On Dört

3.4K 372 257
                                    

"İyi akşamlar." dedi Albay bize iyice yaklaşarak. Elleri montunun cebindeydi ve gözleri kenetli ellerimize sabitlenmişti.

"İyi akşamlar komutanım." dedi Sancar tekdüze bir sesle.

"Bir programınız olduğunu duydum." dediğinde kaşlarım çatıldı. Sancar, karşısındaki komutanı olduğu için muhtemelen doğru bir cevap verip ona herhangi bir soru yöneltmeyecekti. Bu yüzden araya girme gereği duydum.

"Kimden?" dedim hesap sorar gibi.

"Arkadaşların söyledi." dedi işaret parmağıyla apartmanı gösterirken.

"Tabi onlar arkadaşınsa.. Kimin neyin olduğuna yetişemiyorum."

"Yetişemiyorsunuz? Hayatımdan, bir dakikayla kaçırdığınız otobüsmüş gibi bahsetmezseniz sevirinim. Yine de ısrarcıysanız beni bir dakikayla değil yirmi bir yılla kaçırdığınızı unutmayın."

"Biraz yalnız konuşabilir miyiz?"

"Sancar'dan gizlediğim bir şey yok." dedim hızlıca. Gitmesini istemiyordum.

"Devran, bize biraz izin ver." dedi cümlemi yok sayarak. Sancar'a ithafen konuşsa da gözleri gözlerimdeydi.

"Burası karargâh değil." dedim gözlerimi, inatla bana bakan gözlerinden ayırmadan.

"Sivil de olsa elini tuttuğun adam benim askerim ve emirlerime uymak zorunda."

Gözlerimin dolmasına izin vermemiştim ama kendimi biraz olsun sıkmasam çoktan beni ele verirlerdi biliyordum. Nefesimi kontrol ederek öfkeyle atan kalbimi de dizginlediğimde Sancar'ın elimi tutan eli çoktan gevşemişti. Emre itaat edecekti biliyordum ve bu konuda onu asla yargılamıyordum.

Aramızda bir sorun olmak istemediğini de biliyordum. Bu yüzden direnmiyordu ona. Yoksa mutlaka bir yolunu bulur, bir şey söyler kalırdı yanımda.

"Ne zaman vazgeçeceksin?" diye sordum dişlerimi sıkarak. Anlam verememiş gibi baktı yüzüme.

"Gücünü kullanıp bütün gücümü çekip almaya çalışmaktan ne zaman vazgeçeceksin? Ne zaman bana fikrimi soracaksın mesela? Düşüncelerim, isteklerim ne zaman önemli olacak senin için? Kimsin ya sen?" dedim alçak tutmaya çalıştığım öfkeli sesimle.

"Lâra.." dedi Sancar, beni geri çekerek. Siz'den sen'e sert bir geçiş olmuştu farkındaydım ama kimse bu kadının bunu hak etmediğini söyleyemezdi.

"Hayat kocaman bir askeriye senin için değil mi? Hayatındaki zavallı insanlar da emir erlerin gözünde! Sen gel dersin gelirler, git dersin giderler. Çocuğunu başından atmak mı istersin? Bir mahkemeye bakar! Sonra canın sıkılır, yıllar sonra çıkıp gelirsin. Yine gel dediğinde gelsin, git dediğinde gitsin istersin bütün bencilliğin ve kibrinle! Karşındaki ne yaşamış neleri yaşayamamış umurunda olmaz!"

Sancar araya gireceği anda Albay elini kaldırıp onu durdurma gereği duydu.

"Bırak döksün içinde ne varsa." dedi yine emir verir gibi.

"Sana olan nefretim böyle iki cümleyle dökülüp biter mi sanıyorsun!"

"Nefretin?"

"Ne bekliyordun? Çocuğunu evlatlık vermek için çabalayan bir insana karşı beslemem gereken duygu ne söyle bana? Benim çocukluğumun en güzel yarısı toprağın altında, kalan yarısıysa yerle yeksan. Neden? Kimin yüzünden?"

"Her zaman umurumdaydın Lâra. Ben hep senin yanındaydım."

"Hangi yanımda? Ben büyürken sen benim hangi yanımdaydın Albay? Ben 'anne' diye teyzemin gözlerinde ufacık bir evlat sevgisi aranırken, anne şefkatinin kırıntılarına muhtaç hissederken hangi yanımdaydın sen benim? Sana en çok ihtiyaç duyduğum zaman neredeydin?"

YakamozlaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin