"Bu kitapları bana oku. " dediğinde Eris gergince güldü."Hem burada çok fazla kitap var hem de bu dili tamamen bilmiyorum. Okumam uzun sürebilir. " dediğinde Lidena kafasını salladı.
"Buradan birer birer kitap alacağım. Her gece bana okuyacaksın. Kitaplar bittiğinde karşılığında ne istersen yapacağım. " deyince Eris genç kızın mavi gözlerine baktı.
Ciddiyet öyle katı bir haldeydi ki asla şakası olmadığını anladı. Kafasını sessizce salladı ve onu onayladı.
"Dilediğim herhangi bir şey mi? " dediğinde Lidena kafasını salladı.
"İmparator hariç herkese ve her şeye zarar verebilirim. " dediğinde genç adam hızla kafasını iki yana salladı.
"Neden birilerine zarar vermeni isteyeyim, saçmalama. " deyince Lidena duyduğu laf ile Eris'e baktı.
"İlk okuyacağımız kitap." diyerek aralarından birini aldı ve beline koyup kuşağı ile sardı. Diğer kitapları hızlıca raflarına koyduktan sonra odadan çıktılar. Koridor boyunca sessizce yürümüşlerdi. Lidena, Eris'e bazı yerleri tırmanması için yardım bile etmişti. En sonunda zar zor odalarına döndüğünde genç kız kitabı yatağın altına attı ve Eris'e döndü. "Planlanmamış şeyleri sevmem. En geç üç gün içerisinde ne isteyeceğine karar ver." dedikten sonra yatağına döndü ve üstündekileri hızlıca çıkarıp attı.
Eris tüm gece zor uyumuştu. Ne isteyebileceğini bilmiyordu. Daha da kötüsü o 4 temel büyüye sahip değildi. Ne hava ne de toprak... O hiçbirine hükmedememişti. Savaşçı olmadığını biliyordu ama büyücü olarak kâinat ya da ruha hükmetmek de istememişti.
Genç adamın kaygıları Lidena'nın düşünceleri gece boyunca birbirleri ile tartıştı. Sabah olup da çan çalınca Mias gerinerek ayağa kalktı.
"Uyanın gençler! Yemek yemek istiyorum. Çok açım. "
Lidena yatağından doğruldu ve derin bir nefes aldı. Aklına dün geceki muhafızlar geldi. Ne babasına ne de İmparatora bir nebze bile saygı beslemeye insanlar. Kalkıp lavaboya girdiğinde Mias gergince Eris'e baktı.
"Yüzü normalde de duygusuz ama sanki bugün canı sıkkın gibi." dediğinde Eris banyo kapısına bakıp iç çekti.
"O kız tek hamlesi ile ikimizi de öldürebilecek bir insan Mias. Dikkat et. "
Bu laf üzerine Mias kaşlarını çattı. Onun güçlü olduğunu herkes biliyordu ama Eris'in iması sanki farklı bir yöndeydi. Üçü hazır olduğunda giyinip yemekhaneye inmişlerdi. Lidena bu sefer et ve ekmek aldı. Yanında ise biraz içecek. Beraber masaya oturdukları esnada Geile ve Lule yanlarına gelmişti.
"Günaydın! " dedi sevecen bir ses ile Geile. Lule de hafifçe gülümsediğinde Eris ve Mias onlara karşılık verdi. Geile onu görmezden gelen kıza bozulduğunu belli etmemeye çalışarak daha da gülümsedi. "Nasıl gidiyor? " dediğin Mias elini masaya koydu.
"Son derece zor!"
Eris başını salladı.
"Temele hükmetmediğimi öğrenmek bir hayli zor cidden. " deyince Lidena önce Eris'e sonrasında ise Eris'in arkasında kalan muhafızlara baktı. Acaba onlar da diğerleri gibi mi düşünüyordu.
Çatalını ete batırdı ve ağzına götürdü. Biraz daha bilgi lazımdı. Çokça bilgi lazımdı. Sürgünde onlara ulaşan tek bilgi birilerinin öldüğüyle ilgiliydi.
"Kainat da iyidir. " diyen Geile ile Eris'e bakarak. "Sıradan şeylere hükmetmemek beklenmedik şeyler yapmana olanak verir. " dediğinde Lidena dönüp genç kıza baktı. Sıradanlığın korkunçluğu ile yüz yüze geldi. Savaşta farklı düşünmek her zaman insanı ileri plana çıkarırdı.
"Bilemiyorum, Geile. Kainat da olmazsa savaşçı olmayı tercih ederim. " dediğinde Mias güldü.
"Üzgünüm ama savaşçı olmadığın açıkça ortada. " dediğinde Eris dönüp savaşçıların olduğu tarafa baktı. Doğru. Savaşçılar İmparatorun gözetimi altında büyütülmüşlerdi. Onlar doğuştan güçlü oldukları için büyücüler gibi öğrenmedikleri sürece etkisiz sayılmazlardı. Bu yüzden İmparator savaşçı olan herkesi ve soyunu özel kasabalara taşıtır ve eğitim aldırtırdı. Ama aklına takılan bir şey vardı. Lidena bu kesmin neresindeydi? Meraklı bakışları yanı başındaki kıza döndüğünde genç kız da ona baktı. Göz göze geldiklerinde elindeki çatalı tutan elı bariz bir şekilde gerildi. Ondan korkuyordu sanırım.
