Nerede olduğumu unutmuştum ve ben o geniş odamda uyanmayı bekliyordum. Uyandığımda o küçük evdeydim.
Doratti bana fazlaca yardım etti, ben de küçük bir şey yapayım diye kahvaltıyı hazırlamaya karar verdim.
Masayı donattım. Ben sıkıcı bir insan değildim. Yemek yapmasını çok iyi bilirdim. Ama böyle sınırlı koşullarda hiç denememiştim.
Keki fırına verecektim. Fırını açtığımda karşıma simsiyah bir fare çıktı. Öyle korkmuştum ki sanırım kız gibi çığlık atmıştım.
Doratti hemen yanıma geldi.
"Neler oluyor Jeremy?"
Ben sakinliğimi koruyamadım. Tepiniyordum.
"Fare! Fare!"
"Nerede?" gayet sakindi.
"En son fırının orada gördüm. Bul ve onu öldür, çok korkuyorum."
Eline tahta küreği aldı. Savaşçı kadınlar gibiydi. Cesur ve kıvrak zekalıydı. Ona hayran kalmıştım.
Fare görünür görünmez küreği üstüne indirdi. Sonra da eliyle alıp bahçeye bıraktı. İçeri girdi ve elini yıkadı.
"Sorun çözüldü."
"Evet, teşekkürler." dedim.
"Sen pek alışkın değilsin galiba? Ben her ay karşılaşıyorum."
O haklıydı. Ben bir süt çocuğuydum. Bırak fareyi, o güzel evimizde böcek bile nadiren görmüştüm.
"Hayatın zorluklarını öğrenmiş gibisin. Onlara uyum sağlamışsın. Kendi ayakların üzerindesin."
Kahverengi saçlarına hayranlıkla bakakalmıştım.
Onda beni böyle hissettiren ne vardı?
***
Yapacak hiçbir şeyim yoktu. Bu firar hayatı sıkıcı bile gelmeye başlamıştı. Özgürlük sadece olgun olduğun zaman güzelmiş. O gün bunu anladım.
Doratti'ye sormaya karar verdim.
"Ben ne yapacağım? Bütün gün evde böyle bekleyecek miyim?"
"Mesela, iş bulabilirsin."
"Teşekkür ederim, bu harika bir fikir!"
İstemsizce boynuna atladım. 2 saniye sürmeden ayrıldım. Utanmıştım.
"Şey, ben, afedersin." sırıttım.
O da sırıttı.
"Özür dileme, sarılmayı severim. Bu kadar severken sarılacak birinin olmaması üzücü."
Gülümsedim ve çıktım.
***
Şehrin her yerini gezdim. Gözüm dükkan camlarında "Eleman Aranıyor" yazısı aradı hep.
En sonunda bir yer buldum. Rico Burger... Hemen girdim ve konuştum. İşe pazartesi başlayabileceğimi söylediler.
Dükkandan sevinçli sevinçli çıktım ama bir sorunum vardı. Doratti'nin evine giden yolu bilmiyordum. Saat akşam sekizdi ve etraf kalabalık değildi. Adres sorsam, ne caddesini ne de sokağını biliyordum.
***
Kaldırımın kenarına oturup nereden geldiğimi düşünmeye başladım. Bir taksi durdu.
Camı yavaşça açıldı. İçinden tanıdık bir ses "Atla!" dedi.
Camdan kafamı uzattığımda arka koltuktaki Doratti'yi gördüm. Bir kez daha hayatımı kurtarmıştı. Ondan başka kimsem de yoktu.
Ama o rozete dua ediyorum, iyiki göğüsümdeymiş.
***
"Beni nasıl buldun?" taksi eve doğru gidiyordu.
"Zor olmadı. Parfümünün kokusu 2 kilometre öteden alınıyor."
"Ciddiyim."
"Ben de."
Eve geldiğimizde yine o yatağı hazırladı ve ben yine onun üzerinde uykuya daldım. Güvenebileceğim bir insanın hazırladığı yatak kesinlikle en rahat olanıydı.
Hâlâ şüphelerim vardı. Güvenimi boşa çıkarmazdı değil mi? Artan güvenim aşka bile dönüşebilirdi. Ama genelde bu işlerle uğraşmıyordum.
***
Sabah olduğunda mutfaktan kokular geliyordu. Nefis yemek kokuları... Kokuyu takip ettim ve mutfağa vardım. Doratti masayı en az benim kadar iyi donatmıştı.
Beni fark etti.
"Haydi gel. Otur da kahvaltı yapalım."
Kapının eşiğindeydim hâlâ.
"Bütün bunları ne için yapıyorsun, çıkarın ne olacak?"
"Çıkarım falan olmayacak. Ben yardım etmeyi ve yalnız kız olmamayı seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ailenin Uyumsuz Ferti #Wattys2015
Teen FictionSadece 15 yaşındaydım ve aklım havadaydı. Zengin bir ailedeki tek görgüsüz, sorumluluk sahibi olmayan bireydim. Notlarım da kötüydü fakat bu benim suçum değildi. Çünkü disleksiydim. İşler kızıştı ve ailem tavırlarımın düzelmesi için beni askeri oku...