Aaron beraber uzandığımız yataktan kalkarak eline başka bir kitap aldı.
"Sana yeni kitaplar getirmeliyim."
"İyi olur." Dedim yataktan doğrularak. Aaron sıkıntılı bir nefes verip yatağın yanında duran masanın üzerinde ki dumanı sıcak kahvesi eline aldı. Cama doğru yaslandı ve kahvesinden bir udum aldı. Onun hareketlerini dikkatle izlerken bana döndü.
"Şöyle bakma."
"Nasıl?" Yataktan kalktım ve bende onun gibi camın diğer tarafına yaslandım.
"Dikkatlice." Kahvesinden bir yudum daha aldı. "Keşke yemek yiyebilseydin de bu mükemmel şeyin tadına bakabilseydin."
"Belki bir gün." Gözlerimi cama doğru çevirdim.
"Burayı sırf bu kötü havaları yüzünden sevmiyorum." Dedi kahvesinden bir yudum daha alarak.
"Ben böyle havaları huzur verici buluyorum. Belki de içim bu havadan daha karanlık olduğu içindir." Bana kaşlarını çatarak baktı.
"Kasvetli şey." Diyerek yüzünü buruşturdu. Sonra birden gülümsedi. "Hadi gülümse."
"Ne?" Diye sordum anlamayarak.
"Bir kere zorla gülümsemiştin. Yine gülümse." Yüzüne dümdüz bakmaya devam ettim. "Sert ifaden beni korkutuyor. Hadi ama." Yüzüme yapmacıklık kokan bir gülümseme yerleştirdim. Aaron yüzünü buruşturdu. "Gülümse dedim, acı çekiyormuş gibi dur değil." Yüzüm yine eski ifadesiz halini alırken Aaron sıkıntıyla bir nefes verdi. Her zamanki meşhur gülümsemelerinden birini yaptı. İnsanın kalbini durduracak cinsten, tabi ben insan olmadığım için sorun yoktu. "Gördün mü? Aynen böyle olacak." Yüz hatlarımı yine gererek gülümsemeye çalıştım fakat komik bir manzara çıkarmış olacağım ki Aaron kahkaha atmaya başladı. O kadar gür kahkaha atıyordu ki kafası geriye doğru düşmüş, adem elması belirginleşmişti. Ona bakarken onun yüzündeki gülümsemeyi kıskandım sanırım. Öyle güzel gülmek istedim. Onun gibi yüzüme gerçekçi bir gülümseme yerleştirdim. Aaron gülmesini kesebildiğinde bana odaklandı. Yüzünde ki gülümseme yavaşça soldu, dikkatle gülümsemeyen yüzüme baktı.
"Yine mi olmadı?" Pes eder bir tınıyla.
"Hayır, oldu. Fazlasıyla iyi oldu hatta." Hiçbir hareket etmeden öylece yüzüme bakıyordu.
"İyi misin?" Sessiz kalıp yüzüme baktı.
"Sen hep gülümse." Havanın gerginliğinin üzerinde durmadım. Aaron çok derin bakıyordu, hatta bu bakışlarıyla beni delip geçebilirdi. Gözlerimi kaydırarak cama bakmaya devam ettim.
"Camı açar mısın?" Birkaç saniye daha bakmaya devam etti ve sonra birden camı açtı. Camı açtığı gibi soğuk hava odanın içerisine doldu. Rüzgârda uçuşan saçlarımla beraber gözlerimi kapattım. Dışarıdaymışım gibi, özgürmüşüm gibi hissetmeyi seviyordum. Yüzüme az önce ki gülümsemeden yerleştirdim. Hissedemediğim yapmayacağım anlamına gelmezdi.
Rüzgâr şiddetini kaybettiğinde gözlerimi açtım yavaşça. Aaron hala camın yanına yaslanmış bir haldeydi. Fazla düşünceli ve durgun görünüyordu.
"Ne düşünüyorsun?" Kısa bir süreliğine gözlerime baktı.
"Nadia." Nadia evde yoktu. Damian desem odasından çıktığı yoktu. Nadia evde sadece birkaç saattir yoktu ve hemen özlemiş olmalıydı.
"Ne olmuş ona?"
"Ona evlilik teklifi etmek istiyorum ama korkuyorum." Sıkıntıyla derin bir nefes aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ
Fantasy"ÇIĞIR AÇANLAR Kategorisi - The Wattys 2016 Ödülü Sahibi" Mutluluk yoktu, sevinç yoktu, heyecan yoktu, korku yoktu, üzüntü yoktu, acı yoktu, hiçbir şey yoktu. Sadece saatin her geçen saniye vücuduma bıçak gibi saplanan akrep ve yelkovanı vardı...