Lana Del Rey - Music To Watch Boys To
Yaşarken her zaman içimde bir parçam eksikti. Bazen olmam gereken bu kişi değil diye düşünürdüm. Ben özgürlüğü için her şeyi karşısına alabilecek bir ruhtum. Şimdi ise kanatlarım kırılmıştı, ne sonsuzluğuma uçabiliyordum ne de özgürlüğüme. Bir insan kolay kolay ölmeyi dilemezdi benim ise tek dileğimdi ölümdü. Buraya ait olmadığımı biliyordum ama başka bir seçeneğim yoktu buna mahkûmdum. Nefes almayı, hissetmeyi, dışarıda özgürce dolaşabilmeyi özlemiştim. Bu basit bir özlem değildi, uğruna her şeyimi feda edebileceğim bir özlemdi. Uçup giden zamanın içine hapis olmuştum ben, kurtuluşum yoktu. En zor olan yanı beklide çaresizlikti, kutulayamayacağımı bilmemdi. Bir yanım her zaman bir umut beklememi istiyorken diğer yanım her şeyi bırakıp karanlığa gömülmemi istiyordu. Ben yabancıydım geleceğe, şuana.
Kafamı sol tarafıma çevirdim. Dışarıda ki soğuk havayı izlemeye koyuldum. Sol yanağım koyu kahve saçlarıma gömüldü. Kulağıma günlerdir gelmeyen araba sesleri doldu. Ayağa kalkıp cama yakınlaştım. Aaron ve Damian aynı arabalardan indiler. Aaron'un yüzünü günlerdir göremiyordum. Hastaneden çıkmıyor, kardeşinin yanından ayrılmıyordu. Günler sonra bu onu ilk görüşümdü. Damian iyileşene kadar burada kalacaktı ama Aaron hala onu affetmemişti. Damian beni tekrar benim isteğim olmadan görebilir miydi bilmiyordum ama artık Carlton kardeşlerle ilgili hiçbir şeyi garip karşılamıyordum.
Çıplak ayaklarımla aşağı indim. Damian ve Aaron kapıdan yeni girmişlerdi. Aaron üzerinde ki koyu kahve paltosunu çıkarırken beni fark etti. İlk önce gülümsedi sonra ise Damian'a baktı. Beni görüp görmediğini anlamaya çalışıyordu. Damian yüzündeki kabuk bağlamış yaralarla daha iyi görünüyordu, yüzü soluktu ve pekte iyi göründüğü söylenemezdi. Aslında berbat gözüküyordu, yüzünün her tarafı şişti. Bana doğru bakıyordu o da, tam gözlerimin içine. Yaralı yüzüne rağmen mavi gözleri yıldızlar gibi parlıyordu.
"Onu görüyorsun?" Aaron'un sesinin bu kadar soğuk olacağını düşünmezdim. Damian sadece kafasını sallayarak gözlerime bakmaya devam etti. Bakışlarımı ondan ayırıp Aaron'a geri döndüm. Yüzünde onda alışık olmadığım bir kirli sakal vardı. O da yorgun görünüyordu, gözlerinin altları morarmıştı. Aaron bana doğru birkaç adım attı ve tam karşıma geldiğinde kollarını bedenime sardı. Vücutlarımız parlamıyordu yine. Sadece yalnızken olan bir şeydi parlama olayı. Bende onun sarılışına karşılık verdim. Aaron ona karşılık vermemle daha sıkı sarıldı bedenime. Gözlerim Aaron'un omuzları arasından tam gözlerimin içine bakan mavi gözlere takıldı. Gözlerini hafifçe kısmış, kaşlarını çatmıştı. Yüzü yine ifadesiz duvarlarla kaplanmıştı. Gözlerimin içine bakarak yürümeye başladı. Tam Aaron ve benim yanımdan geçerek yukarı çıktı. Damian salondan uzaklaştıktan birkaç saniye sonra daha öylece kaldık. Aaron'un yumuşak eli saçlarımın arasında gezindi.
"İtiraf etmeliyim ki günler sonra ilk defa bu kadar huzurluyum." Dedi kulaklarıma doğru. Kollarımı bedeninden ayırarak aramızdaki sarılmayı sonlandırdım fakat Aaron'un elleri hala belimin üzerindeydi. Birden parlamaya başlamıştı yine bedenlerimiz. Bu ışığın nedeni her neyse sadece Aaron ve ben yalnızken işe yarıyordu. "Bir şey fark ettim." Dedi fısıldayarak.
"Ne fark ettin?" Dedim aynı onun ki gibi gizemli bir tonda. Sadece güldü ve benden bir adım uzaklaştı.
"Söylemem."
"Nedenmiş?" Aaron çocuk gibi omuz silkti.
"Çok yorgunum, sıcak bir duş alacağım ardından da uyuyacağız. Belki sonra söylerim." Ben uyuyacağız kısmında takılmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ
Fantasy"ÇIĞIR AÇANLAR Kategorisi - The Wattys 2016 Ödülü Sahibi" Mutluluk yoktu, sevinç yoktu, heyecan yoktu, korku yoktu, üzüntü yoktu, acı yoktu, hiçbir şey yoktu. Sadece saatin her geçen saniye vücuduma bıçak gibi saplanan akrep ve yelkovanı vardı...