Lykke Li - I Follow Rivers
Emeli Sandé - Read All About It
Gizemli insanlar beni ürkütürdü, ne çıkacakları belli olmazdı ve şuan yanımda gizemin tam kendisi oturuyordu. Keskin yüz hatları, biçimli dudakları ve tarifi pekte kolay olmayan gözleriyle o tamamen mükemmelliğin vücut bulmuş haliydi. Ama o sadece bundan ibaret değildi, o içinde mükemmellikten tamamen uzaktı.
Söyledikleri beni korkutuyordu çünkü onun ne yapacağını kestiremiyordum. Onun sınırları yoktu.
Yol boyunca daha da konuşmadım, söylemezdi zaten ki söylese de bilmek istediğimden emin değildim. En azından şimdilik. Artık yaşamın tadını biraz da olsa çıkartmak istiyordum.
Zar zor tarif ettiğim kafenin önünde durdurdu arabasını. "Burası mı?" Sessizce kafamı salladım. Bir daha teşekkür etmeden arabanın kapısını açtım ve artık binmeye alıştığım arabadan çıktım. Kafeye doğru birkaç adım atmıştım ki Damian'ın da arabadan çıktığını fark ettim. Tam yanımda durdu.
"Nereye geliyorsun?" Uzun boyuyla alttan bir bakış attı.
"Ne o kahvaltı yapamaz mıyım?" Bunu benim çalıştığım kafede yapmak zorunda değildi. Beraber kafeye girdik. Şimdi ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, bakışlarım etrafımda gezindi. Çok az kişi vardı. Damian yanımdan geçerek cam kenarında ki boş masalardan birine oturdu. Bakışları üzerimdeydi.
"Merhaba." Kafamı sesin sahibine çevirdim. Bu o gün bana burada işe girmem için yardım eden genç adamdı. Bana gülümseyerek bakan yüzüne bende gülümseyerek cevap verdim.
"Merhaba." Elini ensesine atarak güldü.
"Seni diğerleriyle tanıştırayım." Yanımdan yürümeye başlarken konuştu. "Bu arada geçen fırsatım olmadı ben Uriel."
"Bend-" Adımı söyleyeceğim sırada sözümü kesti.
"Sende Freya, unutmak mümkün mü?" O konuşurken bakışlarım bizi izleyen mavi gözleri buldu. Arkasına yaslanmış ve bir eli masada bizi izliyordu.
"Kimliğin yanında mı?" Sorusu üzerine unutmuş gibi dudaklarımı araladım.
"Evde unuttum, yarın getirsem olur mu?" Anlayışla kafasını salladı. Biraz daha yürüdük ve Damian görüş alanımdan çıktı. Çift taraflı büyük bir kapı vardı tam karşımızda. Uriel bir eliyle kapıyı iterek rahatlıkla açtı.
İçeride düşündüğümden daha az kişi vardı. Burası mutfak tarzında bir yerdi. İçeri girmemizle bakışlar yabancı bir yüz görmenin etkisiyle bize döndü.
"Millet bu Freya, bahsettiğim yeni kız." Bir süre sessizlik sardı mutfağı. Sonra ise bir ses duyuldu.
"Gerçektende meleklere benziyormuş." Bunu yüzünü görmediğim kalın bir ses söylemişti. Uriel kaşlarını çatarak baktı sese doğru.
Yanıma sarışın bir kız yakınlaştı. Kısa boylu çok sevimli bir kızdı.
"Merhaba Freya, ben Nope." Elini uzattı samimi bir şekilde.
"Tanıştığımıza memnun oldum." Nope sevimli bir şekilde gülümsedi. Uzattığı elin sıktım.
"Sana serviste yardım edebilirim." Bu iş hakkında pekte bir şey bildiğim söylenemezdi.
"Harika olur."Başka kimseyle konuşmama izin vermeden beni mutfağın yanında bir köşeye çekti. Hevesle elindeki kırmızı önlüğü uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ
Fantasy"ÇIĞIR AÇANLAR Kategorisi - The Wattys 2016 Ödülü Sahibi" Mutluluk yoktu, sevinç yoktu, heyecan yoktu, korku yoktu, üzüntü yoktu, acı yoktu, hiçbir şey yoktu. Sadece saatin her geçen saniye vücuduma bıçak gibi saplanan akrep ve yelkovanı vardı...