otuz altı

1.2K 116 39
                                    

"Tut elimden gece beni almadan
bu zehirler bedenimi sarmadan
gemiler gibi
bir limanım olmadan
bu şehirden demirimi almadan."

Cumartesi 00.29

Musluğu sonuna kadar açarak ellerimi soğuk suyla ıslattım. Derin derin nefesler alırken sakinleşmek yerine daha da sinirleniyordum. İçime atmak iyi gelmiyordu, bütün hisler içime yığılıyordu. Soğuk ellerimi enseme değdirdiğimde ürperdim. Başım dönüyordu, bir şey vardı...tırnaklarını etime geçiriyormuş gibi hissettiren bir şey. Başımı iki yana sallayarak musluğu kapattığımda açılan tuvalet kapısıyla birlikte bir anlık arkama döndüm. Hemen ardından yeniden önüme dönmüştüm.

"İyi misin?" Sakin bir ses tonu vardı. Onunla konuşmak istemiyordum. Tartışmak istemiyordum. Belki de kaçışım bundandı. Ona sinirliydim ve delicesine bunu ona belli etmek istiyordum ama bir yandan da...Benden uzaklaşmasından korkuyordum. Çok korkuyordum. "İyiyim," Dedim yüzüne bakmadan.

"Bana yalan söyleme. Bir kere olsun açık ol." Söyledikleri içimdeki sinirin yayılmasına sebep olurken yutkundum. Açık olmamı mı istiyordu? Nasıl yapacağımı bilmiyordum. Ben gizlenmeye alışıktım, kendime gölgeler yaratmayı severdim.

Bakışlarımı aynadaki yansımasına çevirdiğimde göz göze gelmiştik. Bir anlık bakışlarım kendi gözlerime kaydı. Yüzümdeki ifadeyi inceledim. Öfkeli duruyordum. Saniyeler içerisinde İpar'ın üzerine atılacakmışım gibi bir halim vardı. "Olmayacağım." Dedim sert bir ses tonuyla. O ne derse tam tersini söylemek istiyordum. Neydi bu denli güçlü öfkenin kaynağı?

İpar derin bir nefes alırken saçlarını ellerinden geçirdi. "Toprak'a söyleyeceğiz Nova," Dedi pürüzsüz bir ses tonuyla. Yine o sarsılmaz duruş. O böylesine kendinden eminken, bir şeylerin kararını verebiliyorken, neyi istediğini biliyorken benim böylesine yalpalayışım beni delirtiyordu. Sinirli bir gülüş döküldü dudaklarımdan. "Bu yalnızca senin verebileceğin bir karar değil."

"Öyle mi? O zaman artık sen ikimiz için bir karar ver." Derin bir nefes aldığında göğüs kafesi yükselmişti. Bana doğru bir adım attığında sesindeki yorgunluk ve siniri görebiliyordum. "Şu an neden bu halde olduğunu sorgulamıyor musun hiç?" Dalga mı geçiyordu? Her şeyi anlayan kişi hangi konuya takıldığımı anlayamıyor muydu gerçekten?

"Neden mi bu haldeyim?" Dedim dudaklarımdan sinirli bir gülüş dökülürken. Ona doğru döndüğümde kalçamı lavabo tezgahına yaslamıştım. "Ne varmış halimde?" Yüzümdeki gülümseme yerini koruyordu. Güzel yüzü hemen karşımdaydı, önce kaşları çatıldı. Sonra sinirlendiği her an yaptığı gibi ellerini hareket ettirerek konuşmaya başladı.

"Yeter artık! Oynama benimle. Alay mı ediyorsun?" Derin bir nefes aldığında bakışları yüzümde oyalanıyordu. Şimdi ikimiz de eşittik işte. Bizi yıkabilecek kadar güçlü olan hisler ikimize de bulaşmıştı. "Görmüyor muyum yüzünün halini?"

"Afedersin," Dedim dudaklarım büzülürken. Sakin olmam gerektiğini biliyordum, biliyordum ama yapamıyordum! Önce gülüşüm silindi, ardından ses tonum engel olmamayacağım bir şekilde yükseldi. "Hoşlandığım kişi eski sevgilisine çiçek yollamış! Gülüp eğlenmeli, kollarına atmalıyım kendimi!"

"Nova!" İkimiz de sakin olamıyorduk. Onu daha önce de öfkeli gördüğüm olmuştu ama böyle görmeye alışık değildim. İkimizin de geri dönülemez bir şey söylemesinden delicesine korkuyordum. "Biliyorum senin gözünden nasıl gözüktüğünü, sen neden benim açımdan olaylar nasıl gözüküyor öğrenmek için çaba harcamıyorsun?"

"Ya İpar! Anlamıyorum ben, tamam mı? Ben senin kadar rahat düşünemiyorum demek ki." Dedim bir adım ilerlerken. Yerimde duramıyordum. Tırnaklarımı avuç içime batırırken nefes alış verişlerim hızlanmıştı. Dayanamayarak yeniden konuştum.

hiç söylenmemiş bir şarkı | gxg Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin