herkes düştüğünü sanırken, o yükseldi şehit mertebesine.. Nicesi nefes alsın diye.. Nicesi devam etsin diye vatanını müdafaa etmeye.. Nicesi yaşasın ve yaşatsın diye..
Bombaların temizlediği alana düşen uçak, hepimizi mum ederken, sığınağın kapısı açıldı.
"İrem!" dedi Yağız, leşlerin arasından hızlı ve kontrolsüz adımlarla koşarken.
"Tetik, Üsteğmeni koru."
"Emredersiniz.." dedi Özcan.
"Çita?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Asaf ağır yaralı komutanım. Ciddi kan kaybetti. Turnike uyguladık ama daha ne kadar dayanır bilmiyoruz." dedi Kadir.
"Beni Komuta Merkezi'ne bağlayın. İçeri giriyorum." dedim ve hızla yürümeye başladım. Sığınağa girer girmez Asaf'ın yere serilmiş bedeninin yanında Kadir'i gördüm.
"Yıldırım, helikopterler gelene kadar beş asker, çocukların yanında kalsın. Destek ekibini de kuzeye çek hemen. Bir hareket olursa bana bildir."
"Emredersiniz komutanım." dedi Kadir ve Asaf'a bakıp derin bir çekerek sığınaktan çıktı.
"Komuta Merkezi konuşuyor. Tim Alfa Beş, duyuyor musun?" dedi telsizdeki ses. Aynı anda, Asaf'ın elimin altındaki nabzı kaybolmaya yüz tuttu.
"Komuta, ben Yüzbaşı Doğu Çağan. Acil tıbbi desteğe ihtiyacımız var." dedim gözlerimi Asaf'tan ayırmadan, sesimi ele geçirmek üzere olan çaresizliği baskılayarak.
O sırada, kurtardığım çocuklardan biri yanıma gelip elimi kavradı. Gözleri bana Gece'mi, Gece'mse; hep yaptığı gibi gücümü hatırlatmıştı. Yanımda olmasa bile bana yine ihtiyacım olanı vermişti.. Babam haklıydı..
"Yolda Yüzbaşım. Size ulaşmak üzereler." dedi telsizdeki ses. Aynı anda; Asaf'ın nabzı tamamen yok olduğunda, elimi küçük kızdan kurtarıp, kalp masajı yapmaya başladım.
Yağız, dışarıda İrem'e gözlerini açması için yalvarırcasına emirler veriyor, yaralı askerler acı içinde inliyordu. Asaf geri dönmüyordu. Çocuklar, korkuyla beni izliyordu. Daha b*ktan durumlara da şahitlik etmiştim. Ama bu anda farklı bir hüzün kol geziyordu sanki..
"Çocukları araca götürün! Hemen!" diye bağırdım hiddetle.
"Emredersiniz komutanım." dedi askerlerden biri.
"Bu bir emirdir Teğmen! Derhâl geri dön!" dedim ama Asaf beni asla duymuyordu.. Ben Gece'nin gözlerini anımsadığımda, adını duyduğumda güçleniyordum.. Bir kadın, sadece adıyla bile can verebiliyordu kalbime. Nazlı da Asaf'ı geri getirebilir miydi? Getirmeliydi..
"Nazlı'ya bunu söyleyemem Çita, kalk!" dedim bağırarak. Dönmeliydi artık. Dönmek zorundaydı!
"Doğu! Dur artık!" dedi İclâl kolumu kavrayarak.
"Hayır! Allah kahretsin hayır!" dedim ve son gücümle bir yumruk indirdim Asaf'ın göğsüne.
"Kalk! Söyleyemem diyorum Çita! Söyleyemem Nazlı'na! Kalk!" dedim öfkeyle ondan ayrılıp yere otururken.
Asaf'ın nefes alışverişlerini duyduğumda, bakışlarım, inip kalkan göğüs kafesine çarptı. İçime dolan rahatlamayla, onun yanına boylu boyunca serildim ve gözlerimi kapadım.
"Aslanım benim!" dedim nefes nefese. Ölüyü bile dirilten aşka da zamanında 'illet' dedin ya, utan be Doğu.. Valla utan..
"Başardın.. Sen, herkesi hayata döndürmeyi başaran, eşsiz bir adamsın.." dedi İclâl omzumu sıvazlayarak.
Bana dokunmasıyla uzandığım yerden kalkıp Asaf'a baktım yeniden. İclâl'in, görev dışında bana dokunduğu, benimle iletişim içinde olduğu her an, Gece'ye ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum. Şu 'umut' denen şeyi bir elime geçirirsem dümdüz dalacaktım!
"Komutanım! Komutanım İrem yaşıyor!" dedi Özcan koşarak yanımıza gelip. Al işte.. Ya felaket oluyordu ya da mucize. Bir ortamız olmayacak mıydı bizim Allah aşkına?
İclâl, koşarak İrem'in yanına giderken, ben de emin olmak adına, Asaf'ın yanına eğilip güçsüz nefes alıp verişlerini izledim. Uzun zamandır bu kadar yorgun hissetmemiştim kendimi. Şimdi yapmak istediğim tek şey; evime gidip Gece'me sımsıkı sarılmaktı. Ama bunun için önce herkesin iyi olduğundan ve etrafın güvenliğinden emin olmalıydım..
Dışarı çıktığımda helikopterleri gördüm. Çok geçmeden, sağlık ekipleri, İrem ve Asaf'a müdahale ettiler. Onları taşımalarına yardım ettikten sonra derin bir nefes alıp Kadir'e döndüm.
"Alanda durum ne Yıldırım?"
"Temiz komutanım. İlk olarak Teğmen İrem ve Asaf nakledilecek. Ardından yaralı beş askerimiz ve çocuklar. Yağız; İrem ve Asaf'ın yanında. Özcan da yaralılar ve çocuklarla dönecek."
"İyi. Sana bir şey soracağım."
"Emredin komutanım."
"Umut nasıl verilir?"
"Anlamadım komutanım?"
"Umut diyorum umut. Bir kadına umut nasıl verilir? Savaştan çıktım şu işin içinden çıkamadım. S*keceğim umudunu da tohumunu da!" dedim sıkıntıyla.
"Ben.. Bilmem ki komutanım. Babasını kaybettiğinde İclâl Üsteğmene çok destek oldunuz. Belki onu yanlış yorumlamıştır." dedi Kadir.
"Ne alâka oğlum? Hepimiz destek olduk. Niye ben umut vermiş oluyorum da siz olmuyorsunuz?"
"Komutanım.. Neticede İclâl bizimle değil, sizinle geçirdi tüm zamanını. Onu korudunuz, kolladınız hep."
"Bıraksaydım da Allah'ın her günü şehitlikte mi sabahlasaydı? Kaybedecekti rütbesini, kendine getirmek zorundaydım. Komutanıma bir sözüm vardı."
"Onu biz biliyoruz komutanım. Ama İclâl bilmiyor. Valla kusura bakmayın. Kelin merhemi olsa, kendi başına sürermiş, kandınlar konusunda daha fazla yardımcı olamayacağım size. Asaf olsa bilirdi.. Size daha iyi bir cevap verirdi eminim."
"Çözeyim dedim daha da bulandırdın aklımı Yıldırım. Bu arada.. Nazlı'ya biz söyleyelim."
"Ben de o konuyla ilgili durum bildirecektim komutanım." dedi Kadir.
"Ne oldu?"
"Nazlı kışlaya gelmiş. Gece'yle beraber bekliyorlarmış."
"Ulan saat sabahın beşi! Ne işi var Gece'nin bu saatte kışlada! Bekir nerde!"
"Yanlarında komutanım. İkna edememiş bir türlü. Erkan Komutanın odasında telsiz konuşmalarına şahit olunca-"
"Ne konuşması?"
"Çevik, durum bildirmek ve destek istemek için iletişime geçtiğinde yengem, her zamanki gibi, Binbaşımın yanındaymış. Sizinle iletişimimizin kesildiğini duyunca da, siz dönene kadar orada bekleyeceğini söylemiş. Sonra Nazlı da gelmiş. Hissetti herhalde, anlamadım."
"Beyler, bölüyorum ama sıra bizde." dedi İclâl yanımıza gelip.
"Herkes bindi mi?" diye sordum yönümü ona çevirip. İletişime geçmek umut vermek sayılmazdı herhalde.
"Bindi komutanım."
"Sen neden yaralıların yanında değilsin?"
"Ben iyiyim, sizinle dönmek istiyorum."
"İndiğimizde koluna baktıracaksın İclâl."
"Emredersiniz."
Son helikoptere doğru yürümeye başladığımızda, Kadir peşimizden geliyordu. İclâl bir an, destek almak için bana yaslanınca, el mecbur, tuttum onu. Bu temasın yanlış hissettirmesi normal miydi yoksa sürekli umut verip vermediğimi düşünüp durduğum için fazlaca mı sorguluyordum her şeyi?
"Yıldırım!" dedim birden.
"Emredin komutanım."
"Üsteğmene destek ol. Ben Asaf ve İrem'in yanında gideceğim." dedim ve İclâl'e söz hakkı tanımadan, onu Kadir'in kollarına bırakıp baştaki helikoptere ilerledim. Bunu yapmak, bana biraz daha iyi hissettirmişti.
Gökyüzü usul usul aydınlanırken İrem ve Asaf'ın solgun yüzlerini izledim yol boyu.. Yağız, İrem'in elini sıkı sıkıya kavramış, bir an olsun yanından ayrılmamıştı.
Nihayet indiğimizde, İrem ve Asaf'ı ameliyata aldılar. Benim, Gece'me kavuşmam gerekti şimdi. Onu sarıp sarmalamanın hasretiyle yanıp tutuşuyordu yüreğim. Boynundaki kokuyu duyumsamak, birkaç saniyeliğine de olsa dünyadan soyutlanmak istiyordum.. Kırdığım kalbini onarmalıydım. Açtığım yaraları kapatmalıydım. Dinlenmeliydim..
Ameliyathane koridorundaki sandalyelerden birine oturup, başımı ellerimin arasına aldım. İşin bir de 'Nazlı' boyutu vardı.. Asaf'a bir şey olursa, onu nasıl toparlardık bilmiyordum.
"Komutanım?" dedi Yağız, yanıma oturup.
"İyi olacaklar." diye mırıldandım kendi kendime.
"Gece'nin vurulduğu operasyonda Yarbay'a bağırışınızı bir parça yargılamıştım içten içe." dediğinde başımı çevirip yüzüne baktım.
"Haddime değildi biliyorum. Ama bugün sizi o kadar iyi anladım ki komutanım.. Ona geç kaldığım her an için öyle pişmanım ki.."
"Ağlayacak mısın?" dedim ciddiyetle.
"Utanmasam.." dedi Yağız.
"Neyinden utanıyorsun oğlum? Biz de insanız, ağlayacağız elbet."
"Ne bileyim, biri çıkmış 'erkekler ağlamaz' demiş zamanında. Acizlik falan.. Sıkıştırmış bizi köşeye."
"O biri, ağlamayı acizlikten ibaret gören bir sığ görüşlüden başka bir şey değilmiş. Ağlamak, bir adamı aciz kılmaz Çevik. Ağlamak; bir adamı herkes gibi duyguları olan, seven bir adam yapar. Gözyaşının cinsiyeti mi olur? Hem madem 'erkekler ağlamaz' diye kesin bir kural var, Allah bize neden gözyaşı vermiş? Bir bildiği var demek.. Çalıştır saksıyı, uyma şöyle hurafelere."
"Ağlayacağım varsa da, yok oldu şu an komutanım." dedi Yağız gülümseyerek.
"Sen bilirsin. Ama böyle konuştum diye; ağlayacak olursan omzumda ağlama, git az ileride hallet, gel. Salya sümük akıyor, katlanamıyorum. Zaten başım da ağrıyor." dedim, başımı yeniden ellerimin arasına alıp.
"Emredersiniz." dedi Yağız. Sonra kısa bir sessizlik oldu.
"Ağlamaya karşı değilsiniz ama operasyonları düşünüyorum da.. Ben sizi hiç ağlarken görmedim komutanım.. Kadir'i, Özcan'ı, Asaf'ı gördüm. Ama sizi hiç.."
"Senin görmemiş olman; o şeyin olmadığı ya da yaşanmadığı anlamına gelmez, değil mi?" Benim de umut verdiğimin farkında olmamam, umut vermediğim anlamına gelmiyor belki de..
"Gelmez mi?" dedi Yağız.
"Ne istiyorsun Çevik? Oturup, gözlerinizin önünde hüngür hüngür ağlayayım mı?"
"Estağfurullah komutanım. Gece konusunda bana kızgın mısınız?" diye sordu bu kez. Derin bir nefes aldım. Benim, Gece'ye sarılmam lazımdı.. Acilen hem de..
"Sizin aranızda olanlar sizi ilgilendirir. Senin hareketlerin de, senin sorumluluğundadır." dedim kararlılıkla.
"Bir türlü affetmiyor ama beni."
"Affedilmek için bir şey yaptın mı ki? Gece zor bir kadın ama yüreği bağışlayıcı. Seni affetmiyorsa, sen affedilmeyi yeterince istememişsin demektir."
"İstedim de.. Haksız olduğumu söylemeyi kabullendiremiyorum dilime."
"Acın var diye susayım diyorum ama illa konuşturacaksın beni."
"Konuşmak istiyorum komutanım."
"İyi o zaman, aç o kulaklarını beni iyi dinle. Zaman tanı kendine. Ama tanıdığın o zaman içerisinde Gece'yi bir kez daha üzersen, o sesinin ayarını bir kez daha kaçıracak olursan Fırtına olur eserim. Bunu aklından çıkarma. Ona karşı takındığın her tavrı, bana karşı takınmış olduğunu bilerek hareket et. Beni karşına alma Yağız. Çünkü karşımda durduklarında nasıl bir adam olduğumu deneyimleyenlerin sonunu en iyi sen biliyorsun. Bu seni yaralar. Bana, kardeşimi yaralatma."
"Emredersiniz.." dedi Yağız yutkunarak.
"Emir vermiyorum, dertleşiyoruz sadece." dedim elimi omzuna atıp.
"Biraz sert oldu sanki?"
"Ben çıkıp İrem'e böyle şeyler yaşatsam diyeceğim de.. Zaten hayatının en büyük darbesini senden yedi. Dert etmezdi benim yaptıklarımı eminim."
"Hayatının en büyük darbesi.."
"Kızı nikâh masasında bırakmandan bahsediyorum."
"Haklısınız ama pişman oldum. Üstelik sonrasında beni affetmeyen İrem'di. Şimdi kim gardını alırsa alsın umurumda olmuyor işte.. Alışmışım affedilmemeye."
"Affedilmemeye değil, affedilmek için hiçbir şey yapmamaya alışmışsın sen. Bir gün olsun gidip 'pişmanım' dedin mi İrem'e? Kız ölümle burun buruna gelince mi kıymete bindi?"
"Asaf'la ikisi şuradan sağ sağlim çıksın, yeniden konuşacağım onunla. Gece'yle de konuşacağım.."
"Çıkacaklar.." dedim ve ayağa kalktım. Koridorun başındaki kara gözlerle buluşan gözlerim, hasretle yanan yüreğimi hatırlatmıştı yine bana.
Gece, koşarak bana doğru gelirken ben de yürümeyi yeni öğrenmiş çocuklar gibi bir iki adım atmayı başarabilmenin sevinci içerisindeydim..
Kolunu boynuma doladığında belini sıkıca kavrayıp tüm yükünü aldım, yüzümü boynuna gömdüm ve derin bir nefes alıp kokusunu içime çektim. İşte şimdi gerçekten atıyordu kalbim, şimdi doyuyordu aldığı her bir nefese; ciğerlerim.
"Sen nasıl bir huzursun bana, nasıl bir ilaç?" dedim fısıldayarak.
Boynuna bir öpücük kondurup geri çekildim ve yüzünü ellerimle kavradım. Nasıl da özlemiştim yüzünün her bir zerresini..
"Seni affetmedim ve bana haber vermeden gitmenin hesabını sonra soracağım sana.. Ama şimdi söyle, İrem iyi mi?" dedi endişeyle.
"Ameliyata aldılar, bekliyoruz.." dedim ve başını göğsüme yaslayıp bu kez de saçlarının güzel kokusunu içime çekerek bir aralarına bir öpücük daha bıraktım. O sırada gözlerim, gözleri merak ve endişeyle etrafa bakınan Nazlı'ya döndü.
"Kadir'i gördük, bizi buraya o getirdi. Özcan'ı bulup geleceğini söyledi girişte.. Yağız da burada.. Asaf? O nerede? Nazlı bir şey oldu sanıyor. Onu ikna edemedim." dedi Gece. Güçlüce yutkunup onu kendimden ayırdım ve gözlerine baktım. Beni anlasın istiyordum, sormasın istiyordum.. Ondan uzaklaşıp, Nazlı'ya doğru birkaç adım attım.
"Biliyorum.." dedi Nazlı, gözyaşlarını serbest bırakarak.
"Biliyorum, hissettim. Ama şimdi iyi.. İyi değil mi Doğu Abi? N'olur iyi olduğunu söyle!" diye ekledi acı içinde. Onu kendime çekip sarıldığımda ağlaması şiddetlendi.
"Sen, onun acısını nasıl hissettiysen o da senin acını hissediyor Nazlı. Sen iyi olursan, Asaf da iyi olur. Güçlü dur."
"Asaf seni böyle görse 'kim ağlattı benim Nazlı'mı' diye ortalığı ayağa kaldırır, biliyorsun değil mi?" dedi Özcan yanımıza gelip.
"Nazlı kız, ne diye ağlıyorsun sen? Hayda.. Bütün yengeler mızıkçı çıktı iyi mi?" dedi Kadir de. O sırada ameliyathanenin kapısı açıldı ve hepimizin bakışları oraya döndü..
Merhaba 🌸
Sayfanın en altında, bu sabah Instagram sayfama düşen bir mesaj ve ona olan yanıtım var. Bir açıklama olarak okursanız sevinirim.. İsim vermedim, asla yargılamak amaçlı da paylaşmıyorum. Sadece; bu düşüncede olanlara, onları anladığımı ve sebeplerimi duyurmak istedim. Bu mesaj da buna vesile oldu. Gerçekten değer verip böyle uzunca düşüncelerini dile getiren okuyucularıma çok teşekkür ederim. Hepinize, saygım ve sevgim sonsuzdur ♾
Bu bölümü yazmakta çok zorlandım. Ve sizlere biraz kötü bir haberim var: Bir sonraki bölüm Cuma günü gelecek.. Çünkü yetiştiremiyorum, çok üzgünüm.. 🙈
Eğer fırsat bulup yazabilirsem söz veriyorum; bir bölüm daha paylaşmaya çalışacağım. Şu an için olanaksız görünse de elimden geleni yapacağım ✨
İş yüküm çok fazla, yoruluyorum ve vakit ayıramıyorum. Yani anlayacağınız; 24 saat bana yetmiyor. Şu günleri 48 saate çıkarsalar çok sevinirim 🙄
Anlam kargaşası olmasın diye, bazı şeyleri araştırarak yazmam gerekiyor. Bölümleri, abartısız, belki yirmi kez gözden geçiriyorum. Yine de size anlamsız gelen noktalar oluyor 🤷🏼♀️
Şu konuya bir açıklık getirelim. Ben bir asker değilim ve işleyiş ya da operasyonlar hakkında en ufak bir fikrim yok. Hepsini hayal dünyamda kurup, kalemimden kitabıma yansıtıyorum. Bu yüzden kusursuz yazamam. Anlayışınıza sığınıyorum 🌿
Yorum ve oylamalarınızı bekliyor olacağım ⭐️
Şimdiden çok teşekkür ederim ⚡️
Sevgiyle kalın 🦋
Instagram: kalemimdenkitabim
-