"Bana biraz içki getir." diyerek kalkan Lidena ile Pasna tedirgin bir şekilde Olya'ya baktı."Majesteleri, günlerdir yemek yemediniz. Aç karnına içki içm-" dediği sırada Lidena kınını yere vurdu ve bir tıkırtı sesi çıkarttı.
"Beni ikilettirme."
Pasna kafasını eğdi, Olya içki getirmeye gitti.
"Paya'dan hala bir haber yok mu?" dediğinde genç adam sessizce başını sallamıştı. Kabuk bağlamış yüzüne elini sürdü ve hafifçe sıktı. Onu bulamadıkları süre boyunca sinirinden kendini yiyip bitiriyordu resmen. "Bana onu bulun Pasna. " dediği esnada kapı açılmış ve iki şişe içki ile Olya gelmişti. Lidena nefesini dışarı üfledi ve şişeleri elinden aldığı gibi çekip gitti.
"Çok kötü." dedi Nevil gergince.
"Bedenindeki yaralar daha da kötü gösteriyor." diyerek ona katıldı Nina.
Pasna dönüp genç kıza baktı. Günden güne daha kötü gözüküyordu.
"Sen iyi misin? " dediğinde Nina hafifçe gülümsemişti.
"Sanki hücrelerim bana işkence ediyor." dedi ellerini sıkarak. "Yanımda acı çekiyor ve ben bir şifacıyım. Yardım etmezsem ben de onunla acı çekiyorum." dediğinde Olya şaşkınca yaklaştı.
"Onu iyileştirirken acı çekmek daha mantıklı değil mi? " dedi merakla.
"Aslında onun acısını onunla hissedersen hem şifaya ihtiyacı olup olmadığını anlayabiliyorsun hem de problemin nerede olduğunu." dediğinde Pasna merakla sordu.
"Lidena'nın en çok acı çektiği yer neresi? "
Olya hızlıca cevap verdi.
"Yanmış yüzü."
Nina gözlerini kaçırdı.
"Bilmiyorum. Duygular ya da düşünceler insana acı verir mi bilmiyorum ama en çok kafası acıyor." diyerek elini kafasının üstüne attı. Sonrasında ise eli ağır ağır göğsüne gitmişti. "Göğsü de en az kafası kadar acıyor."
Pasna bu sözler üzerinde daha da gerilmişti. Eğer Nina haklıysa Lidena'nın kendi kontrolünü kaybetmesi an meselesiydi.
Onlar kendi aralarında çatışa dursun. Lidena elinde şişeler, belinde kılıç arkasında devasa yaratık ile ormana doğru gidiyordu. İçerse unutur muydu? Annesi deli gibi içiyordu. İyi geldiğinden içiyordu herhalde. İşe yarıyor olmalıydı.
Küçük bir gölet bulduğunda kendisini yere attı ve şişenin birini açıp kafasına dikti. Demek ki neymiş, insan insana güvenemezmiş. Bu Eris'in kendine yaptığından gelmemişti kafasına. Kendisinin Fanra'ya yaptıklarındandı. Keşke kızsaydı. Kavga etseydi kendisiyle. Neden ölürken bile ona destek olmuştu ki?
Düşündükçe sinirleniyordu kendisine. Fanra her şey için arkasında durmuştu. Savaşırken, dövüşürken, düşünürken... Geceleri uyuyamadığında köyü seyrederken. Sanki gölgesini, bir kolunu, bir gözünü kaybetmiş gibiydi.
Şişeyi hırsla kafasına diktiği sırada bir su sesi geldi ama bünyesi alkole pek dayanıklı olmadığından çoktan çakırkeyif bir haldeydi.
"Kim var orda!? " diye bağırdı peltek bir ağızla.
Suyun içerisinden bir anda çıkan adam ile kaşları çatıldı ama elini kılıcına bile atmadı. Şu anda gezegen ufak bir top olup cehenneme gitse umurunda olmazdı.
İri yarı bir adam. Boğulurcasına yukarı çıktı. Lorgan kanatlarını geriye yatırdı ve avcı gibi baktı yabancıya.
"Uh! Daha fazla nefesimi tutamam!" diyerek kafasını iki yana salladı ve etrafa tonla su sıçrattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lidena
FantasyEski Veliaht Guan'ın kızı olan Lidena, babasını öldürmüş olan amcası Zeord tarafından sürgünden çağırılır. Ancak İmparator Zeord'un oğlu veliaht Gablin savaşta ölmüştür. Tahta geçebilecek herhangi bir veliaht yoktur. Zeord, Lidena'yı da savaşa gönde...