ÇİFTLERE ÖZEL BÖLÜM

En başından başla
                                    

Dile kolay 25 senedir evlilerdi, vakit geçiyordu ve Sevil bu yalnız hayatta çok yorgundu.

En sona kalan mumu da yaktı ve kırmızı rujunu sürdükten sonra saçlarına hacim verdi elleriyle. Hazırdı. Fırat, birkaç dakika içerisinde evde olacağına dair mesaj atmıştı. Büyük ihtimalle tam şu sıralarda...

Kapı zili çaldı. Fırat kapısını her zaman eşinin açmasından mutluluk duyar, anahtarı ile girmezdi. Sevil kısa eteği ile koşarak kapıya gitti, son kez elini göğsüne yasladı. "Çok iyisin, hiçbir sorun olmayacak," diye kendisine telkin etti. "Senin müthiş bir gücün ve sevgin de var. Olmadı Fırat'ı evden postalarsın."

Kapıyı açtı birden. Fırat'ın o mavi, canını vereceği gözlerini görünce de kızdı kendisine. Bu müthiş adamı nasıl postalardı evden? Bu gözlerle kendisine baktığı 25 senede tüm hayallerinden vazgeçirmemiş miydi kadını Fırat? Sevil ne de memnundu eşinden, boyundan, posundan, kaslarından... Kasları önemli bir detaydı.

"Evimin iki metre direği, demiri, kolonu, harcı!" diye bağırdı ve zıpladı kocasına doğru. Fırat eğilerek ona sarılırken keyifle çınladı. "Benim ayağına taş değmesine yüreğimin ermediği koca yiğidim! Evine geldin, hoş geldin kocacığım!"

Fırat her seferinde böyle karşılanmanın sevinciyle eşinin kokusunu içine çekti. En sevdiği kokuydu bu, yaşam sebebiydi. Bir an bile bıkmamıştı bu kokudan, bu kadından.

"Hoş buldum hanım. Nasılsın? Neşemiz bol olsun inşallah," diyerek ayakkabılarını çıkardı. Sevil'i yavaşça kucağına aldı. Zaten boyu neydi, ağırlığı neydi... Minicikti kadını. Onu kucağında taşımak Fırat için mutluluk sebebiydi.

"Çok iyiyim aşkım!" dedi Sevil de onun boynuna sarılarak. "Çok özledim seni." Dudakları birbirine karıştı, öpüşmeye başladılar. Birbirlerine olan özlemleri, arzuları, sevgileri hiç azalmıyordu. Sanki gün geçtikçe katlanarak artıyordu. Fırat karısının kalçalarını sıktı özlemle. Sevil hemen ayrıldı. Gitmesini istediği yol bu değildi. En azından bugün. Kıkırdadı. "Senin günün nasıldı? Alayda işler nasıl?"

"İyi gülüm, nasıl olsun?" İçeri girdiklerinde Fırat masadaki özeni, çabayı gördüğü gibi duraksadı. "Birileri hazırlık yapmış. Hayırdır, kraliçem? Özel günlerimize de var daha. Unutmam öyle günleri, bilirsin."

"Hayır, sevgilim. Biraz vakit geçirelim, hoş sohbet edelim dedim," dedi ve indi kocasının kucağından. "Sezin'in yanından geldim. Siz ne zaman gideceksiniz?"

Sezin'in kaçırılması, daha sonrasında hastanede kalması hepsini derinden etkilemişti. Günlerdir kocası ve silah arkadaşları çalışırken kızlar olarak onlar da Sezin'in yanında kalıyorlardı. Zordu çok. Yorulmuştu birkaç günde Sevil ve düşünmek için bol bol zamanı olmuştu.

Çocuklarını açıklayacaktı kocasına.

"Yarın gideceğiz," dedi Fırat ve masaya oturdu. "Kurt gibi açım, canım. Ne yaptın?"

"Çorba ve tavuklu mantı."

"İşte lezzet be! Eline sağlık hatun. Senin elinden zehir olsa yerim. Ölürüm yoluna," diyen Fırat karısının koyduğu tarhana çorbasını içti sıcak sıcak. Sevil de onun karşısına oturdu ama çorbasını içemedi. Nasıl söyleyeceğini düşünmeye başladı. Direkt, 'Baba oluyorsun,' dese, olmazdı. 'Mini Demir is coming kocacuğum!' dese anlamazdı.'Kaynanama söyleyelim, bir torun geliyor ona,' dese de olmazdı. Kaynanası ne alakaydı şu an?

Sevil yemek boyunca düşünceli kaldı. Bir kerede söyleyip kurtulmalıydı.

"Fırat," dedi mantısını bitirmiş, geriye yaslanmış olan kocasına. "Sana bir şey söyleyeceğim."

KAZAZEDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin