Hypnogaja - Here Comes The Rain Again
İnsanlar değişikti. Sürekli kararsız ve elindekiyle yetinmeyen dengesiz yaratıklardı insanlar. Aaron öyle değildi, o meleğin eş anlamlısıydı. Merhametliydi, dürüsttü ve iyi kalpliydi. Damian, o kesinlikle öyleydi. Kötü kalpliydi, umursamaz ve bencildi. Bana yardım etmişti, bunun için ona teşekkür etmeliydim ama şuan neden o sayfaları elinde tuttuğunu anlamıyordum. İlk defa giyindiği beyaz gömleğin kollarını dirseğine kadar kıvırmıştı, ondan beklenmeyecek kadar düzgün duruyordu.
İçeri tamamen girdi ve acelesiz bir şekilde odanın kapısını kapattı. Aaron'la hiç ses çıkarmadan onu seyrediyorduk. Elindekiler sadece sayfalar değildi buradan görmediğim bir şey daha vardı. Bize doğru yakınlaştı. Bende ona doğru birkaç adım attım sayfaları alabilmek için elimi uzattım ama geriye doğru çekti sayfaları. Ne yaptığını ya da neden yaptığını anlayamıyordum. İfadesiz yüzünü hafifçe bir yarım ağız gülümseme kapladı. Ne halt ettiğini soracağım sırada söz hakkı vermeden o konuştu.
"Önce benim hediyem." O hediye mi almıştı? Damian hediye alacak kadar ince ruhlu değildi. İçimden bir ses bunun altında başka bir şeyin yattığını düşünüyordu. Aaron da tam yanıma geldi.
"Sen hediye mi aldın?" Ses tonundan şaşırdığı anlaşılıyordu. "Hem de bana?"
"Almadım." Diyerek elinde ki siyah bir kutuyu Aaron'a uzattı. Aaron ilk önce Damian'a baktı. Almak istemiyordu ama içindekini merak ediyordu. Damian'ın uzattığı kutuyu tereddütle eline aldı. Kutunun kapağını açtı dikkatlice. Kutunun için elini soktu ve çıkarttığında elinde bir çerçeve vardı. Ahşap ve güzel bir çerçeveydi ama asıl güzel olan çerçeve değildi. Asıl güzel olan içinde ki fotoğraftı. "Bende boş boş duruyordu. Çürümesin dedim." Bakışları bana doğru kaydı. "Hem senin ki kendini o kadar yırttı ki bir şeyler yapmasam ayıp olur dedim." Alay dolu bir tonla güldü. Hayır, tek amacı hediyeyi vermek olamazdı. O sayfaları oradan almasının farklı bir nedeni vardı.
Aaron fotoğrafa baktı Damian'ın sözlerini umursamadan. Daha öncede Aaron'un fotoğraflarında gördüğüm annesi olan bir kadın ve babası olan adam vardı. Bir bahçedeydiler, onlu yaşlarında iki küçük çocuk vardı. Aaron'a biraz daha yakınlaştım fotoğrafı iyi görebilmek için. Onlar Damian ve Aaron'du. Mavi gözleri küçükken bile aynı olan Damian'ı hemen ayrıt etmiştim. Kolunu Aaron'un omzuna atmıştı ve gülüyorlardı. Aaron'u sürekli gülerken görüyordum. Ama Damian... Onun aslında hep böyle olmadığını anladım o an. Onu zaman değiştirmişti. Aaron geçmişi hatırladığı için az da olsa dolan gözlerini belli etmemeye çalışarak kafasını kaldırdı. Damian'a baktı, uzunca.
"Neden veriyorsun bunu bana?" Mesafeli bir ses tonuyla konuşmuştu. Bir şey söylemedi Damian. Bakışlarını elinde ki sayfalara çevirdi ve tereddütle bana doğru uzattı. Vermek istemiyordu.
"Sayfalar neden yerinde değildi?"
"Odanın anahtarını bulamadım, yanımda tutmak istedim. Aşağısı insan dolu." Ona inanmıyordum. Damian'ın ellerindeki kağıtları almak için elimi uzattım ama bırakmadı. Bakışları yüzümde gezindi. Bu hareketlerinin içinde yazan şeylerden kaynaklandığına adım kadar emindim. Kâğıtları biraz daha kendime çektim ve en sonunda bırakabildi. Kâğıtları bırakır bırakmaz boşluğa düşmüş gibi gözleri odağını kaybetti. Hiçbir şey söylemeden odadan çıkıp gitti. Bakışlarımı Aaron'a çevirdim. Çerçeveye bakıyordu. Omzuna dokundum. Bakışları beni buldu.
"Kitabı herkes gittikten sonra okuruz."
"Sabah o yüzden mi onun yanındaydın?" Onaylamak için gözlerimi kırptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ
Fantasy"ÇIĞIR AÇANLAR Kategorisi - The Wattys 2016 Ödülü Sahibi" Mutluluk yoktu, sevinç yoktu, heyecan yoktu, korku yoktu, üzüntü yoktu, acı yoktu, hiçbir şey yoktu. Sadece saatin her geçen saniye vücuduma bıçak gibi saplanan akrep ve yelkovanı vardı...