Merhaba!
Keyifli okumalar diliyorum.
Yarın yeni gölümde görüşmek üzere♥️♥️♥️
BÖLÜM 50: "YEŞİL"
"Bu bir yıkımdı, bu bir sondu. Ve onlar bu sona el ele yürüyerek bir yıkım getirmeye karar verenlerdi."
Kadının zarif ancak etkili dokunuşları omuzlarında gezinirken sessizliğini koruyordu. İçinde olduğu görkemli odanın şöminesi yanıyordu. Odunların minik çıtırtısı sessizliğin krallığına karşı harcanan küçük piyonlar gibi savaşıyordu. Odanın ışıkları gür değildi, ışıktan zaten hoşlanmadığından loş ortamlar her daim tercihiydi.
Önünde uzanan on iki kişilik yemek masasında yemek yiyen tek kişiydi ve tabağının sadece yarısını yedikten sonra keyifsizce devam etmedi. Burada, Roma'nın büyük ormanlarındaki topraklarında, sözde düzeni sağlamak için atanmışken canını sıkan çok şey vardı. Vera'dan uzak kalmak ona verilecek en büyük cezaydı ve bu cezayı neden aldığını bile bilmiyordu.
Kadının elleri biraz daha aşağı kayarak yeşil gömleğinin üzerindeki göğüs kaslarını okşarcasına, cesurca dolandı ve yeniden omuzlarına, ağrıyan ensesine çıktı. Ensesindeki köklü ağrı son derece rahatsız ediciydi ki teklif uşaklardan birisinden geldi, masaj yapmak istemişti. Büyü yapmaya çalışarak ağrıyı yok etmek isterken daha da arttıran vezir, itiraz etmemişti ancak kadın belli ki durumu biraz yanlış anlıyordu. Hatta oldukça yanlış anlıyordu.
"Bu kadarı yeterli," dedi kadehine uzandığında. Burada pek oynadığı adamın üzerine düşmüyordu. Çok kişi yoktu ki olanlar da zaten ondan korkuyordu. Roma, her ne kadar kafa dinlemek ve zihnini rahatlatmak için çok iyi bir yer olsa da lanet olası moruk kral onu buraya tam iki yıllığına atmıştı. Her gününe lanet edeceği iki yıl!
"Başka bir şeye ihtiyacınız var mı efendim?" dedi kadın cilveli bir şekilde ellerini onun sırtına dolaştırırken.
"Yok." Sesi su götürmez bir netlik taşıyordu. "Çıkabilirsin." Kadın geri çekilerek onun önüne dolandı ve eğilerek ki üzerindeki V yakalı kazağın cömert dekoltesini sergileyerek, onu selamladı arkasını dönerek salondan çıktı. Edis gözlerini devirerek önüne döndü ve kimsenin olmadığı odada yanağını yumruğuna yaslayarak kadehine baktı.
Bugün yılbaşıydı.
Kim bilir krallıkta ya da karşı krallıkta ne eğlenceler dönüyordu. O burada yalnız pek de eğlenceli olduğu söylenemezdi. Kral ondan bunu neden istemiş olabilirdi ki? Ona ne istediyse vermişti, üstelik artık o kadar yaşlıydı ki Edis'in oynadığı en küçük, basit oyunları bile fark edemiyordu. Belki de, diye düşündü. Tufan bunu istemişti. Babasının düşüncelerini yönlendirmekte ustaydı.
Sıkıntıyla iş geçirdi.
Yılanlar Krallığı'ndan büyük eğlenceler düzenlenirdi bugünlerde. Üç gün sürerdi yeni yıl kutlamaları ve halk doyumsuz bir eğlencenin içinde bulurdu kendini. Bildiği kadarıyla Savaşçılar da şenlikler, eğlenceler, ödüllü dövüşler düzenlenirdi. Bu şenlikler herkese açık olurdu, melezlere özellikle de.
Buraya geldiğinden beri hiç oje kullanmadığını işaret parmağını bardağın ağzında dolaştırırken fark etti. Ojeyi zaten sevmiyordu ama oynadığı rolün renkleri buydu. Sağa sola akan, o konudan bir diğerine atlayan düşünceleri sonunda saplanacak en can olucu noktayı buldular.
Kayra.
Şenlik düşüncesi hemen onun adını çağrıştırmıştı. Hoş, son zamanlarda onun adını çağrıştırmayan bir şey yoktu. Güz Şenlikleri düzenleniyordu, Kayra sarhoş ve mutsuzdu. Evet, ilk öpüşmeleri böyle olmuştu. Onun tadını aldığı, öpücüğüyle büyülendiği o günü her bir zerresiyle hatırlıyordu. Kayra... Bu isim kadehi başına dikmesi için yeterli olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILANLAR & SAVAŞÇILAR °VERA°
Fantasy"Bu dünyada kanın da, acının da, savaşın da sonu yoktu." Gece, dedesinin ölümü üzerine annesinin doğup büyüdüğü Vera şehrine gider ve orada annesi ile bir hayat kurmak için çabalarken şehrin sırları karanlıklardan çıkmaya başlar. Bu sırlar onun gerç...