"Boşluktayım sanki. Hoşlukta olmam gerek miyor muydu?"

1K 92 5
                                    

Nazlı'nın kendisine boya badana yapmasını şimdiye kadar hiç irdelememiştim. Sadece arada sırada; "Şu sürdüğün boyayla bu evi üç defa boyatırdık." gibi espriler yapardım. "Sen doğal güzelsin ağabeyim, bırak seni beğenenler böyle beğensin." de derdim. Oda, "Ağabey, hiç kaçarın yok alacağım o ruju." derdi. Tabii, bende paralarım için bir dakikalık saygı duruşunun hemen ardından, "Evleneceğin adamın yanına gidip, 'Evlenmeden önce tazyikli su ile yıka,' diyeceğim." diye söylenirdim. Genç kız sonuçta. Yapsın makyajını, yapmasın mı? Bir şeylere, "yapma,etme" dedikçe daha çok isteyecek, biliyorum. Simge'ye yapma dedikte ne oldu? Kız daha erken evlenmek istiyor, hayatını yaşayacağını sanıyor ama yanılıyor. Simge'de kurmuş olduğum despotluğu Nazlı'da kurmayacaktım. Şimdiye kadar... Otuzların da bir adamla görmek nedir? Benim biricik, gözden sakındığım meleğimi birde? Ben kimseleri beğenmezsen, kimselere yakıştıramazken üstelik? Aklıma geldikçe adamı öldüresim geliyordu. Biz, kızı sahipsiz olduğu için özgür bırakmıyorduk. Bazı şeyleri kendisi görsün, yaşasın, özenmesin diye özgür bırakıyoruz. Elin adamları ne cürretle yaklaşıyor?! Her özgür kız sahipsiz mi? Ya da şöyle söyleyeyim. Her sahipsiz kız özgür mü? Böyle bir denklem mi var yahu? Eve zincirle mi bağlayalım bu dağ ayıları, eğitimsiz insanlar yüzünden? Benim kardeşim en güzel şekilde gezecek, giyinecek ve istediği kadar da makyaj yapacak. Şimdi de yaptı, bundan sonra da yapacak. Ha, meleğime kötü gözle bakan olursa onun şeytanı ben olurum. Bu dünya da cehennemi yaşatırım. Neyse. Er ya da çok er bir hatta aşırı er bir zaman da bu konuyu Asuman ile konuşmam gerekiyordu. Kahve de batak oynayabileceğini düşündüm. Yahu, ne garip kız Asuman? Kahve de batak oynamak nedir? Birde bu aralar erkek tavlasına merak salmış. "Cinsiyetini belirten bir oyun bulman beni mutlu etti." dedim. "Sende kız tavlası oyna," o zaman dedi. Olsun. Aklımdaki sinir hücrelerim sıcaktan bile erimiyordu. Nazlı'ya bağırıp çağırmak, adamı öldürmek istiyordum. İçimdeki öfke dinmiyordu. Kardeşim de böyle hastalıklı derece de delirdiysem, kendi bebeğimde ne olacaktı aşırı merak ettim. Dayanamadım. Kahveye geldim. Asuman, masanın kenarına oturmuş telefonuna resmen pandik atıyordu. Resmen telefon da namus adına bir şey kalmamıştı. Karşıdan telefona gelinlik, Asuman'a damatlık ve traş takımı alasım gelmişti. Diğer Samsunglar toplanıp, Asuman'a haddini bildirmeleri gerekiyordu. Yanına yaklaştım. "Babaannem bile daha düzgün kullanıyor," dedim. "Telefon numaran ne?" diye sordu. "Hiç tavlamaya bilmiyorsun gerçekten." dedim. Sonra uzatmadım, verdim telefon numaramı. Her zaman yaptığım şakayı da ekledim; "Telefon numaram da neden bu kadar çok dokuz var biliyor musun Asuman?"
"Neden?" dedi. "Gelirimi temsil ediyor da ondan."
"Ama başı sıfırla başlıyor." dedi. Yahu, ben şuan sinirliyim. Değil mi? Sinirliyim yani. Mantıksal zekam şuan kullanıma açık değil. Yapılandırılması, güncellenmesi belki de yenisinin alınması gerekiyordu. Ben her zaman yenisini alma taraftayım. Neden? Çünkü genel müdürlük.

"Bir konuda yardımına ihtiyacım var," dedim. Gözleri melüm melüm oldu. 'Ciddi mi lan bu?' bakışı her halinden anlaşılıyordu. Afalladı. "Hiç kimse senden yardım istemedi mi?" dedim. "Senin gibi egolu birisinin yardım isteyeceğini hiç düşünmezdim," dedi. Gözlerimi önce sağa, sonra sola ve ardından tekrar sağa devirdim. Araba akışı gibi sinir hızı akışım da gelip, gidiyordu. Onlara çarpmamak, katliam çıkarmamak adına kontrollü geçiyordum.

"Neyse Asuman. Bu kısa sohbet için sağ ol." dedim. Arkamı döndüm. Kolumdan tuttu.
"Oğlum, bu kadar alıngan olma. Ha, alıngan olacaksan bu kadar egolu olma. Ha, ilahi egolu olacağım diyorsan da eleştiriye açık ol."

"Şu an beni çok sakinleştirdin Asuman."
"Ne istiyorsun?" dedi, cebinden sigarayı çıkarırken.
"Nazlı." dedim. Yutkunduktan sonra devam ettim, "Otuzlu yaşlarında biriyle el ele görmüşler." Olayı Asuman'a anlattığım da benden daha çok sinirlendiğine yemin edebilirim. 'Bak ben sallama getireyim, sende babanın av tüfeğini, var mı oğlum? Hah, varsa onu getir. Bunları bulamadık mı? Sıkıntı değil. Sizin şömineye attığınız odunlar dan getir, bende en sağlam bıçaklarımdan getiririm. Kısa ve öz hemen hallederiz.' diyor. Bir dakika da korkunç film yazarı oldu başımıza. Ben insani yönlerden hareket edip, Nazlı'nın aklına girmesini istiyordum. Öyle bir girsin ki arkada ki giriş izi kapanmasın, yerleşsin o beynine orada yeni bir organ olarak belki de lob olarak devam etsin istiyordum. Durumu tekrar anlattım, onunla konuşması gerektiğini söyledim.
"Nazlı aklı başında bir kız, küçükte değil. Durumunuz da iyi. Neden acaba?" dedi. Sanırım sesli düşündü. "E, o kısım da sana kalıyor." dedim. 'Tamam.' demişti. Plan hazırdı. Asuman akşam yemeğinden sonra gelecek, Nazlı'dan kıyafet alma bahanesi ile odaya çıkıp konuşacaktı. Sinirlerim boşalmış, duygularım darmadağın olmuştu. Rahmetli Azer Bülbül ile
aynı duyguları paylaşıyorduk.

Eve gittim. Şöyle biraz uzanayım dedim. Yok! Olmuyor. Sağa dönüyorum, 'Nazlı'nın elini nasıl tutar?' diye düşünüyorum. Sola dönüyorum, 'Nazlı'yı öpüyor mu acaba?' diye düşünüyorum. Sonra kendi kız arkadaşlarımla neler yaptığım aklıma geliyor. Sayılar da ki bütün posizyonlar aklıma geliyor. Deliriyorum. Kafayı yiyorum...

Bu soru çıkmazını düşünürken uyuya kalmışım. Annem uyandırdı. Daha doğrusu hoparlör almış onunla bağırdı. "Ne bu anne?" dedim. "Ev çok büyük, herkes de odasına çekiliyor. Tek tek odanıza mı geleceğim canım? Romatizmalarım var benim." dedi. "E, mesaj atsaydın anne."
"Beni de sanal oyuncaklarınıza alet etmeyin." dedi. Haklıydı bir yerde. Masaya oturdum. Karşımda Nazlı oturuyordu. Bir yandan mesajlaşıyor, bir yandan gülüyordu. Daha çok delirdim. Ama kendimi tuttum. En azından tutmaya çalıştım.
"Ne yaptın ağabeyim bugün?" dedim. Suratıma baktı.
"Arkadaşlarla dolaştık öyle." dedi.
"İyi eğlendiniz mi ağabeyim?" dedim.
"Eğlendik ya." dedi. Kısa ve net cevaplar. Yalan nnnn. Hiçbir şey söylemedim. Sağ tarafımda oturan Simge'ye ilişti gözlerim. "Senin günün nasıl geçti güzelim?" dedim. "Ben galiba ayrılacağım, ağabey." dedi. Bu çok ani, çok net, çok amansızca, çok hemen bir şey olmadı mı ya?
"Ne oldu?" dedim. Gavatlık seviyem yemin ediyorum ki. Acaba yaptığım doğru mu, yanlış mı hiç bir fikrim yok. Bana söylüyorsa benim düşüncelerimi önemsiyor demektir. Böyle böyle kendimi teselli edeyim bari.
"Bilmem. Bir anda kendimi amansız bir boşluğun içinde buldum. Hoşluğun içinde bulmam gerekmiyor muydu?"
"Karşı taraf neredeyse seni oraya geçer ağabeyim. Güzelse güzelliğe, çirkinse çirkinliğe çeker. Eğer sen her çekildiğin yere gidersen, senin hayatın da o şekilde olur. Ama çekildiğin yer çirkinse, orayı güzelleştirmeye çalışıyorsan ne mutlu sana. Ha, bir şeyi güzelleştirmek de öyle kolay değildir. Yorulursun, yıpranırsın. Bazen boşa çabalıyorum hissi gelir insana. Bozkırın ortasına binlerce fidan ekeceğini düşün. Onlar büyüyünce etraf güzelleşecek. Ama büyümesi içinde bir sürü emek gerek." dedim. Suratıma baktı. "Ben biraz daha düşüneyim o zaman. Sanırım benim fidanlarım biraz geç büyüyor." dedi. "Bu senin ve olağan temele bağlı." dedim. Ufak bir tebessüm etti. Nazlı'ya göz ucuyla baktım. Usulca beni dinliyordu. İstemsiz bir tebessüm ettim. Devrim'in, babamın ve annemin gelmesiyle aile akşam yemeği başlamış oldu.

Şerefsizsin çünkü, yaparsın!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin