"Efsun kafam çarpıyor tepeye." dedi. Tabi onun boyu uzundu. "Uzat da dizine yatayım bari." dedi. Bir an söylediğini yapacak gibi oldum. Bunun için kafamı kaldırmam gerekiyordu kandıracaktı az kalsın beni. Başıyla sokuldu saçlarıma. "Korkacağım bir şey mi oldu onu söyle bari."
Tek cevap devam ettim başımı salladım yine.
Başımdan uzaklaşmadı, saçlarımdan öptü çenesini sürttüğünde ben de biraz saçlarımı sürtmek istedim ama bunun için de başımı kaldırmam gerekiyordu. Kandırmaya çalışıyordu beni. "Zena'ya uğradım, Ayşen kruvasan yapmaya gelmiş bugün. Aldım geldim, yeriz diye yemekten sonra. İyi yapmış mıyım?"
Yine başımı salladım ama bu sefer, evet anlamında.
Saçlarım bir kalemle topluydu, açıkta olan enseme bir buse kondurdu sonra kalemi usulca çekip aldı. Yıkadıktan hemen sonra toplayınca dipleri hala ıslaktı. Kokusu da hemen yayıldı etrafa. Fetih sıkı bağladığımı bildiğinden diplerine masaj yapa yapa saç buklelerimi düzeltti. Sık aldığı nefesleri hissedebiliyordum.
"Bugün akşama kadar bana attığın şarkıyı dinledim. Yolda gelirken bile."
Sabah o evden çıktıktan sonra baştaki o ıslık kısmından dolayı özellikle, Fetih'e attığım bir şarkı vardı. Sözleri de elbet anlamlıydı ama Fetih nasıl ıslıkla eve giriyorsa şarkıcı da şarkısına ıslıkla giriyordu.
Bir de tabi bu şarkıcı bizim için özeldi biraz. Özellikle Kor şarkısını çok severdik. Vazgeçmişsin benden dediğinde hayır vazgeçemedim derdim hâlâ.
Şarkının girişindeki ıslığı çaldı kulağıma çok yakın bir yerde. Göz yaşlarım aksa da gülümsedim.
"Ben bir ayyaşım, sekiz çizer ayaklarım.
Özlemişim sarhoşluğunu bu semtin sokaklarının."
"Fetiiih!"
"Gecenin biri, aptalının biri
Kalbinin dışında bekliyor içeri girmeyi."
Şiir gibi okumuyordu bunu, sabah attığımdan beri dinlediği şarkıyı ritmiyle kısık sesle söylüyordu. Dayanamadım başımı kaldırdım. Evet kandırdı beni. O yüzümü görmeden kollarımı boynuna sarıp yüzümü sinesine gömdüm. Belimden yakaladı beni hemen, dikkatlice kaldırdı ve kucağına doğru çekti kendime çekerek küçülttüğüm bedenimi. Başımı omzuna bıraktım sessizce saçlarımı okşamaya başladı. Sanki tüm derdi beni kucaklamaktı.
Urfa'daki ofiste rujumu parmağıma sürüp bir masanın alt kısmına parmak izimi basmıştım. O masa Fetih'le ilk yakınlaştığımız masaydı. O masa bizim için özel bir masaydı. O masa Fetih'in mahrem masasıydı ve bir gün nereye giderse gitsin masasını da yanında götüreceğini söylemişti.
Biz şimdi o masanın altındaydık. Ben de kırmızı ruj izime bakıyordum.
O masa benim çalışma masamdı.
"Bir şeylerin yolunda gitmediğini mi düşünüyorsun?" diye sordu saçlarımı okşarken. Fetih kadınların ruhundan anlıyor demek istemezdim. Fetih Efsun'un ruhundan anlıyor derdim. Bu zaten çok uzun zamandır fark ettiğim bir şeydi ama aynı Fetih öğrencinin de halinden anlıyordu.
Anlamıştı.
Başımı salladım. "Yapamayacağım, yetişmeyecek hiçbir şey. Her şey için çok geç kaldım." dedim ve bunları söyledikçe her şey daha çok tetiklendi. Hıçkırır gibi nefes aldım sesli bir halde. Ama sadece aldım, geri vermedim çünkü ağlamaya başladım.
Hiig diye garip bir ses çıkarıyordum, gözyaşlarım akıyordu ve konuşmaya çalışıyordum. "Anlamıyorum. Her şeyi unutmuşum." o ses yine çıktı ağzımdan. "Yapamayacağım. Tıp fakültesini baştan okumam lazım benim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERÇEYİ ÖLDÜRMEK
General FictionEfsun Zorlu; atandığı Urfa'da mecburi hizmetini yapan tıp fakültesinden yeni mezun, çiçeği burnunda bir hekimdir. Daha mesleğinin ilk günlerinde, henüz on sekizine yeni girmiş bir hastanın intihar vakasıyla karşı karşıya kalır. Hastasının vücuduna b...
LXIV- eşsiz kıpırtılar
En başından başla