Ayberk'in ısrarları üzerine gece gece dışarıya yürüyüşe çıkmıştık. Kore'de ikimiz için yaptığı aynı kombinleri orada giyemediğimiz için şimdi yapmıştık. İkimizin de üzerinde beyaz bir tişört ve bol, siyah pantolon vardı. Gece olmasına rağmen o siyah güneş gözlüklerini de tepemize takmıştık. Ayberk'im sağ olsun. Güzeldik. Fazlasıyla...
Kimsenin olmadığı caddelerde dolanırken bir pastanenin önünden geçtik. Ayberk'in kolundan çıkıp camdan içeriye baktım. Ekler bana, ben onlara bakıyordum. Gel beni ye diyordu yani!
"Ay, ne güzel görünüyorlar değil mi ya?!" diye heyecanla sordum. Ayberk, omzumun üzerinden benim gibi içeriye baktı.
"Çok mu seviyorsun ekleri?" diye sordu.
"Kurşun atar kurşun yerim!" dediğimde keyifle bir kahkaha attı.
"Sen kurşun yemeden önce ekler ye o zaman." deyip cama ayağını uzattı. Gözlerim açıldı. Havadayken ayağını tuttum ve tek ayak üstünde kaldı çocuk.
"Ne yapıyorsun sen?!"
Umursamaz bir şekilde "İçeriye girmemizin tek yolu bu güzelim." dediğinde gözlerim açıldı.
"Saçmalama Ayberk. İnsanların ekmek teknesine zarar vermeyelim."
"Eee sizin dükkana gidelim, yap orada." dediğinde başımı iki yana salladım.
"Annem bu saatte uyumuştur. Dükkanın anahtarı bende değil."
Dudaklarını birbirine bastırdı. Sonra hızla tuttuğum ayağına baktı. "Kızım asıl sen ne yapıyorsun?! Düşeceğim şimdi!" demesiyle deminden beri bozulmayan dengesi şimdi bozuldu. Allah'tan düşmeden önce tutup ayakta durmasına yardım ettim.
"Ee tamam o zaman. Hadi girelim."
"Ya yok! Ben yarın yaparım evde." dediğimde başını iki yana salladı.
"Benim gibi centilmen bir adama bu ters olur. Şimdi canın istedi, şimdi yiyeceksin."
Ayberk Yıldırım! Canım kardeşim!
"Yapmayalım yine de.."
Dememe kalmadan uzun bacağıyla cam kapıya sert bir şekilde tekme attı. Ve cam tuzla buz oldu. Alarm da öttü tabii ki dostum! Soru mu bu da?!
Cam tezgahın oraya hızlıca koşup koca tepsideki tüm ekleri aldı ve bana uzattı. Cebinden bir ton para çıkardı ve göz önüne koydu. Birazdan sahipleri burada olacaktı büyük ihtimalle. Korkudan kalbim küt küt atıyordu. Bir kağıt ve kalemi eline aldı. Küçük bir not yazdı. Yazdığına bakmak için yanına yaklaştım. Yazdığı şey kahkaha atmama neden oldu.
"Abi, karım hamile! Canı ekler çekti! O yüzden yaptım. Helal et! Bol kazançlar! Boş olduğum bir gün geleceğim, sohbet edelim! Hadi Allah'a emanet!" Ve kalp! Kocaman hem de! Gülmekten çatlayacaktım! Gerçekten mi?!
Elimde tuttuğum koca tepsiyi tek eliyle aldı ve diğer eliyle de benim elimi tuttu. Ve koşmaya başladık. Bu çocuk cidden deliydi!
"İnanamıyorum sana!" diye bağırdım gülerek. Koşarken arkamıza bile bakmıyorduk.
"İnan bana! Çünkü ben varım!" diye bağırdı keyifle.
Havalı adam ya! Ben düştüm. Sen düştün mü bilmem..;)
Ben gülmekten çatlarken Ayberk hemen "Yere yat kız yere!" diye gülmemle dalga geçti. Hem komiklik yapıyordu hem de gülmemle dalga geçiyordu. Cık.
"Yatarım bak!" diye bende dalgasını sürdürdüm.
"Aman deyim! Rezil etme bizi!" Koşmaya devam ediyorduk. Nefes nefese kalmıştık ama eğlencemizden ödün vermiyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM DENİZİM
Teen FictionMerhaba! Tanışalım mı? Adım, Eda Mevsim Esensoy. Herkesin kendine has bir hayat hikayesi vardır değil mi? Kimi kötü, kimi iyi bir hayat yaşar. Kimi sevmediği birinden ayrılır kimi sevdiği için vazgeçmek zorunda kalır. Kimi zengin bir hayat yaşar ki...