Bu hikayede geçen her şey bir kurgudur.
...
12 Kasım 2024. Gece yarısı olmuştu neredeyse saat. Şu ana kadar hastaneye gitmek için bir vaktim olmamıştı. Yeni bir göreve gitmemiz gerektiği için de meşgul olmuştum ve yarından itibaren de görevde olucaktım. Yani şimdi gitmezsen Üsteğmen'i bir süre daha göremeyecektim fakat bir anda yanına gitmem çok garip olmayacak mıydı? En azından ben mi öyle düşünüyordum, bilmiyorum.
Bir haber gelecek diye telefonum her zaman yanımda duruyordu. İçimde gereksiz bir stres bulunuyordu. En azından ben gereksiz olduğunu düşünüyordum. Onun için endişeli olmam doğru değildi benim. Beni bütün bu düşüncelerimden kurtaran telefonuma, bilinmeyen numaradan gelen aramaydı. Aramayı açtım. "Giray Bozkurt ile mi görüşüyorum?" dedi karşıdaki adam.
"Evet." İçimdeki endişe arttı çünkü bu adamı sesinden tanımıştım. Bu hastanedeki doktordu ve arkadan bağırma sesi geliyordu. O sesi duyduğumda yattığım yerden kalktım. Yanımda olan Turgay'ın bakışlarının bana döndüğünü farkettim. Bu onun sesiydi, Üsteğmen'in sesiydi ve iyi olmadığını farketmiştim. Hızla odadan çıkmak için yönelmiştim.
"Hastaneye gelmeniz gerekiyor. Asena Hanım iyi değil ve kendisini tutamıyoruz." dedi. Ben o sırada çoktan yatakhane binasından çıkmıştım.
"Tamam, başka birisine haber vermeyin. Ben hemen geliyorum." dedim ve telefonu kapattım. Hızla askeriyenin çıkışına koştum ve arabaya binip gaza yüklendim. Hastaneye varmam sadece birkaç dakikamı almıştı. Basamakları ikişer ikişer çıktım ve Üsteğmen'in odasının önüne geldim.
Odanın önünde konuştuğum doktorla ve başka hemşirelerle karşılaştım. Korkudan içeriye giremiyorlardı. Beni gördükleri gibi geriye çekilmişlerdi. Hızlı bir refleks ile odanın içerisine girdim. Girdiğimde insanların korkutuğu şeyin Üsteğmen'in kendime zarar vermesi olduğunu farkettim. Eşyaları kırıp dökmüştü. Sol elinde ufak tefek kesikler varken, sağ elinden kanlar akıyordu.
Bana koyan kanında uyuşturucu olması değildi, kendisine verdiği zarardı, kendisini parçalayarak ağlamasıydı. Ona yaklaştığım gibi kendimi korumaya almam gerekmişti çünkü üzerime eline ne geçerse fırlatmıştı. Onun için odasına giremiyorlardı. Aynı kelimeleri sayıklayıp duruyorlardı.
"Beni ciddiye almıyorlar. Ben küçük çocuk değilim. Ben çocuk değilim. Neyini anlamıyorsunuz!" diyerek bağırdı ve bu dediklerini defalarca tekrar edip durdu. "Nefret ediyorum! Hepinizden nefret ediyorum!" Gözleri benimle kesişti. Bakışları değişti fakat sözleri değişmedi. "Senden nefret ediyorum! Senden nefret ediyorum Yüzbaşı!" dedikleri umurumda değildi çünkü ne olursa olsun Yüzbaşı olarak hitap ediyordu. Yerinde olmayan sadece aklıydı. Ona bir adım daha yaklaştım. Her an birşeyler yapabileceği için hızlı hareket edemiyordum.
"Yaklaşma bana! Uzak dur benden! Dokunma bana! Korkuyorum uzak dur benden!" Ondan korkuyorum kelimesini duymak, bana garip hissettiriyordu. Korktuğu ben miydim? "Yaklaşma bana!" dedi birkez daha. O zaman ona biraz daha yaklaştım. "Yaklaşma bana!" diye bağırdı bu sefer son gücüyle.
Ona en azından yaklaşabilmiş olduğum için boş bir anını beklemeye başladım. Kimse ona yaklaşmadığı sürece bir yere gidemiyordu.
Tek korkutuğum, etraftaki malzeme kırıklarını alıp kendisine zarar vermesiydi.
Zaten bir kere vurmuştu, bir sefer daha vursa bir şey olmazdı bana. Doktorlar ve hemşireler öylece beklediğim için bir süre ne yaptığımı anlamamışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASKER'İM
Teen FictionOnlar Fetih Tim'iydi ve artık bende bu tim'in içerisindeydim. Bu, öylesine toplanmış bir tim değildi. Gözlerimi açtığımda bir tekme daha yedim karnıma. Daha sonra bir tekme daha. Kan gelmeye başladı ağzımdan. Fetih Tim'inin bulunduğu odanın ortasına...