22. Bölüm

20.8K 1.4K 602
                                    


Hayatımda hiçbir şey yolunda gitmiyor. Hatta yaşadığım en zor süreç. Buralarla ilgilenememin sebebi budur. Ama sizler güzel yorumlarınızla buraları eksik bırakmayın.





Ruhumun sökülmüş olan ilmeklerinden firar eden her iplik şundan iki saat öncesine dek eksikliğini dokundururken kalbime, şimdi, bu adamın kollarında, nefesinde, canında kapanıyordu tüm eksiklikler. Canından sızıyor can oluyordu nefesi bağrımdaki tüm eksikliklerime ve ben onunlayken tüm eksikliklerin ötesindeydim. Vardım. Onun var olmuş benliğine dokunmuş olan benliğimin eti cayır cayır alevlerle talazlanıyordu. Ruhum bedenime üflendi onun nefesiyle sanki. Bu bir yoksunluk değil, bir varlıktı şu saatten sonra. Güzel gözleri kapalı, kirpikleri uzun uzun sıralıydı. Derin bir uyku onu çekip almıştı tüm sancılarından. Sancıları göz halkaları oluşturmuştu göz çevresinde ve uyurken onların hükmü son bulmuştu nihayet günler sonra.

Ben mi onun minderlerine geçtim, o mu benim minderlere geçti anlamak için gözlerimi yastığa diktim. Baş koyduğumuz bizzat benim yastığımdı. Kalbimin karanlık sokaklarında berduşların haykırışları, etrafa savurdukları köksüz kelimeler baş veriyordu. Korkuyu bunca zaman sonra ilk kez, evet ilk kez hissettim. Onun kollarındaydım. Onun nefesinin çarptığı ten benim tenimdi ve kolları bedenimi sımsıkı kavrıyordu. Sol bacağını kaldırıp bacaklarımın üzerine atarken kendini biraz daha yaklaştırdı bedenime. Her yanını, hissetmemem gereken her yanını hissetmemle beraber geri çekmeye çalıştım kendimi. Ben geriye gitmeye çaba harcarken şakağıma değdi ılık dudakları, kirli sakalları. Bedenim bu temasın, bu yakınlığın yanında tirtir titredi. "Isındın mı Gül Kozası?" Uyurken sorduğu bu soruyla birlikte gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Yanıma bilerek gelip yatmış olması durumu beni korkutuyordu. Belime sarılmış olan elini etimden koparıp bedeninin yan tarafına, bacağını diğerinin üzerine attım ve boynumun altından geçirdiği kolunaysa dokunmama gerek kalmadan kalktım. Yastığımı almak için uzanacağım sıra kirli sakallarla kaplanmış, huzur dolu yüzünü yastığa sürdü aranan bir bebek edasıyla.

"Yine beni bırakıp gidiyorsun Gül Kozası... Bu sefer gitme!" dedi vişne renkli dudaklar mırıldana mırıldana. "Artık gitme!" Sesine yuvalanmış ihtiyacın gebe tohumları kalbimde bir bir doğup büyüdü. Mezarlıktan dönerken Gülbeyaz ile karşılaşmamız hafızamın derinlerine sakladığım ve Sancak'ın ısrarla hatırlamamı istediği şeyi hatırlattı. Bunu kendime ayna karşısında itiraf edene dek unutmak en iyisiydi.

Yüzü öyle masum duruyordu ki, ona bakarken kalbim yalpalıyordu. Ona dokunmak için can atan parmaklarımı alnına dökülmüş kara saçlarına götürerek geriye doğru taradım, hızla etrafa göz gezdirip az önce onun bana yaptığı gibi şakağından öperek çekildim geriye apar topar. Yerde duran telefonumu alarak hızla flaşı açtım ve çardaktaki beş basamağı indim. Sabah ezanının okunmasına az zaman vardı ve eğer eve bu saatte gidersem annem tüm etlerimi çimdikleyebilirdi. Sancaklara ait olan bahçeden bizim bahçeye, yani bana kurduğumuz salıncağın olduğu bahçeye geçtiğimde elinde telefonla uyuyakalmış Ayşe'yi gördüm.

"Ayşe," dedim tepesine çöreklendiğim kızı omzundan sarsarak. "Kızım kalksana uyuyakalmışmışız."

Gözlerini açmadan sımsıkı yumup başını sağa sola salladı bir iki kez. "Anne beş dakika daha uyuyum ya... Nolur elleme."

"Kız kalk! Vallahi Allah yarattı demem yolarım saçlarını bitli!"

Aniden gözlerini açtı. "Ne var be! Gitsene kızım başımdan! Kargalar bokunu yemeden ne elleşip duruyorsun?"

"Tamam kargalar bokunu yedikten sonrada elleşirim ben. Kalkyerine zıbar!"

"Burada zıbarsam?" dedi kıçını dönerek.

Gül KOZASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin