Final

11.4K 767 158
                                    

"Hoşça kalın / dostlarım benim / hoşça kalın!" dedim evden çıkmak üzereyken. Her sabah olduğu gibi bu sabah da evin içi uğultulu, insana hem enerji veren hem de enerjisini sömüren bir gürültüyü ağırlıyordu. Bazen daha büyük bir ev olsaydı, gürültüyü daha iyi kontrol edebilir miydim diye düşünmeden edemiyordum. Beni işe uğurlamaya kimse gelmezken, ayakkabılarımı giyerken içeriye doğru seslendim.

"Sizi canımda / canımın içinde, / kavgamı kafamda götürüyorum." İki çift büyük, bir çift küçük ayak koştura koştura önünde bulunduğum kapıya gelirken, koridoru gürültü seli kaplamıştı. Cidden, üçüncü çocuk diye tuttururken aklımdan ne geçiyordu?

Kokuları cennetten, gözleri babasından emanet üç küçük çocuk çığlık atarak üzerime çullanıp, beni yere devirirken dudakları yüzümün her zerresinde dolanıyordu ve benim aklım her an onu düşünmesine rağmen yine en öncelikli konu olarak bu maviş gözlerin asıl sahibini düşündü. Onun dudaklarının yüzümde dolanması da her daim bana huzur verirdi, tabi çocuklarımızın öpücüklerinin hissettirdiklerinin yanında daha başka duyguları da bana hep hissettirirdi. Düşüncelerimi yönlendirebilmek amacıyla öksürerek boğazımı temizledim ve düşürüldüğüm yerden yavaşça kalkıp, her birinin yanaklarını öptüm. Bir yandan da şiiri okumaya devam ediyordum.

"Hoşça kalın / dostlarım benim / hoşça kalın..." Egemen, bir kolunu Kahraman'ın omzuna atıp, onu boğmaya başladığında gözlerimi belerttim ve düzgün durmalarını sağladım. Nazenin, benim nazlı, edalı biricik kızım ise başını sağa sola ritmik bir şekilde devirerek beynini yerinden ediyor ve bir yandan da beni dinliyordu. Kafasını tuttum ve alnına bir öpücük bıraktım.

"N'apıyorsun, anneciğim?"

"Beynimin tozunu silkeliyorum." dedi tatlı tatlı. Ta hamileliğimin ilk aylarından bize çektireceğini gayet net belli eden kızımı, beş yaşında olmasına rağmen hala anlamakta zorluk çekiyordum.

"Nasıl?"

"Kahraman abim dedi ki, beynimiz bir makineymiş. E sen de evdeki tüm makinelerin tozunu alıyorsun ya; bozulmasınlar diye. Ben de bozulmasın diye beynimin tozunu alıyorum."
Diş macunu aşermemden anlamalıydım bu çocuğun böyle olacağını.

"Adını hatırlayamadığım o bilgenin de dediği gibi," dedi Kahraman ilk aylarından beri değişmeyen o delici, bıkkın bakışlarıyla Nazenin'e hitaben. "Yaş ufak olabilir, büyürsün de; beyin ufaksa o çok zor."

"Kahraman!" dedim kızgınlıkla. Sekiz yaşında bilmiş bir oğlunuz varsa, hayat gerçekten çok zordu. Kahraman'ın bakışları bana dönerken başını olumsuz anlamda, onaylamaz bir şekilde salladıktan sonra salona doğru gitmek için yönünü değiştirdi. "Her neyse," dedi elini havada sallarken. "Bu sabah için ayırdığım sevimlilik kotamı doldurduğuma inanıyorum. Ben biraz dergi okuyacağım."

Dergi dediği de şeydi; National Geographic Türkiye. Çocuk dergisi de değil, bildiğiniz bilim dergisi. Önceki akşam hiçbirimizin ilgisini çekmeyen bir Eintein- Podolsky- Rosen üçlüsünün Kuantum Mekaniği hakkındaki makaleleri hakkında uzun bir konuşma yapmıştı ve işime gelen tarafı, Nazenin o akşam erken uyumuştu.

"Bugün bir şikayet telefonu almak istemiyorum, tamam mı anneciğim?" diye sordum Nazenin'in yüzünü ellerimin arasına alıp. Açık sarı, dalgalı saçları, fındık burnu, şişik yanakları ve mavi gözleriyle benden nasıl çıktığına şaşırdığım güzel kızımın gözlerinde şeytani bir bakış geçtiğinde, evlat sevgisinin ne kadar büyüleyici bir şey olduğunu düşünüyordum. Fenalıklarını yedi düvele ve sağır sultana duyuran bu ufak kızı, ne yaparsa yapsın sevmekten kendimi alamıyordum.

Mavi Gözlü Dev "TAMAMLANDI"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin