Barış Mert'in göğsüne yaslanmış bir halde televizyonda oynayan bir aşiret dizisini izliyordu. Ya da sadece gözleriyle takip ediyordu. Aklı bir karış havadaydı çünkü.
"Levent Hoca'ya hiç rastlamıyorum bu aralar... Eve gelmiyor mu?"
Barış derin bir iç çekti. Masadan sigarasını alıp dudaklarına yerleştirdi. Ev yine duman altı olmaya başlamıştı.
"Oğlum 'hoca' demesene artık. Okul bitti."
"Yok yavrum, kahvaltıda beraber menemen yiyip ülkenin durumunu konuşmaya bile yeni alıştım, öylece okul müdürüme 'abi' diyemem." Kendi kendine düşündü. Bir anda iğrenir gibi irkilince güldü Barış, ardından tekrar yüzü düştü.
"Nadiren uğruyor, sevgilisiyle kalıyor muhtemelen." İç çekti Mert.
"Levent Hoca çok uzun zamandır yalnız Barış'ım. Elbette annenin yerini tutamaz hiçbir kadın ama hayatında birini istemesi çok doğal."
Barış yerinde kıpırdandıktan sonra göğsüne sindi iyice Mert'in.
"Biliyorum... Sadece inandığım her şey yavaş yavaş parçalanıyor sanki." Mert eğilip saçlarına bir öpücük kondurdu. Barış gözlerini kapattı temasını hissettiğinde.
"Belki yalnızca tamamen yıkılması gerekiyordur her şeyin, küllerindenden doğmak için." Mert ona gülümsediğinde gözlerine dönüp aynı şekilde karşılık verdi Barış. Elindeki izmariti arkadaşına uzattı. Eline almadan içine çekti dumanı Mert.
Pek sigara içen bir tip değildi ama Barış'ın yanında içerdi.
Barış sigarayı çekip kendi dudaklarına sıkıştırdı. Bu sırada çenesindeki morluğa takılmıştı Mert'in gözleri. Elini uzatıp çenesini kaldırdı biraz.
"Küçük piç..." dedi kendi kendine.
"Bazen cidden anlamıyorum Cem'i. Tam büyüdük sanırım, artık insan gibi anlaşabiliyoruz diyorum yine çocuk gibi davranıyor."
Barış omzunu silkti. Ama çok da umursamaz görünmemişti Mert'e.
"Bir fikrin var mı senin?"
"Vuracağını tahmin etmiştim, damarına bastım çünkü. Tıpkı onun yaptığı gibi." Devam edecekti ama etmedi.
"Ve?" dedi Mert beklentiyle.
"Neden durup dururken sinirlendiğini de anlıyor gibiyim ama emin değilim. Bu yüzden dillendirmeyelim." Mert omuz silip onayladı onu.
"Paslanmışsın ama. Eski Barış olsa asla karşılık vermeden duramazdı." Barış kaşlarını çatarken yerinde doğruldu.
"O ne demek?"
"E yavrum, depresyondasın diye bir şey demedik ama bir zayıfladın... Kaslar da gitti."
Barış kendisine küfredilmiş gibi alıngan bir tavırla baktı.
"Ne demek gitti? Baksana şunlara." dedi kollarını sıkarken. Mert'le birlikte o da baktığında sahiden kaslarının çok ciddi azaldığını fark etmişti.
Kaşlarını çatıp Mert'e döndü. Gülmemek için kendini zor tutuyordu Mert.
Elini tişörtüne atıp karnını açtı. Belirgin karın kasları yalnızca ince bir çizgi şeklinde kalmış, sürekli içtiği için biraz da şişkin bir hal almıştı karnı.
"Aman Allah'ım..." dedi dehşetle. "Babama dönüşüyorum."
Levent Bey seyrelen saçları, göbeğiyle klasik bir babaydı. Barış'ı öyle hayal edince gülmemek için dudaklarını dişledi Mert.
"Mert kalk." dedi yerinden kalkarken.
"Nereye?"
"Spor salonuna dönüyoruz, çabuk."
Mert ikiletmeden yerinden kalkıp gülümsedi. Canına minnetti. Barış haftalar sonra ilk kez sosyalleşeceği bir aktivitede bulunmayı istemişti.
Belki de iyileşmek için attığı ilk adımdı bu.
Barış'ın babasının cehennemin kralı olması dışında sorun yok
Multimediaya bıraktım babişkosuyla Barış'ı, canını yerim onun.