2.BÖLÜM

96.1K 6.1K 4.2K
                                    

Medya: Ufuk Yıldırım - Yaradana Yalvartma

Hastaneden ayrıldıktan sonra sokaklar da kaç saat dolaştım bilmiyordum. Çantam da üç kuruş param, tonlarca derdim vardı. Tek başına ayakta kalmak öyle zordu ki... Ne yapacağımı, hayatımı nasıl düzene sokacağımı bilmiyordum.

Otobüsten inip eve doğru yürürken yolumun üzerindeki bir markete girip bir paket burgu makarna aldım. Stres mideme vurmuştu, midem bulanıyordu. Yoğurtlu bir makarna bana iyi gelebilirdi. Eve geldiğimde Güneş'in evde olmadığını fark ettim. Makarna paketini mutfağa bıraktıktan sonra ocağa su koyup odama geçerken, kendimi oldukça yorgun hissediyordum.

Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp dolaptan aldığım eşofman ve tişörtü giyerken bugün yaşadığım olayları düşünmeye başladım. Neydi o yaşadıklarım? Sen git adamın odasını gasp et, yetmezmiş gibi bir de kaşını yar. Adamın yüzünün aldığı şekil aklıma gelince sinirle güldüm. Yani tamam, yaptıklarım hiç hoş şeyler değildi ama düşününce komik gelmişti. Peki o canavarın beni deney faresi olarak kullanmak istemesine ne demeli? Evet, bunu dile getirmemiş olabilirdi ama o bakışların başka bir açıklaması olamazdı.

Kıyafetlerimi değiştirdikten sonra mutfağa geçip kaynayan suya makarna paketinin yarısını boşalttım. Acaba diğer yarısını da pişirip Güneş'e mi ayırsam, diye düşünürken bugün o hastanede telefonumdan gelen eşek sesi aklıma geldi. "Zıkkım yesin!" Bana yaptığı bu eşek şakasının hesabını soracaktım ondan. Ya insan kuş sesi falan ayarlardı, eşek sesi ne? Anırma sesleri aklıma geldikçe sinirden çıldıracak gibi oluyordum.

Yarım kalan makarna paketini bir paket lastiği yardımıyla sarıp dolaba kaldırdım. Makarnalar haşlanırken sandalyeye oturup elime telefonumu aldım. Şu hastaneyi merak ettiğim için internetten araştırmak istiyordum. Neydi adı? Ah evet. Uzun, İngilizce bir adı vardı. Keşke telefonumla fotoğrafını çekmiş olsaydım. Her neyse. Nasıl olsa bir daha o hastaneyle bir işim olmayacaktı.

Kaynayan makarnaların suyunu süzüp biraz soğumasını bekledikten sonra yoğurdun içine kattım. Üzerine salçalı sos yapmaya üşendiğim için makarnaları bir tabağa koyarak salona doğru yöneldim. Yorgunluktan bitkin düşen bedenimi koltuğa bıraktıktan sonra kumandanın düğmesine bastım. Televizyon izleyerek makarna yemek kafamdakileri dağıtabilirdi. Makarnadan henüz bir kaşık bile alamamıştım ki, kapıdan gelen seslerle yerimde doğruldum. Güneş, yanında oldukça esmer bir çocukla içeri girdi. Bu kız ben evde yokken eve erkek mi atıyordu?

Beni görmeyi beklemediklerinden ikisi de afallamış halde bana bakıyordu. Güneş, "Şeker senin işte olman gerekmiyor muydu?" dedi memnuniyetsizce. Tabii, ben işte olsaydım oğlanla burada rahat rahat fingirdeyecekti değil mi?

"Sana da merhaba Güneş," dedim imalı bir tonla.

"Merhaba da, hayırdır sen yine işten mi kovuldun?" dedi sırıtarak. Söylediği şeye biraz bozulmuştum ama haklıydı. Sürekli girdiğim işlerden kovuluyordum. Ayağa kalkıp Güneş'e cevap vermeden odama doğru gidecekken esmer çocuk elimdeki makarna tabağını kaptı.

"Yoğurtlu makarnaya bayılırım," diyerek benim kaşığımla, benim makarnamı yemeye başladı hayvan herif. Resmen Güneş'in sevgilisine makarna hazırlamıştım. Kara oğlana tiksinti dolu bir bakış attıktan sonra odama doğru yürümeye başladım. Şu an hiç kimseyle uğraşacak halde değildim. 

Güneş'e içimden küfürler ederek odama geçip yatağıma uzandım. Telefondan iş ilanlarının olduğu bir siteye girerek kendime uygun bir iş aramaya başladım. Bir an önce iş bulsam iyi olacaktı çünkü kiranın günü yaklaşıyordu. Üstelik daha geçen ay Güneş'ten aldığım borç parayı bu ay ödeyeceğime söz vermiştim. Tarih tekerrürden ibarettir, demişler, bu benim kaderimdi. Bu hastalık yüzünden sanırım hayatım boyunca hep iş arayacaktım.

FÜGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin