Bölüm 25

11.1K 759 34
                                    

Yüzbaşı "hayır Gece'nin birkaç oyuncağı bende kalmış, ışıkları açık görünce getirmek istedim" dedi ve elindeki iki oyuncağı gösterdi , anlayışla gülümserken yüzbaşı hafif kaşlarını çatarak "yanık kokusunu alıyormusun" dedi, aklıma fırında olan kurabiyelerim gelince koşarak mutfağa girdim ve fırını kapatıp tepsiyi eldivenle çıkartım. Tam tezgaha koyarken bileğimi yaktım ve ağzımdan küçük bir çığlık firar etti. Yüzbaşı telaşla içeriye girerken "sorun yok, sadece bileğimi yaktım" dedim ve bileğimi soğuk suyun altına tuttum.

Yüzbaşı dolaptan donmuş bezelyelerden birini çıkartıp bileğime koyunca refleksle elimi çekerken elimden ve bileğimden tutup bezelyeyi iyice tenime bastırdı, ben ani temasıyla donarken o bezelyeyi  bastırdı. Kendime gelip elimi çektim ve yüzbaşının elinden bezelyeyi alarak kendim bastırdım.

Ortama giren soğuk havayla gidip dış kapıyı kapattım ve mutfağa geri döndüğümde yüzbaşıyı bıraktığım gibi buldum. Açıklama yapma gereği duyarak "dış kapı açık kalmış , üşüyünce kapattım" dedim ve bezelyeyi geri buzluğa koyarak bu sefer daha dikkatli bir şekilde kurabiyeleri  kaba koydum sonra diğer tepsiyi fırına koyup ayarlarını yaptım.

Yüzbaşıya dönünce beni izlediğini farkettiğimde "çay veya kahve içermisiniz yüzbaşım ayrıca kurabiye ve ıslak kekte var" dediğimde "geç oldu , hoş olmaz bu saatte evinizde olmam" dediğinde anlayışla gülümseyip mutfak dolabından iki tane pandalı saklama kabını çıkartıp tezgaha koydum. İlçelerine ıslak kek , kurabiye koyduktan sonra yüzbaşıya dönüp elimdeki kapları verdim ve "Kokmuştur yüzbaşım" dediğimde teşekkür etti ve kapıya doğru yürümeye başladı. "İyi uykular savcım" dediğinde "iyi uykular yüzbaşım" dedim.

Yüzbaşı gözden kaybolunca kapıyı kapatıp mutfağa geri döndüm, ortalığı topladıktan sonra kalan kurabiyeleride dikkatli bir şekilde çıkarıp diğerlerinin yanına koydum. Son olarakta tepsiyi yıkadıktan sonra yorgunca odama geçip kendimi yatağa attım.

...

Alarmı kapatıp kalktığımda dünkü mutfak terapisinin işe yaradığını anladım ve sıcak bir duş aldım. Bu gün diğer günlere nazaran gözüme çarpan gri takımımı giyip saçlarımı önüme gelmeyecek şekilde arkadan tokayla tutturdum.

Gece'nin bitmek üzere olan mama kabını ağzına kadar doldurduktan sonra evden çıktım ve karargaha doğru sürmeye başladım. Hâlâ Güney'den bir haber yoktu ve bu benim canımı sıkıyordu, eğer bu gün öğlene kadar dönmezlerse veya haber almazsam Mustafa beye sormaya karar verdim.

Askerlere selam verip odama girdim ve dünkü dosyanın detaylarını incelemeye başladım. Dosyanın içeriği şu şekildeydi: ***** köyüne bir terör baskını olmuş, askerler yetişip yanlarında götürdükleri kadınları ve gençleri sağ salim bir şekilde evlerine geri götürmüşler yani bir kişi hariç hepsini sağ salim geri götürmüşler. 

O kişi Merve Akça , Köylülerin dediklerine göre Merve Akça bir mola yerinde teröristlere farkettirmeden kaçmış. O zamandan sonra yani yaklaşık 3 aydırda kayıpmış. Şimdi siz diyeceksiniz ki 'ne var bu olayda normal bir kaçırılma vakası' dediğinizi duyabiliyorum ama iki gün önce elimize geçen bir fotoğrafta önde kırmızı listede olan bir terörist ve arkasında elinde keleş olan bir Merve Akça görmeyi beklemiyorduk.

