Yaralar, Yarınlar ve Ya Sonralar Part 3

6.3K 219 87
                                    

Yazılmamış Hikayelerin şahsi tarihindeki en uzun bölüm ile sizlerleyim çünkü bu evren benim çenemi düşürüyor.

Bununla birlikte hep söylediğim gibi yorumlarınız benim için son derece kıymetli. O yüzden sizden bölüm için düşündüklerinizi ve favori cümlenizi benimle paylaşmanız. 

İyi okumalar dilerim. 

...........................................................................



Alaz daha önce aklının çalışmayı bütünüyle bıraktığını hiç hatırlamıyordu. Ölümle burun buruna olduğu tüm o anlarda, öfke gözünü bürüdüğünde ve hatta kanında uyuşturucu ve alkol birlikte gezinirken bile. Ancak tam da şu anda bir uğultu vardı yalnızca, bakışları bulanıktı ve elleri hafifçe titriyordu. Hiç tanımadığı bir kadın ve onunu babası olduğunu söyleyen bir adam evinin salonunda, karşılarındaki üçlü koltukta, ellerinde Alaz'ın kendisini bildi bileli sahip olduğu ahşap oyuncağı sıkıca tutarak biz senin aileniz diyordu. İşin aslı tüm bunlara kendisininkine benzer bir dehşet ile şahit olan Asi olmasa bunun bir halüsinasyon olduğunu düşünürdü.

"Bakın." dedi, boşalmış zihninin derinliklerinden doğru kelimeleri bulmaya çalışarak. "Neden bahsettiğinizi anlamıyordum ancak bir yanlışınız var. Birileri sizi kafaya almış."

"Bak evladım." dedi, dedesi olduğun iddia eden adam yine de kızından daha temkinli ve soğuk kanlıydı. Ya kızı kadar çok umutlanıp zarar görmek istemiyor ya da Alaz gibi birinin yıllardır kayıp olan torunu çıkmasına o kadar da meraklı değildi. "Böyle damdan düşer gibi garip olduğunun bende farkındayım ancak Neslihan haklı sen benim kayıp torunum olabilirsin."

Derin bir nefes aldı Alaz, birisi bu ikiliyi çok fena kafaya almıştı ancak bunu kim niye yapıyordu ve bu insanlar nasıl bunu anlayamıyordu ona şaşırıyordu.

"Bak bey baba." dedi biraz da lakayt bir tavırla. "Anlıyorum, geçmiş olsun torununu kaybetmişsiniz, acınız da büyük eyvallah ama bu dünyada kaybolan çocuklardan isim Alaz olan sadece ben değilim ya."

Asi mutfağa kadar gelen seslerden kaçınmak istiyordu esasında. Çok özel, asla şahit olmaması gereken bir anın içindeydi. Bu anı görmemeliydi, bu anı duymamalıydı, bu an yaşanırken bu kapının önünden bile geçmemeliydi. Mutfağa dahi kendisini zar zor atabilmişti.

"Elinde Çağla yazan bu ahşap bebekle kaybolan kaç tane Alaz olabilir?" diye sordu Asi'ye kadar ulaşan kırgın bir sesle kadın. Asi, kadının dün gece Alaz ismini duyunca neden o kadar sarsıldığını şimdi anlıyordu. Kadının kaybolan çocuğunun adı da Alaz'dı. Belki de Alaz gerçekten de o çocuktu.

Ufak bir gülüş yerleşti Alaz'ın dudaklarına, alaycı ve biraz da küçümser tondaydı. Bu insanlar ona ne anlatıyorlardı sahi? Hem bir çocuğa sahip bile çıkamamışlar, hem ellerindeki bu kadar imkana rağmen senelerce o çocuğu bulamamışlardı, hem de şimdi gelmiş karşısında normal bir olaydan bahseder gibi rahatça anlatıyorlardı.

"Siz ne anlatıyorsunuz?" diye sordu, artık sinirlenmeye de başlıyordu.

"DNA testi yaptıracağız zaten." diye matah bir şeyden bahsediyormuş gibi Alaz'ı yatıştırmaya çalıştı adam ancak bunun Alaz'ı daha da tetiklediğinin farkındaydı. "Dün gece bizim hastanede tedavi olmuşsun. Bak ismin bile yoktu kayıtlarda. Kız arkadaşın terasta isminden bahsetmiş Neslihan'a, üzerine kan revanmış, Neslihan ona yedek bir şeyler götürmek için odana gittiğinde bulmuş bu bebeği." diye bir bir anlattı olay örgüsünü. "Kaydın olmayınca da kameralardan baktık, Harun'la gelmişsin ondan aldık adresini."

Yazılmamış HikayelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin