Blue Foundation - Eyes On Fire
Her insanın sırları vardır. Küçük ya da büyük fark etmez, vardır. Kimsenin bilmediği düşünceleri, sırları ve yaşanmışlıkları vardır. Belki de bu yüzden eksiden hep insanların iç düşüncelerini duymak isterdim. Her insanın gerçek yüzünü görmek isterdim. Şimdi ise eskiye dönüp baktığımda özel bir gücüm olmadığı halde okuyabiliyordum. Olay farkında olmaktı ve ben artık her şeyin fazlasıyla farkındaydım. Yıllar boyunca tek öğrendiğim şey bazen aptallığın iyi olduğuydu. Etrafında dönen oyunları bilmemek bazen en iyisiydi. Zamanında yeterince aptalı oynamıştım. Yıllar bana gerçeklik katmıştı ve katmasını hiç istememiştim. Hiçbir şeyi bilmemek daha iyiydi şüphesiz, aptal olmak daha iyiydi. Öğrenilen şeylerle birlikte o şeyin ağırlığı da gelirdi. Ve ben bu ağırlığı daha fazla kaldıramıyordum. Anılarım beni içine çeken pis bir bataklıktan farksızdı. Asıl garip olansa artık anılarımdan o kadar da emin olmamdı. Hatırladığım her şey muammaydı. Geçmişim silikleşiyordu belli olmayan geleceğim gibi. Beni insanlığa bağlayan tek yanım, geçmişim yok oluyordu ama sorun değildi kendime beni insanlığa bağlayacak başka bir şey bulmuştum, Aaron'u bulmuştum, o bana yeterdi. Etrafa buzlu bir camın arkasından bakıyordum hiçbir şey net değildi ne geçmişim ne de geleceğim.
Düşüncelerim de geçmişim gibi dipsiz kuyuydu ve ben yüzme bilmiyordum. Beni acımasızca boğan düşüncelerden uzaklaşmak için hızla ayağa kalktım. Artık günlük tutmak istemiyordum, yapamadığım şeyleri yazmak sadece bana yerimde saydığımı hatırlatıyordu. Siyah yapraklı defterimi oturduğum yatağa fırlattım. Aklımda sadece o kitap ve küller vardı. Ne anlama geldiğini bilmiyordum ve en delirtende buydu şüphesiz. Sırlarla, gizemle dolu bu sefil yaşamıma bir de yeni şeyler eklenmişti. Camın kenarına yakınlaşıp sertçe esen rüzgârda dirençle eğilmeyen ağaçları seyrettim bir müddet. Yıllardır oradaydı o ağaçlar ve biri bile yıkılmamıştı. Yıllardır benim yalnızlığıma en iyi tanıklık eden şeylerdi belki de o ağaçlar. Onlarda köklerinden ayrılıp gidemiyorlardı uzaklara, bende. Aralarımızda ki tek fark onlar yaşlanıyordu ben ise sonsuzluğun mahkûmuydum.
Camdan birkaç adım uzaklaştım, Aaron'la paylaştığımız dolaba baktım. Eskiden olsa bir erkekle bırak aynı yatağı aynı dolabı paylaşacağımı söyleselerdi gülerdim. Sanırım hissetmeyince her şey daha kolay oluyordu. İlk defa bir erkekle odamı, dolabımı ve yatağımı paylaşıyordum. Yalnız değildim, önemli olan buydu. Koyu kahverengi dolabın kapağını açtım. Aaron'un bana aldığı pantolonlara baktım. Bunlara hala alışamamıştım, etimi fazla sıkıştırıyorlardı. Yüz elli yıldır aynı elbiseyle dolanan birisi olarak bu kolay değildi. Dolapta açık mavi parlayan parçaya baktım. Elimi dolaba uzatıp çıkardım. İç çamaşırına benzeyen pantolon kumaşından değişik bir şeydi. Geri yerine koydum ve her gün giyindiğim siyah, diğerlerine göre daha az sıkan pantolonunu ve badimi giyindim. Nankörlük yapmak istemiyordum ama Aaron'un getirdiklerinde giyebileceklerim kısıtlıydı.
Aaron'un evde yokluğunu fırsat bilerek Damian'ın odasına doğru yürümeye başladım. Odasının önüne geldiğimde çalmadan açtım kapıyı. Gözlerim odayı taradı ve en sonunda çalışma masanın üzerine kafasını koymuş uyuyan Damian'la karşılaştım. Odanın kapısını kapatıp yanına yakınlaştım. Hemen kafasını koyduğu yerin yanında o gün ki kitap duruyordu. Bilgisayar dedikleri alet açıktı ve masanın üzeri beyaz kâğıtlarla kaplıydı. Deftere yakınlaşarak geçen seferin aksine incelemeye başladım. Açık kahverengi deri kaplama bir defterdi. İçinde çok sayfa olmamasına rağmen kalın duruyordu. Normal bir kâğıt olması neredeyse imkânsızdı. Gözlerim Damian'ın üzerinde gezindi. Uyurken bile ifadesizdi. Aaron gibi huzurlu uymuyordu, kaşları çatık ve dudakları dümdüzdü. Onu uyandırmak için elimi kaldırdım ve çok hafifçe Damian'ın omzuna değdirdim. Elimin ona temas etmesiyle büyük bir elektrik akımına maruz kalmış gibi hızla doğruldu yerinden. İlk önce gözlerini kısıp etrafına bakındı, sersemliğini üzerinden atmaya çalışıyordu. Benim orada olduğumu algılayınca kaşlarını çatarak bana baktı. Ona görünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ
Fantasy"ÇIĞIR AÇANLAR Kategorisi - The Wattys 2016 Ödülü Sahibi" Mutluluk yoktu, sevinç yoktu, heyecan yoktu, korku yoktu, üzüntü yoktu, acı yoktu, hiçbir şey yoktu. Sadece saatin her geçen saniye vücuduma bıçak gibi saplanan akrep ve yelkovanı vardı...