Küçük bir araştırma yaptıktan sonra Merve Akça'nın o köyde bir öğretmen olduğunu buldum. Yaklaşık 4 yıldır köyün öğretmeni ve Şehit Onbaşı Vefa Akça'nın karısı, Vefa Akça'nın bir gece saldırısında şehit olduğunu bulmak pek de zor olmamışken, aklımıza o 'acaba...' soruları geliyor. Acaba Merve Akça Vatan haini mi?... , acaba kocasının şehit olmasıyla bir alakası var mı?... , acaba karargahtan bilgi kaçırıyor muydu?... 

Kapının çalınmasıyla aklımdaki düşüncelerden sıyrılıp 'gel' komutunu verdim. İçeriye kara gitince "buyur, otur kara. Bir sıkıntın mı var?" diye sordum. Kara tereddütle içeriye girip ayakta beklemeye başladığında tekrardan "otur kara" dedim. Kara oturduğunda söze başlamasını bekledim, kısa süre oluşan sessizlikten sonra onu konuşmaya teşvik etmek için "evet" dediğimde kara "savcım , haftaya kız istemeye gideceğiz sizde isterseniz yani uygun olursan bize katılmanı çok isterim" dediğinde kendi kendime konuşarak "yani söylemek için sabahtan beri kıvrandığın şey bu muydu" dedim.

Kendimi toparlayarak "seve seve katılırım kara, kim şanslı gelinimiz" dediğimde gözleri parıldayarak "Doktor Ela Güntekin" dediğinde biraz şaşırdım çünkü vurulduğumda benimle ilgilenen doktordu. Kara'ya büyük bir tebessüm edip "ne zaman isteme" diye sorduğumda "haftaya perşembe günü, sizde uygun görürseniz beraber iki araba gitmek istiyoruz" dediğinde bu seferde "saat kaçta hazır olmalıyım"diye sorduğumda "saat 7'de" dedi. 

Kim kim gideceğimizi sorduğumda cevap olarak Bütün sancak timi, Mustafa albay ve eşi cevabını aldıktan sonra konuşmayı bitirip çıktı. Kara'yı ilk defa bu kadar çok konuşurken ve tebessüm ederken görüyordum, normalde tam bir kapalı kutu olan kara şimdi beni istemesine çağırıyordu. Hayat gerçekten süprizlerle dolu.

Biraz daha dosyayı inceledikten sonra Barlas'ı arayıp Güney'i sorduğumda maalesef cevap cevabı değişmemişti 'henüz haber yok' , biraz muhabbet ettikten sonra telefonu kapatıp Mustafa albayın odasına doğru yol aldım.

Kapıda albayın postası olmadığı için kapıyı çaldım ve 'gel' komutunu duyunca içeriye girdim. Mustafa bey benim geldiğimi görünce kaşlarını çatarak "buyur kızım, umarım bir sorun yoktur" dediğinde masanın önündeki koltuklardan birine oturdum ve nerde olduğumuzu hatırlatarak "hayır yok albayım sadece sizden Üsteğmen Güney Atay hakkında bilgi almak istiyorum, yaklaşık bir buçuk aydır görevde" dediğimde Mustafa bey kaşlarını eski haline getirip hafif bir tebessümle "maalesef detaylı bir bilgi veremem ama size yaşadığını söyleyebilirim savcım" dedi.

Kafamı 'tamam' anlamında sakladıktan sonra ayağa kalktım ve "teşekkürler albayım , izninizle" dediğimde Mustafa albay "tabi savcım" dedi ve önündeki evrakla geri odaklandı. Odadan çıkıp kantinden çay alıp her zamanki bankıma oturdum ve gökyüzünü seyretmeye başladım.

Bir süre çayımı içip kafamı topladıktan sonra istemsizce aklıma dün gece olanlar geldi. Yüzümdeki değişik, aptal gülümsemeyi silip kendime geldim. Odama çıktığımda masanın üstündeki ecza poşetini görünce istemsizce kaşlarımı çattım.

Kısaca etrafı kontrol edip sandalyeye oturdum ve poşeti açarak içindeki yanık kremini çıkardım. İstemsizce yüzümde beliren tebessümü yok edip kremi bileğime sürdüm. Kremi kimin getirdiğini  tahmin edebilmek çok zor olmasa gerek...

Kremi çantama koyup dosyayı incelemeye geri döndüm.


Pamuk eller yıldıza :)

Umarım bölümü beğenirsiniz :)

Bir sonraki bölüme kadar iyi kalın hoşçakalın :)



Sayın SavcımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin