0.1

2.1K 92 16
                                    

Merhaba. İlk bölümler çok acemice yazılmış ve türlü absürtlükler mevcut. Finale birkaç bölüm kaldı. Finalden sonra baştan sona düzenleyip daha okunur hale getireceğim. Başlar kötü olsa da ilk 10 bölümden sonra her bölüm üzerine katarak ilerlediğimden çok daha iyi yazıyorum. Bunu göze alarak başlayın ilk bölümler kötü diyerek kapatmayın ♡

Küçüklükten beri bir hayalim vardı. Asker olacaktım, mazlumları savunacak, her merminin ardında bir hayat olduğunu unutmayacak, o keskin bakışlarımın içine sığan her acıyı, her gözyaşını alacaktım. Kendi topraklarımda kendi halkımı savunacak, her zaman bir koruyucu olacaktım. Kanım deli kaynardı. Çocukluğumda bile herkesi korumaya and içmiş biri olmuştum. Arkadaşlarım bile gözümde aynıydı. Kimseye zarar gelmesin diye, ölesiye korurdum onları.

Ama ben bugün bir arkadaşımı koruyamamıştım. Bir silah arkadaşımı koruyamamıştım. Ben bir keskin nişancıydım. Etrafımdaki tehlikeyi görmeliydim. Görüp yok etmeliydim.

Askerdik biz. Gerekirse vatanı için canını verecek ve en yüksek mertebeye ulaşmış olacaktım. Şehitliğe.

Üzerimdeki üniformayı yırtarcasına çıkardım, her dikişin bir kaybı, her düğmenin bir uğursuzluğuydu. Hiddetle sağa fırlattım, odadaki her şeyin bir anlamı vardı ama, o üniforma, beni kimseye ait yapmıyordu. Kendimle olan bağımın son halkasıydı. Topuz yaptığım sarı saçlarım belime kadar dökülmüştü. Koparır gibi tokamı çekiştirdim. Çığlık attım, sağa sola saldırırken bunun farkında bile değildim. Bugün silah arkadaşım şehit olurken, ben de başka bir imtihana tabi tutulmuş, karnımdan iki kurşunla vurulmuştum. Ama bu kurşunları karnımdan değil, kalbimden yemeliydim. Öyle olmalıydı ki intikam ateşi ile yanmama sebep olmamalılardı. Çünkü bir Türk askeri intikam ateşi ile yanmaya başladıysa, hiçbir güç söndüremezdi onu.

Hiçbir güç.

Her yeri darmadağın etmiştim. O kadar çok kırıp dökmüştüm ki, artık bir tek şey kalmıştı. İçimdeki hırsı dindirecek bir ses.

Kapı hızla açıldı ve üzerime birisi abanarak beni durdurdu. Yağız komutanım... "Zülal!" Diye bağırdı gür sesiyle, sanki o sesle tüm odada tek bir nefes bile bırakmayacakmış gibi. Onun sesinden hep korkmuşumdur. "Kendine gel asker! Ne yapmaya çalışıyorsun sen!"

Ağlamalarımı durduramıyordum. Kollarım titriyordu. "Abi..." dedim acı acı, gözlerimdeki yaşları silecek gücüm yoktu. Ama o, komutanımdı... böyle durumda kaldığımız vakit her zaman bir abi gibi yaklaşmıştı. "Abi!"

Yağız komutanım "Lâl," diye fısıldadı kafamı göğsüne dayayıp iyice geriye yaslanırken. "Tamam abicim, geçti."

"Geçmeyecek! Hiçbir şey geçmeyecek! Ben koruyamadım abi onu! Ben o soysuz piçi görmedim abi!"

Çünkü ben iki mermi yemiştim çaprazımdan. Tam iki mermi.

Yağız komutanım nahif ses tonuyla konuşurken sanki rahatlıyordum. Koskoca binbaşım beni göğsüne çekmiş pışpışlıyordu. "Kimse fark etmedi Lâl. Kimse görmedi." Eli karın boşluğuma gitti. "Sen... yaralandın mı Zülal!"

İşte şimdi sıçmıştım.

Yağız komutanım "Timin komutanı olarak bende koruyamadım. Şimdi ne yapayım? Bak Zülal. Türk askerinin kanı yerde kalmaz. Türk askeri ölmez. Zira öldüyse, geri döner hesap sorarız yapanlardan. Şimdi teğmenim, kalkıyorsunuz ve derhal hastaneye gidiyorsunuz! Bu bir emirdir!"

Kendimi toparlayıp ayağa kalktım. Üstümde sadece yeşil sporcu sütyeni vardı ama talimleri de böyle yaptığım için utanmamıştım. Kimse bir söz uzatmaya cesaret edemezdi.

LAÇİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin