"Ama halk sizin, halkınız." dediğinde genç kız durmuş ve açık araziye uzunca bakmıştı.

  "Babamındı. "

    Pasna genç kızın net duruşuna ne diyeceğini bilemedi.

   "Yaşamak için amaç bulsanız? Sizin için yaşamaya değer amaç nedir? " dedi Pasna bir umutla. Yuva? Çocuk? Aşk?

   Lidena şöyle bir düşündü ve Pasna'ya döndü.

  "Savaş."

  Pasna ne diyeceğini bilemedi. İlk defa genç kızın gözlerinde bir duygu görmüştü ama. Savaştan söz ettiğinde sanki...sanki heyecanlanıyordu. Kendisi bir silah gibiydi. Ateş etmek ve öldürmek için var olan bir silah.

   Sözler ağzına varamadan Nevil'in sesi duyuldu.

   "Hey! Biz geldik! "

   At arabalarını bıraktıktan sonra yanlarına gelmişlerdi.

   "İyi misiniz majesteleri? " diyerek yanına gelen Fanra ile Lidena zarifçe kafasını salladı.

   "Pasna ve Vuz, kızlara yemek yapmaları için ateş yaksın. Biz seninle çadırları kuralım. " dediğinde Fanra hemen kafasını sallamış ve arabalara gitmişti. Diğer iki erkek de kızların yanına gittiğinde Lidena hala uyuyan Eris'e baktı. Neden uyanmıyordu?

   Nevil, yemek kapları taşırken Lidena'yı fark etmiş ve hemen koşarak yanına gitmişti.
  
   "Buran ona ilaç içindi efendim. Kusup duruyordu. Bu yüzden o gece boyu mışıl mışıl uyuyacaktır. " dediğinde Lidena hafifçe başını salladı.
  
     Fanra'nın yanına gitmişti. Sessizce onunla birlikte çadır demirlerini bağlıyordu.

    "Şimdi nereye gidiyoruz efendim?" diyen Fanra ile Lidena demiri bir diğerinin içerisine geçirdi ve araba boyunca iki adım atıp yere sapladı.

   "Funn Fia'nın kardeşi olan Runn Fia öğrenmeye." dediğinde Fanra kafasını salladı.

   "5 büyük dövüş sanatını öğrenmek istiyorsunuz." dedi ve diğer demir çubukları karşısına getirdi. Arabanın arkasından yere uzun bir çadır çıkarıp serdiklerinde Lidena dönüp Fanra'ya baktı.

   "Bir imparator soyu sadece 5 büyük dövüş sanatını kullanabilir." dedikten sonra kalın yorganları çadırın üzerine attı. "Bunları bildikten sonra önümde bir engel kalmayacak."

   Lidena'nın onun ile dertleşmesi Fanra'yı aşırı derecede heyecanlandırıyordu. Çünkü eskiden Lidena bir sır küpü gibiydi. İçerisindeki hiçbir şeyi dışarı yansıtmayan taştan bir duvar. Ama şimdi, planlarını bile ona anlatıyordu resmen. Bunun verdiği büyük bir gurur vardı.
  
   "Anlıyorum efendim. Eğer safran da kullanırsanız güçlenmeniz çok daha hızlı ve kolay olacaktır." dediğinde Lidena dönüp Fanra'ya baktı.

   "Safranı bir tek ben kullanmayacağım." dedi büyük bir ciddiyet ile. "Sen ve Eris de kullanacaksınız." dediğinde Fanra ilerideki arabada uyuyan Eris'e baktı. Anlamlandıramadığı bir şekilde Lidena Eris'e çok düşkündü.

  "Eris, savaşmak için pek uygun bir aday değil. Bu yolda zorlanacaktır. " dediğinde Lidena dönüp Fanra'ya öyle bir baktı ki Fanra sınırın neresi olduğunu anladı.

  "O zaman onu uygun bir aday haline getir. O, benim veliaht olduğumu bilmediği halde arkamda duran ilk kişiydi. Hep de öyle kalacak."

   Kalkıp arabaya giden kız ile Fanra elindeki yorganlarla kaldı. İstemsizce gözleri arabada mışıl mışıl uyuyan genç adama kaymıştı. Hangisi sevgi diliydi? İşleri emanet edip sırtını dayadığı kişiye mi sevgi beslerdi yoksa sürekli koruyup kolladığı ve elini işe sürdürtmediği kişiye mi?

  Fanra, hayatı boyunca bir gölge olmak zorunda kalmıştı zaten. Annesinin zor hayatının ona kattığı acıklı bir hikayesi vardı. Bir kez daha geride kalıyor olmak canını ciddi bir şekilde sıkmıştı. Kendi hayatında bile yan roldeymiş gibi...

   Lidena ise arkasındaki adamı bu denli kırdığından bir haber Eris'in başına gitti. Sessizce onu izledikten sonra üzerine hırka örttü. Lidena çok farklı düşünüyordu. Eris'i oradan kendisi çıkarttığı için tüm sorumluluğunu üstleniyordu. Sonuçta eğer ki kendisi onu bu yola çekmeseydi, Eris'in ailesinin de istediği gibi, o güçlerini öğrenecek ve ailesine gurur getirecekti. Ama Lidena onu kendi çıkarları doğrultusunda yolundan döndürmüştü. Bu yüzden çıktığı bu yolda hata yapamazdı.

  "Yemek hazır!"

   Olya'nın bağırışı ile herkes ateş başına toplanmıştı. Lidena verilen bir tas yemeye bakıp sessizce kenarda oturdu. Diğerleri de sessizce yemeğini yiyordu. Lakin genç kızın içine sinmeyen bir şeyler vardı. Bir ormana göre çok sessizdi etraf. Hiç ses yoktu resmen. Ateşin gürültüsü tüm ormanı kaplıyordu. Etrafta yabani hayvanlar da dönmüyordu. Bu durum Lidena'ya normal gözükmemişti.

   "Daha önce köyden hiç ayrılmamıştık." diyen Olya ile Pasna dönüp ona baktı.

   "Yoruldun mu?" dediğinde genç kız gülerek başını iki yana salladı.

   "Üşüdün mü? " diyen Vuz ile de Olya daha da güldü.

    "Hayır, kıştan çıkalı epey oluyor. Hava giderek ısınıyor."

   Lidena bu muhabbet üzerine dönüp Nevil'e baktı. Diğerleri umurunda değilmiş gibiydi. Sessizce yemeğini yiyordu. Nevil aklına Fanra'yı getirdi. Dönüp de Fanra'ya baktığında onlardan çok uzakta, arabaların yanında yemek yediğini gördü.

  Aklına Buran'ın sözleri geldi.

   "Sanki biri onu geride durması için tembihlemiş gibi. "

 
ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ

Pişt!

Pişt sen!

Aynen sana diyorum.

Hani benim yorumlarım?

Ben ne okuyacağım?

He?

٩( 💢•̀ з•́)و

LidenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin