1.7| tören

243 25 0
                                    

'Söyle, nasıl söküp atayım ben yüreğimin acısını?'

~

Sessizlik hakimdi. Yoğun üzüntü konuşuyordu sadece. Acı. Çok fazla acı vardı. Şehidimiz için toplanan insanlar tek kelime etmiyordu anlaşmış gibi. Ama yüzlerinden duyuluyordu o çığlıklar. Gözlerindeki hıçkırıklar ortadaydı. Ailesi bir nişanlısını ve annesini içeriyordu yalnızca. Babasını 15 sene evvel kaybetmişti Ercan. Çok yakından tanırdım onları. Sık sık gelirlerdi karargaha. Sık sık börek çörek yapar getirirdi Derya anne. Eli o kadar lezzetliydi ki, bir kere yediğinizde bir daha ve bir daha istiyordunuz. Bunu bildiğinden sürekli bizim midemizi bayram ettirirdi. Birkaç aydır Bahar ile yapacakları nişanın hazırlıklarını yaptıklarından dolayı memleketinde, Kayseri'deydiler. Nişanı olacaktı ilkbaharda. Şehit vermeseydik...

Cenaze aracı yaklaşana kadar devam etti bu sessizlik. Araç yaklaştıkça Derya annenin hıçkırıkları da yükseliyordu. Araç durdu, askerler araca yaklaştı. Komutanlarının komutuyla Ercan ın tabutunu aldılar ellerine.

"Cenaze yürüyüşü, marş!"

yürüdüler, yürüdüler ve tam ortada durdular. "Şehit bırak! İleri bak! Sağa, sola dön! Yerlerinize marş marş!" Kalbim acıyla bir kez daha çağladı. Albay protokol konuşmasını yaparken gözümü albayrağa sarılı tabuttan ayıramıyordum. Hoş, ayırsam da duymuyordum kimseyi. Görüntü vardı sadece. Kafam o kadar doluydu ki sesler onları geçip kulağıma erişmedi. Gencecikti o. Evlenip yuva kuracaktı. Biz alışırdık buna. Kulağa korkunç geliyordu ölümlere alışmak değil mi? Askerliğin en zoru da buydu işte. Biz alışırdık ama, ailesi?

Albay ın konuşmasının bittiğini abimin hareketlenmesiyle anladım. Komutunu beklerken tüfeğimi tutan parmaklarım sıklaştı. "Şehidi uğurlamak için Kasırga timi, yerlerinize, marş!" Tabutun yanındaki yerimizi alırken gözlerim doldu iyice. "Saygı atışı için, havaya nişan vaziyeti al!"

Silahlarımızı kaldırdık. Gözümden akan yaşa engel olamamıştım o an. Bizim de kalbimiz vardı. Üzülürdük, ağlardık ve çokça sinirlenirdik.

Kartal abim "emniyeti aç, ateş! Doldur! Kapa!" üç kez tekrarladık saygı atışını. "emniyet kapat! Esas duruş!"

Derya anne ve Bahar biz geri çekilip yerlerimize geçerken tabuta ilerledi. "Yavrum!" diye bağırırken tabuta sarılmıştı. Gördüğüm sahne yürekleri dağlarken kalbim bir kez daha acıyla sancılandı. Bağırmak, çağırmak, ağlamak... hiçbir şey o ateşi söndürmeyecekti. Ercan memleketi Kayseri'de toprağa verilecekti. O yüzden oraya götürülmek için tekrardan araca bindirildi. Ailesini sandalyelerin bulunduğu alana götürmüşlerdi. Titrek bir nefes alarak yanlarına yürüdüm. "Başımız sağolsun," dedim Bahar a. Güçlü durmaya çalışıyordu.

"Vatan sağolsun," dedi. "sizler sağolun."

Derya annenin dizinin dibine çöktüm. Beni görünce gözleri daha da akmaya başladı. "Nasıl kıydılar?" dedi. Sesindeki acı... "Zülal im... Nasıl kıydılar benim evladıma."

Bir şey diyemedim. Ne diyebilirdim ki?

"Derya anne." diyerek ayaklanıp sarıldım ona sıkıca.

"Söyle bana," dedi. "şimdi ben ne yapayım? Nasıl devam edeyim hayatıma? Söyle, nasıl söküp atayım ben yüreğimin acısını?"

"Ercan ın kanını biz yerde bırakmayacağız anacığım. Evladını özlediğin an bize sarıl." başka ne denirdi ki? "Bizde senin evlatlarınız."

Beni kendinden hafifçe geriye çekti. Yüzümü silerken ağladığımın farkında bile değildim. "Sen ağlama," dedi. "kızım ben ağlarım. Sen dik dur."

LAÇİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin