~16~

166K 12.7K 943
                                    


Öyle yemeği vaktinde abim ve diğerleriyle birlikte yemeğimi yiyordum. İlyada sonunda kolyemi verebilmişti. Başka kişi mi kalmamıştı bulacak.

Yemeğimi yemektense onunla oynuyordum. Tabağımda ki eti bin bir parçaya ayırarak resmen 'in işkencesi yapıyordum.

Düşünceliydim. Aklımda Sentor'dan duyduklarım. Annemi öldüren iblis ya da iblisler. Gerçek annemin bulunduğu boyut ve o boyuta görmek için gereken kapı vardı.

Düşünmeyi bıraktım ve abime babamı görmek istediğimden bahsettim. Bana her istediğimde göremeyeceğimi açıklamaya çalıştı. Bende zaten sormaya yer arıyordum ve daha fazla beklemedim.

"Abi dün burada deprem olmuş diye duydum."

Masadaki herkes bana bakmaya başladı. Hatta nefes almayı bile bıraktıklarını söyleyebilirim.

"Doğru mu?" diye tekrar sordum.

"Nereden duydun öyle bir şeyi?"

"Nehir kenarında bir Sentor ile karşılaştım. Bana deprem olduğunu. Tüm tanrıların buraya geldiğini falan söyledi."

"Küçük bir sarsıntıydı. Buralarda olur öyle şeyler." dedi Troy.

"Tüm tanrılar küçük bir sarsıntı için geldiler ama çocuklarını ziyaret etmeye gelemiyorlar. Bunu mu anlamalıyım."

"Zeus'un kuraları böyle. Şikâyetin mi var?" diye atarlı bir şekilde sordu İlyada.

"Evet var," dedim. "Ben babamı görmek istiyorum."

"Babanın Poseidon olması Zeus'un kurallarına karşı çıkabileceğin anlamına gelmiyor." Diye karşılık verdi.

"Diyelim ki geldim. Bana ne yapabilir?"

"Seni Tartarus'un derinliklerine hapis ettirebilir. Varlığını dünyadan silebilir ve dünya sen hiç var olmamışsın gibi huzurlu olur."

"Bunun olmasını çok isterdin, değil mi? Söylesene bende çekemediğin nedir, bende olup da seni rahatsız eden şey?"

"Açıkça konuşacağız yani." Dedi.

"Mümkünse," dedim. "Çünkü sahte gülümsemelerime daha fazla devam edemeyeceğim. Sana karşı iyi olmaya çalışmak kendime yaptığım bir eziyetten öte değil."

İlyada içindekileri dökmeye başladığında gülmekten kendimi alamadım. "Seni sevmiyorum." Diyordu. "İlk geldiğin günden itibaren sende hoşuma gitmeyen şeyler vardı." Sanki benim duygularım farklıymış gibi...

"Bunun kıskançlık olmadığına emin misin?" dedim. "Beni kıskanmadığına."

"Seni mi kıskanacağımı mı düşünüyorsun? Gülünç olma. Senin benden üstün neyin var ki kıskanayım?"

"Bilemiyorum. Kendimi kimseden üstün görmem, ama senin bu tavırlarından başka bir anlam çıkaramıyorum."

"Güleyim de boşuna gitmesin."

Kalabalığın içinden bir ses, kim olduğunu bilmiyor, göremiyordum. "Sadece konuşacak mısınız? Bize hangimizin daha iyi olduğunu gösterin." diye seslendi. Diğerleri de bu fikri benimsemiş görünüyordu. Tezahüratlar başladı.

"Var mısın?" diye sordu İlyada.

Adonis araya girip "Yeter!" diye bağırdı. Bütün sesler kesilmişti. Adonis'e duydukları saygıyı o an fark ettim. "Bu saçmalığı hemen burada noktalıyorsunuz." İlyada' ya dönüp kolundan yakaladı ve ardından sürükledi.

"Amari henüz dövüş eğitimi bile almadı, İlyada." diye kükrüyordu.

İlyada'nın geri çekilmek gibi bir niyeti yoktu. Kolunu Adonis' in elinden kurtardı. Gözlerime alaycı bir bakış fırlatıp beni tahrik etmeye çalıştı ve herkesin duyabileceği bir şekilde, sesini yükselterek "Ne o Adonis, kardeşinin pataklanmasından mı korkuyorsun?" diye sordu. Korkuyor muydu gerçekten? Abim olarak beni korumak mı istiyordu?

Kaçak Prenses -Ateş-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin