"Jess?" diye gergin bir sesle seslendiğimde Jess'in gözleri benimle buluşunca endişelendi.
"Harry. Şey bu bu benim şey-"
Yanında ki piç Jess'in sözünü kesip atladı.
"Sevgilisi Rob." deyip elini uzattı. Eline iğrenerek baktım ve karşılık vermeden Jess'e tekrar döndüm. Jess'e baktığımda kaşlarını çattı. Rob'a 'kes sesini' bakışını attı. Bu bakışı çok iyi biliyordum çünkü Jess 'in bana attığı klasik bakıştı bu.
Eski sevgilisi ne zaman sevgilisi olmuştu.
"Şey ben gideyim." dedim ve Jess'in kararına saygı duyup arkamı döndüm. Eve doğru ilerlerken Jess'in cılız sesini duydum.
"Harry?"
Duymamazlıktan gelip içeri girdim. Herkes uyanmış camdan onları izliyordu. Liam yanıma geldi.
"Rob'un ne işi varmış burada?" diye soludu.
"Barışmışlar heralde ben nerden bilebilirim." dediğimde yüksek tonda çıkan sesime kaşlarını çattı ve kapıya doğru yöneldi.
"Onu aldattıktan sonra mı aklı başına gelmiş?" diyen Louis'e hak veren bir bakış atan Liam tam kapıyı açacakken kolundan yakaladım.
"Bence sen karışma Liam. Jess kendi kararını verdi." dedim.
"Ama-"
Başımı salladım ve içeri geçtim. Jess onunla gitmişti. Hiçbir açıklama yapmadan, güle güle demeden gitmişti. Sanırım onu gerçekten de kaybetmiştim. Hemde zengin, aptal bir piç yüzünden.
Jessica'nın ağzından ;
"Harry?"
Beni umursamadan içeri girdi. Neden bu kadar kırıldığını anlamadım. Suçum yoktu ama suçlu hissediyordum. Gözlerimi Harry'den alıp Rob'a çevirdim.
"Sevgilim?" dedim az önce yaptığı saçmalığı kastederek.
"Bilmiyorum öyle demek istedim, belki de alışkanlık."
Gözlerimi devirdim.
"Liam'la henüz karşılaşmana gerek yok. İlk önce biz biraz konuşalım. O yüzden içeri girmeyelim olur mu?" dedim. Tanrı aşkına içeride hepside dostum olan ve içeriye girdiği gibi Rob'u öldürebilecek beş erkek vardı. Tabii ki de onu içeriye götüremezdim.
"Tabii, ıhm şey haklısın." dediğimde derin bir nefes alıp elimin tersini alnıma dayadım.
Liam'lardan ayrılıp bir kafeye gelmiştik. Tuvalete gidip Liam'ı aramıştım. Bana biraz kızmış olsada olayı açıklayabilmiştim. Valizlerimi ve hediyeleri eve bırakmalarını rica etmiştim. Lou bugün dönüyordu ve doğal olarak bende. Masaya geri döndüğümde Rob'la gittiğimiz üniversitelerden bahsettik. Sonra doğum günümü kutlayıp hediye olarak bir paket çıkardı. Yavaşça paketi açtım. İçinden ucunda papatya olan gümüş bir kolye çıktı.
"Teşekkür ederim. Çok güzel." dedim. Doğruyu söylüyordum, çok hoş bir kolyeydi. Ama benim daha da hoşuma giden; papatyaları sevdiğimi unutmamasıydı.
"Senin gibi, gel takalım." dediğinde hafif bir gülümseme yollayıp saçlarımı yana aldım ve yanına doğru yaklaştım. Kolyeyi boynumdan geçirip taktı. Omzuma küçük bir öpücük kondurduğunda irkildim ve uzaklaştım. Ne yaptığımı anlamasada gülümseyip kahvemi yumuldum.
"Geç oldu kalkalım mı artık?" dedim rahatsız bir şekilde.
Başıyla beni onaylandıktan sonra hesabı ödemeye gitti. Neden mutlu değildim? Kendimi yanında rahat hissedemiyordum. Buraya geldiğimden beri bunu hayal etmemiş miydim? Yanımda olmasını, parmaklarının parmaklarıma geçmesini, o son derece dolgun olan dudaklarının dudağımda olmasını...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Best Thing I Never Had »» HS
Random❝Sen sahip olamadığım en iyi şeysin. Daha sana sahip değilken seni nasıl kaybedebilirim?❞ © Tüm hakları saklıdır.
13.Bölüm: Aptal Ben
En başından başla