Helikopterden sarkıtılan merdiven şeklindeki halata tutunmak pekte kolay degildi hem rüzgar, hem helikopterin esintisinden sebep. Islak vücuduna çarpan rüzgar teninin her noktasına özenle yayılıyor ve tüm tüylerinin ürpermesine sebep oluyordu. Zirvedeki kayanın üzerine çıkıp halatın orta kısmında kalan ahşap renkteki sertliğe tutunabilme ümidiyle atladı ve işte ellerindeydi artık o sert yapı. Zayıflamaya başlamış olsada bedeni eski gücünden tek zerre kaybetmemişti iki yılda. Sol elini hemen bir üstteki basamağa atarak kendini çekmeye başladı ayakları basamaklara değene dek. Helikopterin içine dolan rüzgarla beraber hararetli nefes alış verişleriyle siyahlar içinde, sırıklam halde bir halde kendini attı. Onun girmesiyle beraber kapılar kapandı sert esintinin yüzüne. Herkes pür dikkat iki sene evvel gördükleri ve neredeyse yüzünü unutmak üzere oldukları arkadaşlarına bakıyordu. Yahya içlerinde en deli dolu olan olarak ilk hamleyi yaparak, "Aslan gardaşım yuvaya döndü," diyerek kan kardeşine sarıldı. Can olmuş kan olmuşlardı birbirlerine.
"Döndüm," dedi inip kalkan göğsünden kopan nefesle. "Çok şükür."
İki koca yıl içinde bulunduğu şartlara ayak uydurmaya çalışırken kendinden birçok ödünler vermişti. Helikopter bulunduğu yerden kışlaya dönerken gözlerinin gördüklerini bir bir anlatmaya koyuldu. İçinde hem bir sevinç kanat çırpıyor, hem bilinmez bir korku yatıyordu. İki koca yılda anasını, babasını, bacısını ve gönlündeki yangının sahibesine hasretti gözleri. Kışlaya gelipte tüm planları aktardığında elindeki haritayı, isimleri ve yapılacak eylemlerden bahsetmeye koyuldu. İki yıl Fransızca konuşmanın ardından Türkçe konuşuyor olmak ne büyük bir nimetti onun için. Helikoptere kendini atmadan evvel peşindekilerin nefesini kesmiş böylelikle peşinde de iz bırakmamıştı.
"Anneni ara artık Sancak," dedi Komutanı son derece otoriter bir sesle. "Kadıncağız iki senedir sesine bile hasret kaldı."
"Arayacağım Komutanım." Tam bir asker, tam bir savaşçı ve korkusuzluğu sesinin her zerresinde tutam tutam bağlı bir adamdı.
"Hadi git yıkan, tıraşını ol, tertemiz giyin." Örgütteki en mühim isimleri vermiş, yakın zamanda sınırdan geçirilmesi planlanan silahların cinsini öğrenmiş, para kaynağının kimler olduğunuda bildirmişti.
"Sağ olun Komutanım," dedi resmiyetini bozmadan ama yıkanmaya biraz olsun insan hissetmeye ihtiyacı vardı.
İki senedir mağara oyuklarında, bayırda, çayırda yaşama şartlarının son derece kötü olduğu yerlerde yaşamaktan sıcak su ile banyo yapmayı, süngerli bir yatakta uyumayı, yastığa başını yaslamayı, ana yemeği yemeyi unutmuştu. İki koca senede unutmak istediği tek şey bir kadınken, her gece zihninin hayaleti olmuştu o kadın bilmeden. Her kıvrımı, her zerresi, her tutamı, tonunu unutamadığı sesi, varlığındaki hüzünlü ve tasvir etmekte zorlandığı ne varsa o kadınla bir bütün olmuştu. Yüzündeki kirli sarmaşıklardan, saçlarındaki iğrentili kokudan, tenini saran her pislikten kurtulur kurtulmaz yatakhanede kendini merakla bekleyen arkadaşlarının arasına girdi.
"Lan oğlum kırklandın mı? On saattir seni bekliyoruz Sancak," dedi Yahya.
"İki senede toplasan dört kere yıkandım sayılır lan. En sonuncusu helikoptere binmeden önce girdiğim dereydi sen düşün." Yumuşak yatağa oturduğunda iki senedir çektiği tüm sancıları unutmuştu. Tam bir profesyoneldi. Duygularını her zaman kontrol altında tutabiliyordu düşünceleri çehresine yansımasın diye.
"Bitlenmişsindir lan,"dedi Mehmet yüzlerini buruşturarak.
"Yahya," dedi Sancak yüzünün renginin aniden değişmesiyle. "Sendeki emanetimi versene."
"Hâlâ mı oğlum lan? E madem unutamıyorsun niye evlenmiyorsun sen bu kızla?" Yahya hem konuşuyor hem de dolabında duran emaneti arıyordu. Ufak, kadife keseyi eline geçirdiği gibi yatakta tüm yorgunluğuyla oturan arkadaşına uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül KOZASI
Non-Fiction"Demez mi anası, topallığına bakmadan benim kızıma göz koymuş diye? Der. Bu konuyu bir daha açma anne." ****** "Seni yaktım, kül ettim ruhumda; ama yine bana senin kokun geldi. Meğer ben seni küle çevirirken, ruhum iradesizce kokunu saklamış," dedi...
20. Bölüm
En başından başla