Çakma Beyazıt Öztürk: Abin cidden gelecek zamanı mı buldu?
Çakma Beyazıt Öztürk: Daha abin miyim değil miyim gösterememiştim.
Çakma Beyazıt Öztürk: Görüldü atmayı bırakır mısın?
Siz: √
(Görüldü)Telefonumu gülerek arabanın önünde ki adı her neyse yere bıraktım.
"Kimdi o?" dedi, Alparslan. Beni ve Beyazıt'ı o halde görünce sinir krizi geçirmiş ve Beyazıt'ı dövmüştü. Tabii buna dövmek denirse, pestilini çıkarmıştı çocuğun!
"Sana ne?"
"Ne demek sana ne? O Beyazıt denen piçti değil mi? Yetmemiş mi dayağım, öyleyse gelsin direkt bana söylesin!" Sinirli çıkan sesi beni ürkütse de belli etmemeye çalıştım. Siyah hareleri olabilecekmiş gibi daha da karamıştı. Arabayı sağa çekip bana döndü ve derin bir nefes verdi sakinleşmek amaçlı.
"Bak," dedi, sakinleştirdiği sesiyle. "Bana öyle hakkın yok karışmaya, gibi bakma. Ben senin abinim. Bunu çok sonra fark ettim. Sana davranışlarım için özür dilerim. Bir şans versen olmaz mı?"
"Bilmem olur mu?" Sonra düşünüyormuş gibi yaptım. "Hmm,"
"Olur!" dedi cümlemin devamını dinlemeden. Bir şey demedim, dakikalar geçti ve o da ümidini kaybetti. Araba tekrardan haraket edince arkama yaslandım ve iç dünyama çekildim.
Olur muydu? Bilmiyorum. Bir buçuk aya yakın olmuştu onlarla tanışalı. Ama olur muydu? Savranışlarını düşündüm. Beni suçsuz bir şekilde yere fırlatmıştı. Hiç yapmak istemediğim bir şeyi yaparak kendimi onun yerine koydum. Yıllar sonra bir kız kardeşim olarak ailemize katılsa ve annem onun yanında olsa ne yapardım? Alparslan gibi davranır mıydım? Evet, davranırdım. Neden davranırdım bilmiyorum ama annem benim için ondan daha değerli gelirdi.
Araba evimizin bahçesine girdi. Yerimde doğrularak okul çantamı ve telefonumu elime aldım. Araba durunca ona bakmadan hızlıca arabadan indim. Kapıyı kapatmadan önce son kez ona baktım. Neden bakmıştım anlamadım.
"Düşüneceğim," ne düşündüğümü anlamadan dudaklarımdan firar eden bu kelime karşısında ne yapacağımı kestiremedim. Kapıyı hızlı bir şekilde kapatarak hızlıca içeri ilerledim. Ve Annem'in bana verdiği anahtarla hızlıca kapıyı açtım ve kapıyı açık bırakarak salona ilerledim.
"Nerdesin sen!" Emir'in bağırmasıyla afalladım.
"Yürüyüş," diyerek mırıldandım.
"Bu saate kadar ne yürüyüşü? Saatin farkında mısın, sen?! Ya başına bir şey gelseydi?"
"Gelmedi ama!" dedim sesimi onun gibi yükselterek.
"Yerinize oturun!" dedi babam. Sinirli bir nefes vererek boş olan koltuğa oturdum.
"Bana hesap sorma hakkı sana verilmedi! Nesin sen? Münker ve Nekir mi?"
"Tamam, dedim!" Babamın konuşamsıyla ona döndüm. "Anlat bakalım kızım. Birşey oldu mu? Rahatsız eden oldu mu seni?"
Belli belirsiz şeytani bir şekilde sırıttım.
"Hemen anlatayım. Ben okuldan çıktım tamam mı? Sonra uzun zamandır dışarı çıkmadığımı fark ederek biraz yürümek istedim. Bu isteğimi zaten sana belirtmiştim. Sonra ben yürüdüm, yürüdüm ev saati unuttum. Geri döneyim derken bir adam geldi yanıma. Dedi ki; Baba, baba. Ben de dedim ki; Ne diyorsunuz, beyefendi? Sonra o bana dedi ki; Baba no, baba no no!
Ben de dedim ki; Ne yapacaksınız babamın numarasını? O da dedi ki; İş için lazım hayır hayır! Ben de dedim ki; Tamam vereyim o zaman. Ver, dedi. Ben de el hareketi çekerek oradan koşarak uzaklaştım. Sonra işte senin aradığını falan fark ettim. Alparslan Abim falan geldi. Öyle!""Kim lan o oruspu çocuğu!" diyerek bağırdı Alparslan. Ben ise Alparslan'a abi dememin hissiyle başımı önüme eğdim. Bir anda ağzımdan çıkan bu sözcüğün kimsenin duymaması için dua ettim.
