"Ok atacağız." dedi komutan Vayral. Elindeki yayı döndürdü ve ucunu gösterdi. "Okun uçları şimdilik sivri değil. Sadece bir mürekkep var. Vurduğunuz yerde iz bırakacak. " dediğinde Lidena elindeki ok ve yaya bakıp düşündü. Küçükken aldığı gereksiz eğitimleri en baştan almak biraz sıkıcı geldi gözüne. Onun ilgilenmesi gereken daha önemli şeyler vardı sanki.Gözleri Eğitimhane binasına kaydı. Büyücülerin sınıfına bakarken derin bir nefes aldı. Bu gece Eris ona kitabı ona okuyacaktı. En azından fikir edinebileceği somut şeyler olabilirdi.
"Şimdi yaylarınızı gerin... " diyen komutan ile Fanra genç kızı izlediği için hafifçe gözlerini kıstı. Hiçbir şekilde komutanı dinlememişti. Ok ve yay kullanmayı biliyor muydu?
Okun ucunu iki parmağı ile tutup yayını gereceği sıra Lidena hızla yayı germiş ve okun ucunu bir hayli göğe kaldırmıştı.
"Çok uzağa atamayacaksanız okun ucunu yukarı kaldırmamalısınız küçük hanım." dediği esnada Lidena parmaklarını açtı. Ok hızla yayı terk etmiş ve uçan bir paplaya çarpmıştı. Komutan hızla düşen tüylü kuşun yerde yatışına baktı. Okun ucu sivri bile değildi. Çok sert bir darbe almış olması lazımdı ki bu büyük kuş ölebilsin.
"Avladığım kuşu yiyebilir miyim? " dediğinde bütün savaşçılar dönüp ona bakmıştı. Komutan ne diyeceğini bilemedi. Hafifçe kafasını sallarken buldu kendini.
"Tabii, tabii yiyebilirsin. "
Lidena elindekileri kenara atıp vurduğu kuşa doğru yürümeye başladı. Amaç dersten kaçmaktı ve başarılı da olmuştu. Avladığı kuşun bacağından tuttu ve sessizce ilerledi. Muhafızların dinlediği bir kesme geldiğinde arkasını dönüp hala okçuluk öğrenen savaşçılara baktı. Bir tabur asker için fazla acemilerdi.
"Bu akşam bir şeyler içelim. Bu haftanın vardiyası bu gece bitiyor. " diyen bir muhafız ile Lidena çitlerden atladı ve tam karşılarına indi.
"Acaba, ateş yakabilir misiniz? " diyerek elindeki kuşu kaldırdı ve salladı.
"Bu Paplayı nerden buldun? " dedi koyu yeşil gözlü muhafız Lidena ise koca kuşu yere attı.
"Ben avladım. Komutan yiyebileceğimi söyledi." dedikten sonra ayağıyla kuşu dürttü. "Ama benim için fazla büyük. Halk için canını ortaya koyan sizlerle paylaşmak istedim. " dediğinde muhafızlar istemsizce oturdukları yerde dikleştiler. Karşılarındaki erkek çocuğundan bozma kız onları çok güzel poh pohlamıştı.
"Tabii, yiyelim. " diyen diğer muhafız ile yeşil gözlü olan da başını salladı.
Muhafızlar ateş yakarken Lidena hayvanın tüylerini yoldu. Sonrasında içini iyice temizleyip şişe geçirdiler. Kuş pişip saat geçerken Lidena ikiliye baktı ve derince bir soluk aldı.
"İşiniz çok zor olmalı. İmparator sadece şımarık soyluları getirmiş." dediğinde yarası olan muhafızlar hemen kanamıştı.
"Sorma. Hepsi birbirinden beter. " diyerek ateşe bir odun daha attı kısa saçlı olan.
"Üstelik eli silah tutmayı geç iş bile tutmamış bir kesim avanak." dedi yeşil gözlü ve sinirle devam ettirdi. "Hiçbir şey bilmemelerine rağmen bir de evlerindeki refahı askeriyede arıyorlar. "
Lidena bu ikiliden çokça şey duyabileceğini fark etti. İkisi de ağzına kadar dolmuştu sanki. Konuşmak için an kolluyorlarmışcasına döküldüler.
"Peki sizce İmparator Zeord ne düşünüyor? " dedi Lidena etten bir parça ağzına atarak.
Yeşil gözlü olan ateşe baktı ve sessizce anlatmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lidena
FantasyEski Veliaht Guan'ın kızı olan Lidena, babasını öldürmüş olan amcası Zeord tarafından sürgünden çağırılır. Ancak İmparator Zeord'un oğlu veliaht Gablin savaşta ölmüştür. Tahta geçebilecek herhangi bir veliaht yoktur. Zeord, Lidena'yı da savaşa gönde...