Kadıköy'ün sürekli yaşayan halini seviyordu Ais. Hayat hiç durmuyordu ve bu da Asi'ye kendi seçtiği yalnızlığının bazen bunaltıcı olabilen havasını unutturuyordu. Bugün maç vardı mesela. Birkaç sokak ötesindeki maçı Fenerbahçe kazanmıştı haliyle son bir saattir sokaklarda azalmayan bir coşku vardı. Kendisini zaman zaman açık balkon kapısından içeriye dolan marşlara eşlik ederken bulmuştu Asi, bir yandan evinin artık yerleşmeyen son kısmı olan kitaplığını yerleştiriyordu. Hayatı boyunca hiç sıkı bir taraftar olmamıştı ancak Kadıköy'e olan sevgisi Fenerbahçe'yi diğer tüm takımlardan daha fazla sevmesine sebep oluyordu bir de tabi Alaz'ın Beşiktaşlı olması vardı. Adamın herhangi bir rakibini desteklemenin onu çıldırttığını biliyor ve Asi bununla eğleniyordu. Yine de hayatlarının çok büyük bir kısmında bu tarz küçük keyiflerin tadını çıkaramayacak kadar hayatlarını mahvetmiş olmaları canını sıkıyordu.
Abant'tan döneli iki hafta olmuştu ya da daha doğru bir ifade ile Alaz'ı gördüğü son seferin üzerinden iki hafta geçmişti. On üç yıllık dalgalı ve uzun tanışıklıkları içerisinde ikisi içinde kısa bir zaman dilimiydi iki hafta ama yine de Asi'ye bu süre her zamanki ayrılıklarından daha uzun gelmişti. Bazen Alaz'a çoğu zaman kendisine kızarak geçirdiği iki hafta... Günün sonunda bir olduğu tek insanın Alaz olduğunu Abant'tan döndükten bir gece sonra ekibin geri kalan sahnesine geldiğinde fark etmişti. Belki bunu bunca seneden sonra sahneden arkadaşlarının gülüşerek kadeh kaldırdığı masaya bakarken bunu fark etmek Asi'nin aptallığıydı belki de bu zaten fark edilmesi en zor olan şeydi. Yine de bir kez daha Alaz ile dünyaları başlarına yıkıldıktan sonra geri dönmüşler ve herkesi hayatlarının olağan akışları içinde bulmuşlardı. Bunun sebebi belki de biraz kendileriydi. Rüya ve Yaman ya da Çağla ve Cesur'un aksine onların ilişkileri hep biraz daha özel olmuştu, birbirlerini tuzla buz ederken dahi ortaya dökmemişlerdi hiçbir şeyi. İlk defa o an bütünüyle yıkılmak istemişti Asi, kendisine ayrılan yere oturup hıçkırıklar ile ağlamak, ne olur bana yardım edin demek istemişti.
Ne olur bana yardım edin, ben ölüyorum.
Yapmamıştı, yerine oturup hafifçe gülümsemiş hemen ardından Tolga'nın kendisine uzattığı kokteyli alıp ufak bir yudum almıştı. Sonra da gece boyunca devam eden sohbeti aynı sakinlikte dinlemişti. Çağla, Alaz'ın aniden çıkan bir iş için Almanya'ya gittiğinden bahsetmişti. Cesurlar yeni açacakları mekandan. Rüya Can'ın ve ilkokula yeni başlayan oğulları Yalın'ın okuldaki ilk haftalarından bahsetmişti. Yaman yeni sezonun fikstürlerinde. Tolga ve Çisem nişan için gezdikleri hiçbir mekanı beğenmeyip en sonunda nişanlarını burada yapmak istediklerini anlatmıştı. Sonra bir sürü şey daha konuşulmuştu. Asi sadece dinlemişti.
Ben ölüyorum, demek istemişti.
Ne olur biriniz Alaz'ı arayın, ben ölüyorum.
Yine de Çisem nişan şekerleri konusunda onlarca fotoğraf gösterip birini seçmesini istediğinde tüm dikkatini fotoğraflara verip sahiden en beğendiğini seçmişti.
Oysa ağlamak istemişti, sitem etmek. Nasıl görmezsiniz demek istemişti, yakalarına yapışmak, omuzlarından tutup onları sarsmak istemişti.
Siz nasıl görmezsiniz ya? Bende Alaz'da ölüyoruz, siz hiç mi görmüyorsunuz? Biz ölüyoruz ya, neden yardım etmiyorsunuz.
Sormamıştı, masalarına tanıdık simalar, müdavim dinleyiciler gelip giderken, herkes ile birkaç kelamlık sohbetler ederken hatta bazen ufak kahkahalar atarken kimseye bir şey sormamıştı. Tırnakları çok sık akmaya hazır olan gözyaşlarının önüne geçmek için avuç içlerine batarken sanki kalbi tuzla buz olmamış da göğüs kafesine batmıyormuş gibi durmuştu orada. Oysa kendisine selam veren herkese yardım dilenen gözlerle bakmak, yalvarırcasına sormak istemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yazılmamış Hikayeler
FanfictionYabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.