"Haysiyetsiz, şerefsiz! Ecdadını sikeceğim senin!" diyerek ayağı kalktı, Sarf.
"Sana bırakırsam tabii ki abi!" dedi Hakan'ım.
"Asıl ben size bırakmam!" dedi, Pars.
"Sikeceğim onu!" dedi Emir. Babam ise gülümseyerek yüzüme bakıyordu. Göz kırptı. Anlamıştı yalan söyeldiğimi.
"Bi dakika," dedi Alparslan. "Abi mi?" Gülümsedi. Onu ilk defa gülümserken görüyordum. Hızlı adımlarla bana doğru geldi ve sıkı bir şekilde sarıldı. Ben put gibi durmuş onu algılamaya çalışıyordum. Burnunu saçlarıma gömdüğünü hissettim. Dakikalar sonra benden ayrıldı.
"Şimdi o itin neye benzediğini söyle!" Ardından yüzü düştü. Söylediklerimi tekrardan düşünüyordu. "Ben geldiğimde..." dedi. Ardından gözlerini diğerlerinin üzerinde gezdirdi. Beni zor durumda bırakmak istemiyor olacak ki dudaklarını birbirine bastırdı.
...
Sabah gözlerimi Aras'ın başımda bağırmasıyla uyandım. Ne diye çığırıyordu tepemde?!
"Ya Aras git başımdan! Uyuyacağım ben!"
"Annem de öyle söylüyordu!" Ardından sesini incelterek annemin taklidini yaptı. "Ya kalkın geç kalacaksınız!" dedi. Kafamı yastığa gömerek güldüm. Sesi çok komik çıkmıştı.
"Of, tamam!" diyerek söylene söylene yataktan kalktım ve odada ki banyoya girdim. İşlerimi halledip çıktığımda Aras çıkmıştı. Hzılıca etekli üniformamı giyerek ve ayakkabılarımı alarak aşağı indim.
"Günaydın, herkese!" dedim neşeli bir sesle. Alparslan karşılık vererek oturmam için yanını işaret etti. Utana sıkıla yanına oturdum. Kahvaltı neşeli geçerken canım çilek reçeli çekmişti.
"Pars," dedim bana bakması için. Gözleri bana döndüğünde reçeli işaret ettim. "Reçeli uzatır mısın?" Kafasını sallayarak bana uzattı reçel tabağını. "Teşekkür ederim, abi!" Dün gece düşünmüştüm Alparslan'ı affedip onu affedememezlik yapamazdım. Yalan yok adım komikti! Şoka uğrayarak bana baktı. Ben de bime uğrayayım bari. Komik değildi. Hı-hı aynen.
"Önemli değil abicim." dedi üzerinde olan afallamayı atıp gülümseyerek. Bende ona kocaman gülümsedim ve yemeğime döndüm.
...
"Tamam, dikkatli olacağım!" dedim Emir'e göz devirerek. Bana tekrardan dikkatli ol, diyince kapıyı sertçe yüzüne kapattım ve Aras'la birlikte okulun içine doğru yürümeye başladık.
"Umut Abim, artık daha iyi yürüyor bir daha ki haftaya kadar doktorun tahminice okula başlayabilirmiş tekrar."
"Gerçekten mi?" diye cırladım sevinçle. İşte bu haber bana iyi gelmişti. Dün ve bugün evde değildi. Fizik tedavi merkezinde olduğunu söylemişti babam.
Ayrılma vaktimiz gelince ona görüşürüz, diyerek sınıfıma adımladım...
"Günaydın," diyerek içeri girdi Nigar. Herkes sana da, derken bir şey demedim. Beni diğer sınıf gibi dışlamamışlardı ama yine de aralarına sonradan katıldığım için çekiniyordum.
Dersin başlamasına daha yarım saat vardı! Alt tarafının zorlanmasıyla çantamda ki peçeteyi alıp cebime sıkıştırdım ve sınıftan çıktım. Okula herkes yeni yeni gelmeye başlamıştı. Fazla kalabalık değildi. Bu katta ki kızlar lavabosuna giderek kapıyı açtım ve içeri girdim. Bir kaç adım atmıştım ki kapı kapandı ve kilit sesi kulaklarımı doldurdu. Ne olduğunu anlamdan saçlarımın arasında kulaklarımı gıdıklayan sıcak nefesi hissettim.
"İşimiz yarım kalmıştı," dedi, tanıdığım ses.
"Beyazıt..."
***
Dayanamadım ve ben geldim.
Saçma bir bölüm galiba ama.Buralardasınız, hep buralarda olun...
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
∞♥∞
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY ÇİÇEĞİ |GERÇEK AİLEM|
ActionBir kızın görünmezliği, sevgisizliği, kimsesizliği bir hatadan kaynaklanıyor ve bu hata yıllar sonra fark ediliyorsa? Bu yanlış kimin sayesinde gün yüzüne çıkıyor?