"Neden halk savaş için eğitim almıyor?" dedi Lidena genç adama bakarak. Onun bu bakışları Eris'i daha da gerdi.
Geile, ikisi arasındaki bakışmadan rahatsız olarak araya girdi.
"İmparator Zeord halkın tekrar büyüyü öğrenmesini ve geleceği tehlikeye atmasını istemiyor. " diyerek Eris'in yerine cevap verdiğinde Lidena dönüp kıza baktı.
"Eğer bu savaş kaybedilirse imparatorluğun bir geleceği olmayacak. " dediğinde Eris gözlerini kaçırdı ve çatalıyla yemeğini karıştırdı.
"Bu konuda sana katılıyorum. " dedi Lule. "Sonuç olarak soyluların şımarık evlatlarını savaşa göndermek pek de akıllıca değil. Bu zamana kadar hiç ağır iş yapmamış bir grubun üstüne kaya koymak gibi. Ezilip altında ölmesini istercesine. "
Lidena, Lule'ye uzunca baktı. Fikirlerini dinlemek ilgisini çekmişti. Üstelik karşısındaki kız diğeri gibi geveze de değildi."Peki, eski veliaht Guan hakkında ne biliyorsunuz? " dediğinde dördü birden dönüp ona bakmıştı.
"Kardeşi için ölen mi? " dedi Geile şaşkınca.
Lidena kafasını salladı sessizce.
"Ne olabilir? Herkes ile aynı şey. " dedi Geile. Onun bu cevabı ile Lidena gözlerini savaşçıların olduğu gruba çekti. İmparatorun ordusuna en yakın olanlar savaşçılardı demek. Onlar bizzat eğitim aldıklarından daha çok bilgiye sahip olmalılardı.
"Babam... " dedi Eris gergince. "...sanırım Guan'ın başa geçmesini daha çok istemişti. "
Lidena duyduğu sözler ile dönüp yanındaki adama baktı. İlk defa... ilk defa birilerinin babasına saygı gösterdiğini hissetti. Herkes korkak diye nitelendirdiğinden böyle bir şey duymak garip gelmişti. Yumruklarını sıktı.
"Neden? " demeden duramadı genç kız.
Eris, sessizce dönüp Lidena'ya baktı.
"Bilmiyorum. Evimizde bir tablosu var. Bazen onu saatlerce tabloyu izlerken buluyordum." dediği esnada çalan çan ile Lidena Eris'in gözlerine baktı uzunca. Bir müttefik asla beklediği bir şey değildi. Ayak bağından başka hiçbir şey. Özellikle güçlerini bilmeyen, dövüşmekten bir haber...
"Akşam görüşürüz. " dediğinde Geile bakışan ikiliye baktı ve dudaklarını birbirine bastırdı. Onlar... Birbirlerinden hoşlanıyorlar mıydı?
Birbirlerine farklı bir ifade ile baktıkları kesindi. Şahsen fikrince Eris, Lidena'ya çok daha belirgin bir duygu yoğunluğu ile bakıyordu. Bu duygu ne olursa olsun onda bir şey vardı ve bu Geil'enin hoşuna gitmemişti.
Lidena ayağa kalkıp arkasını döndü. Bugünü savaşçılar ile geçecekti. Bir gün büyücüler, bir gün savaşçılar ve bir gün de şifacılar.
Tepsisini bırakıp eğitimhanenin ön bahçesine geldi. Gruplaşmış olan öğrencileri göz ardı etti ve sessizce bir köşeye geçip oturdu. Burada sıralar yoktu. Üstü kapalı bir sınıfta değildi. Silahlar ve antrenman alanları ile dolu bir sahaydı.
"Bizimle de mi ders alacak? "
Ult'un sözü ile Fanra kaldırdığı ağırlıkları bırakıp arkasını döndü ve mavi gözleri ile etrafı izleyen kıza baktı.
"Büyücü olduğunu sanıyordum. " dediğinde Ult kafasını salladı.
"Daha dün büyücüler ile ders almıştı. " dedikten hemen sonra dönüp Fanra'ya baktı. "İki seçenek var. Ya onun soyunu bilmiyorlar ve tek tek deneyecekler ya da süper güçlü bir şey ve her iki taraftan da gücü var. " dediğinde Fanra önüne döndü.
"Demek ki soyunu bilmiyorlar." dedi ağırlıkları tekrar eline alırken. "Savaşçı olmadığı her halinden belli."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lidena
FantasyEski Veliaht Guan'ın kızı olan Lidena, babasını öldürmüş olan amcası Zeord tarafından sürgünden çağırılır. Ancak İmparator Zeord'un oğlu veliaht Gablin savaşta ölmüştür. Tahta geçebilecek herhangi bir veliaht yoktur. Zeord, Lidena'yı da savaşa gönde...