Broken Iris - A New Hope
Meg Myers - Desire
İnsanlar hata yapardı. Hiçbir insan kusursuz değildir her insanın vardır hayatından ödün verdiği bir nokta. Benimde vardı yaşarken yaptığım hatalar ama hiçbiri bir insanın ölümüne neden olmamıştı ya da öyle umuyordum. Damian'ın söylediği şey belki de hayatımda duyduğum en büyük itiraflardan biriydi. Ne yapacak bir yorum bulabiliyordum ne de söylenebilecek bir söz.
"Nasıl oldu?" Hiçbir şey söylemedi. Dümdüz baktı beyaz kar taneleriyle aydınlanan katanlık gökyüzüne. İfadesizdi yüzü, belki de benden daha ifadesiz. Yutkundu sertçe. Onu ilk defa bu kadar duygu karmaşası içinde, gözlerinde hüzünle görüyordum. O canavar değildi sadece kalbi buz tutmuştu. Bir buzu eritmek o kadar zor olmasa gerekti. "Aaron biliyor mu?" Yine cevapsız kaldı. Bu seferki daha büyük bir sessizlikti. Cevabımı almıştım ama ben. "Bilmiyor." Biçimli kaşlarının altında ki gözleri kısıldı ve alnı kırıştı.
"Çok fazla soru soruyorsun." Dedi sonunda kardan daha soğuk sessizliği bozarak.
"Bir şeyi söyledin mi devamını getirmelisin." Alayla güldü sadece.
"Hiç kimsenin bilmediği bir şeyi bir hayalete anlatacak değilim." Göz ucuyla süzdü beni ve tekrar önün döndü. "Hem de çirkin bir hayalete." Bana çirkin demesi benim için en büyük iltifattı. Ona teşekkür ettim içimden ama dillendirmedim.
"Eminim bilerek yapmamışsındır?" Soruma yine cevap vermedi. "Bir anlaşma yapalım. Sen bana kendi sırlarını anlat bende sana benimkileri." Yavaşça bana döndü.
"Sırlarını öğrenmek istediğimi nereden çıkardın?" O kendini beğenmiş, burnu havada bir adamdı. Soğuktu. Onu tanımlayacak kelime buydu, soğuk. Beyaz yanakları ve burnu soğuktan kızarmıştı şuan küçük bir çocuğu andırıyordu.
"Aaron ailenizin yangında öldüğünü söylemişti. O yangına sen sebep oldun." Kafasını bana doğru eğdi ve gözleriyle üstten baktı.
"Bir hayalete göre fazla zekisin."
"Daha önce kaç tane hayalet tanıdın?" Karanlıkla aynı renkte olan gür saçlarını karıştırdı. Üşümeye başlamış olmalı ki bacaklarını kendine çekti. Yüzüme bakmadan ayağa kalktı.
"Ne geveze bir şeysin sen." Arkasını döndü ve kıyafet dolabının yanında duran vitrinden cam bir şişe çıkardı. Ardından yine yanıma oturdu ama bu sefer ayaklarını sarkıtmak yerine bağdaş kurdu benim gibi. Şişenin içinde ki kehribar rengi sıvıyı cam, süslemeli bardağa boşalttı birazını. Bardağı uzun parmaklarının arasına alıp tek bir hareketle içti. Ardından ağzını şaplatıp dudağının kenarına taşan sıvıyı diliyle yaldı. Bu ilkelce hareketler onda anlamsız bir biçimde güzel duruyordu. O güzeldi ve yaptığı her şeyi güzelleştiriyordu. Tabi bu görsel tarafıydı, o içinden hiçte güzel bir adam değildi. Yıkımdan ibaretti. Ailesini öldüren, kardeşinin sevgilisiyle ilişkiye giren bir adamdı belki de daha bir sürü bilmediğim kötülüğü vardı. O güzeldi ama güzel olduğu kadar da çirkindi. Dış görünüşü aldatıcıydı ve bu onun en büyük silahıydı.
Yan gözle bana doğru baktı ve ardından bir kere daha doldurdu bardağını. "Sıkıldım yaşamaktan." Diye mırıldandı kendi kendine.
"Son ver o zaman yaşamına." Diye dillendirdiğim yapmaya aç olduğum ama asla yapamayacağımı bildiğim eylemi.
"İntihar kolay yoldur, korkakların işidir. Ben ne korkağım ne de basit yolu seçerim, ben savaşırım." Doldurduğu bardağı tek seferde bitirmek yerine bir yudum alıp geri bıraktı bu sefer. Onunla ilk defa bu şekilde düzgün konuşabiliyordum belki de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ
Fantasy"ÇIĞIR AÇANLAR Kategorisi - The Wattys 2016 Ödülü Sahibi" Mutluluk yoktu, sevinç yoktu, heyecan yoktu, korku yoktu, üzüntü yoktu, acı yoktu, hiçbir şey yoktu. Sadece saatin her geçen saniye vücuduma bıçak gibi saplanan akrep ve yelkovanı vardı...