Dehşetle eşime baktım ama o sakin görünüyordu. "Sakin ol meleğim, biz avları değiliz." Güldü. "Uzaktalar ama buraya yaklaşıyor gibi görünüyorlar. Göl derin, aşağısı yuvaları olabilir. Rahatsızlık vermeden gitsek iyi olur."

"Burası bir siren yuvası mı?" Dedim ve göle yayılmış kanatlarımı yavaşça kendime çektim. "Bencede gitsek iyi olur." Bakışlarımı etrafta gezdirdim. Huzursuz hissediyordum.

Ayak bileğime değen şeyle irkilip gözlerimi kapattım. "Savaş, lütfen ayağıma değen şeyin bir balık olduğunu söyle."

Şeytan homurdandı. "Sarı gözleri olan ve yarısı insana benzeyen büyük bir balık olduğunuda söylememi ister misin?"

"Hayır, orası kalabilir sevgilim." Sinirle güldüm. "Neden her göle girdiğimde böyle oluyor" diye yakındım ama sözüm yarıda kesildi. Ağzıma dolan su yüzünden susmak zorunda kaldım.

Sudan nefret ediyorum diye çığlık atmama ramak kalmıştı!

Sirenin ayak bileğime dolanan elinden kurtulmak için suyu tekmeledim. Pençelerini derime geçirmişti, göremesem bile bacağımı kanattığına emindim. Ben daha derinlere çekilirken bir el kolumdan tuttu ve beni yüzeye çekmek için çabaladı, bu Savaş'tı. Siyah kanatlarını suyun altında hızla çırpıyordu, gökyüzündeki dolunay etrafı azda olsa aydınlatıyordu ama göl çok derindi, aşağıda bir sürü sarı gözden başka hiçbir şey göremiyordum.

Siren pençelerini ayak bileğime daha çok geçirdiğinde inledim. Benimle dertleri neydi bu yaratıkların?! Her önüne gelen saldırıyordu!

Kurtarmayacağım hiç kimseyi şimdi! Hak etmiyor bu nankör yaratıklar!

Oturup bir köşede küstüm diye ağla birde istiyorsan Dolunay...

İç sesim beni daha çok sinirlendirdi. Yaralı olmayan bacağımla sirene öyle sert vurdum ki bileğimi bıraktı. Tırnaklarını çektiğinde yaram daha çok acıdı, dişlerimi sıktım. Şeytan beni kolayca yukarı çekebilmişti ama aşağıdan daha fazlası geliyordu.

Savaş belimden tutup beni su yüzeyine çıkardı ve gölün üzerindeki bir kayalığa bıraktı. Öksürerek yuttuğum suyu çıkardım. "Peki şimdi av olmadığımıza emin misin şeytan?"

Savaş homurdanıp kayanın yan tarafına tutundu. Elinde kılıcı vardı. "Burada bekle." Dedi ve ani bir hızla suyun altına çekildi. Sirenler onu götürüyordu!

"Savaş!" Diye bağırdım göle doğru. Elbette burada beklemeyecektim, ne sanıyordu? Burada keyif çatıp eşimi sirenlere yem edeceğimi mi?

Hışımla ayağa kalktım ve doğaya seslendim. O beni dinlerdi...

Birkaç saniye sonra gözlerimi açtım ve gölde etrafa ışık saçarak yüzen balıklara baktım. Işık balıklarıydılar. "Yolumu aydınlatın." Diye emir verdim onlara. Sonrada yaralı bacağıma çok yüklenmeden göle girdim. Kanatlarımı kullanarak daha hızlı yüzebiliyordum. Işık saçan balıkların biriyle göz göze geldiğimde nefesimi tuttum. Orman Ruhu...

Kaşlarım çatıldı ama önüme döndüm. Ellerimi kullanarak daha derine yüzdüm. Bacağımdan yayılan kana vahşi deniz canlılarının gelmesini istemiyordum ama yapacak bir şeyim yoktu. Yanımda Orman Ruhunun olmasına güveniyordum.

Savaş'ı hissettiğimde durup etrafa baktım. Görüş alanım net değildi ve nefesim daha fazla dayanamayacaktı. Ben dayanamıyorsam eşimin ne halde olduğunu düşünmek bile istemiyordum.

Yumruklarımı sıktım ve gözlerimi kıstım. Sonra ise onları gördüm. Burada bir krallık kuruluydu. Aşağısı aydınlıktı, saraya benzeyen yapının içinde bir sürü siren dolaşıyordu. Burası onların yuvasıydı.

Dolunayın AltındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin