UMUT ÇİÇEĞİ

2.4K 107 23
                                    

   Umut, bizi yaşama sürükleyen bir duyguydu. Bir insan umut edemezse, o insanın bitkisel hayattaki bir kişiden farkı olmuyordu. Ben umut etmeyi uzun süre önce bırakmıştım. Şimdi hayat bana öyle bir şey sunmuştu ki kalbim benim iznim olmadan içine tohumları ekmeye başlamıştı. Onları kabullenmiyordum değil, kabullenmeye korkuyordum. Onlar ailelerdi ama ben aile nasıl olunur bilmiyordum. Küçüklüğüm hep annem ve babamın beni umursamamasıyla geçmişti. Onlara göre ben olmamalıydım. Bir aile gibi hissettirmemişlerdi bana. Şimdi onlara bakıyordum da; onlar bir aileydi. Ben ise o aileye sürpriz yumurtadan çıkar gibi girmiştim.

   "Anne, oğluna bir şey de. Yine kazağımı almış vermiyor."

   "Hadi ama! Yine başlamayın!" Hakan, Pars'ın kazağını eline almış kaçıyordu. Pars ise kazağını geri almaya çalışıyordu. "Hakan! Gel alalım sana aynı kazağı!"

   "Yok istemiyorum."

   "Niye kazağımı alıyorsun, o zaman?"

   "Çünkü seni kızdırmak zevkli, canım abim."

   "Efendim, yemek hazır." Salona giren görevli kadın ile Hakan 'Yemek!' diyerek âdeta uçmuşdu. Nehir'in babası ben uyanmadan gitmiş. Nehirciğin söylediği kadarıyla kendisi benimle tanışmayı çooook istiyormuş! Çokta tın! Onu bunu bırakın da ben bu kadının adını hâlâ bilmiyordum.

   "Sizin adınız neydi?" Yanımda yürüyen kadın sorduğum ani soru karşısında afallamıştı. Bana döndüğünde gözlerinin dolduğunu gördüm. Hıçkırdığında elini azına kapattı. Bu kadın neden ağlıyordu şimdi?

   Küçük hıçkırıkları büyüyünce yere oturup hüngür hüngür ağlamaya başladı. Daha ne olduğunu anlayamamışken kendimi yerde buldum. Kolum fena bir şekilde acıyordu. Kafamı kaldırdığımda Alparslan'ı görmeyi beklemiyordum.

    "Annemi nasıl ağlatabilirsin!" Gözleri sinirden siyahın en koyu tonuna bürünmüştü.

   "Ne?" dedim, şaşkınlıkla. "Ne saçmalıyorsun sen!?" Kolumdaki acıyı umursamadan ayağı kalktım.

   "Bilip bilmeden konuşma!"

    "Ne oluyor burada?" Nehir'in de gelmesiyle sinirle ona döndüm. Tam ağzımı açmıştım ki Alparslan benden önce konuşmaya başladı.

   "Getirdiğin kız annemi ağlatıyor, baba! Sana bu kızı buraya getirmemen gerektiğini söylemiştim."

    "Saçma sapan konuşma!" Sinirle bağırdım. "Ne yapacağım senin annene!"

    "Neden ağlıyor o zaman?!"

    "Nereden bileyim ben?! Adını sormuştum, birden ağlamaya başladı." 

...

    Kalemi deftere daha sert bastırarak koyu yerleri belirginleştirdim. O günün üzerinden iki gün geçmişti. Alparslan'ın yaptıklarını asla unutmayacaktım. Bilip bilmeden böyle bir şey yapması katlanılmazdı!

    Sonunda bitirdiğim resmi havaya kaldırarak süzdüm. Ardından ayağı kalkarak bana hazırlamış oldukları odada olan dart tahtasına doğru ilerledim ve resmi oraya astım. Aferin kızım! Kinini hep diri tut! Elime kırmızı ve mavi renkteki dartları alarak tahtadan uzaklaştım. Dartın bir tanesini fırlattım. Tahtanın ortasına isabet etti. Çizdiğim resim sadece bir kişinin olabilirdi. Alparslan. Sırıtarak bir tane dartı daha tahtaya isabet ettirmeye çalıştım. Iskalayınca dudaklarımı büküp söylendim.

   "O ne lan öyle?" Arkamdaki sesle irkilerek arkamı döndüm. Korktuğumdan dolayı gözlerim hafifçe dolmuştu. Karşımda Aras ve Umut'u görmeyi kesinlikle beklemiyordum. Aras Umut'un arkasında duruyordu.

AY ÇİÇEĞİ |GERÇEK AİLEM|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin