"Gönlünü alacağım bir şekilde. Ağrın sızın ne durumda?" Diye sordum.

"Turp gibiyim Kuzey. Vildan teyzeyi ikna edebilsem de evde dinlensem daha iyi olacağım. Sıkıldım burada yatmaktan"

"O biraz zor kardeşim annem ikna olmaz. Akkız anneannemler burada olsaydı belki o zaman izin verirdi çünkü iyi bakılman lazım"

"İyi ki onlara haber vermedin. Dedem ve anneannem zaten annemin yaptıkları yüzünden utançlarından uzaklaştılar Mardin'den. Hiçbir suçları yokken kızlarının yediği haltlardan onlar utanıyor. Hem de yıllarını ülkesine hizmet etmeye adamış emekli bir albay. Bu arada babamdan haberdar oluyorsun değil mi?" Diye sordu Poyraz. Ellerimi dizlerime yaslayarak önce kapıya kısa bir bakış attım. Tekrar Poyraz'a baktım ve devam ettim.

"Evet, seninle kararlaştırdığımız eve götürdüm. Buradaki bir aşiret ağasıyla anlaşmış ve annenin yanına hapishaneye bir mahkum sokturmaya çalışmış. Amacı, o kadının annene hapishaneyi dar etmesini sağlamak ve annenin ondan sakladığı bir şeyler varsa öğrenmekmiş. Aşiret ağası devlete yakın bir adam olduğu için durumu albaya anlatmış. Şimdilik baban kafasını toplasın ve yanlış bir şey yapmasın diye eve yerleştirdim. Kapısında da korumalar var, onu endişe etme kardeşim."

"Sağol Kuzey. Bu işlerden çok sıkıldım. Tek isteğim kardeşlerimle mutlu mesut yaşayıp gitmek. Gökçen'in bu zamana kadar yaşadığı kötü anıları silip, birlikte yeni ve mutlu anılar biriktirmek. Bir de Alparslan var. Onun kuzenim olduğunu sandığım zamanlarda bile her zaman kalbimde yeri vardı. Şimdi abim olduğunu ve Gökçen gibi onunda yalnız büyüdüğünü düşününce babamı affedemiyorum"

Elimi Poyraz'ın omzuna koyarak devam ettim.

"Sen bir an önce eskisi gibi iyileşmeye bak. Her şey düzelecek. Benim şimdi gitmem lazım. Yarın yine gelirim. Senin timin hâlâ kapıda bekliyor haberin olsun." Diyerek ayağa kalktım ve kapıya yürüyerek koridora çıktım. Poyraz'ın timi hâlâ aynı şekilde bekliyorlardı. Eksiksiz. Benim koridora çıkmamla, Burcu üsteğmen ayağa kalkıp yanıma yürümeye başladı. Ona bakmadan ilerlemeye devam ettim. Tamam askerlerimden biriydi ama kaç gündür sürekli bir şey sorma çabasını fark etmiş, yanlış bir anlam çıkartmamaya çalışarak olabildiğince soğuk karşılık vermiştim. Çoğu zaman görmezden de gelmiştim ama bu şekilde ayağa kalkıp yanıma yürümesiyle, artık hayırdır? demek istemiştim. Koridorda ondan ters yöne yürüyüp giderken 'komutanım' diyerek önümü kesti.

"Söyle asker!" Durarak sert bir tonda çıkan sesimle, Burcu üsteğmen kafasını önüne eğmişti. Poyraz ile alakalı sürekli sorduğu sorular artık canımı sıkmaya başlamıştı çünkü saçma sapan şeyler sorup duruyordu. Zaten aklım Gökçen'deydi. Bir an önce eve gidip üstümü başımı düzeltip sevgilimin gönlünü almaya çalışmam gerekiyordu.

"Komutanım karargaha gidiyorsanız beni de bırakır mısınız diye soracaktım" diyen kadına daha da sinirlendim.

"Neden!"

Sorduğum soruyu beklemiyormuş gibi bakınca, daha da sinirlerim bozuldu. Bu yüzü ben mi vermiştim? İlk başlarda bilmediği şeyleri öğrenmeye çalışan azimli bir asker olarak düşündüğüm bu askere, şu an apayrı düşüncelerle dolmaya ve rahatsız olmaya başlamıştım.

Burcu üsteğmen cevap vermeyince, yanından geçip uzaklaştım. Zaten kafam iyice kazan olmuştu. Hastanenin dışına çıkınca, telefonumu çıkartıp Gökçen'i aradım ama meşgule atınca, sıkıntıyla omuzlarıma düşürüp arabama bindim.

Eve geldiğimde direkt odama çıkarak, saç ve sakallarımı tıraş ettim ve uzun bir banyoya girdim. Siyah kot pantolon ve yeşil tişört giyerek evden çıkmaya hazırlandım. Artık havalar iyice ısınmaya başlamıştı.

 TOPRAK (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin