1| LEKE

37.9K 2.4K 968
                                    



Emre Fel - Merhabalar

***

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

***

Karşımdaki hınzır gülüşlü kız çocuğuna gözlerimi kısarak ufak bir sinirle baktım. Yüzü gözü kapkara olmuştu, burnundan beyaz sümükleri akmıştı ve üstü başı toz toprak içerisindeydi. Sürekli burnunu sol omzunun kumaşına silmeye çabalarken küçük yüzünü kırıştırıyordu. Bazen onun bir kız çocuğundan çok haylaz bir oğlan çocuğu olduğunu düşünüyordum. Fazla yaramazdı, oldukça açık sözlü ve biraz da saftı kız kardeşim Gülin. Asla büyüyemeyecek sanıyordum, büyüse bile mutlaka ergenliğinde dili veya hareketleri yüzünden bir temiz dayak yiyecekti.

"Ne bu halin, Gülin? Kaç kere dedim sana Celallerle oynama diye? Şu üstünün başının haline bak! Annem yine fırçalayacak seni bir güzel!" Bir yandan da kolunu hafifçe sıkıyordum. Küçük hanım sertçe burnunu çekerek kolunu acıttığıma dair ciyakladı.

"Bırak be abla!" diye bağırdı ellerimden kurtularak. "Senin gibi o eve tıkılıp akşama kadar ev işi yapamam ben!"

"Bak sen!" dedim ayağa kalkıp ellerimi belime yerleştirerek. "Ne varmış ev işinde? Ben o ev işlerini yapmasam, üzerini başını yıkamasam, yemeklerini hazırlamasam sen koşup oynayabilir miydin sokaklarda küçük hanım?"

"Sokaktan eve kaçtığın için evde kalacaksın sen. Bak gör, ben evlenip Almanyalarda en güzel evlerde yaşayacağım. Bir sürü pamuk şeker alacak bana kocam. Senin gibi kara kuru bir şey de olmayacağım, ipek gibi tenim olacak benim."

Şüphesiz ki bu küçük cadı tam da şu an benim sinirlerimi nereye kadar zorlayabileceğini tartıyor olmalıydı. Küçüklüğümde bu kadar esmer tenli olduğum için ağladığımı hatırlıyordum bana söylenen her kara kuru lafında. Gülin beni bu sözlerle çıldırtmayı çok iyi biliyordu.

"Hamur gibi etlerini ellerimle yoğurmadan çabuk eve geç Gülin!" diyerek üzerine yürümeye başladığımda aceleci adımlarla evin kapısına koşuşturdu. Onun arkasından bakarken gerçekten hiç büyümeyeceğini, büyüse bile hiçbir zaman hayatın farklı yüzlerini seçemeyeceğini daha da anladım.

Büyük bir apartmanın giriş katında, üç odalı bir evimiz vardı. Annemin babama hep söylene söylene oturduğumuz bu zemin katta günlerimin çoğu klasik bir biçimde geçerdi. Apartmanımızın yola tamamen açık bahçesinde hep çocuklar olur, çığlıkları sokak aralarından gökyüzüne yükselirdi. Dördüncü katta oturan Sezgin Hanım üç aylık tombalak bebeği Hasan'ı bu çocuk gürültüsü eşliğinde zorlukla uyuturdu. Bazen uyutamaz, balkona çıkar ve tiz sesiyle çocuklara bağırır, üzerlerine su atar ve çocuklar o yana bu yana kaçışırlardı ama on dakika sonra yine bahçede aynı gürültüyle oynamaya devam ederlerdi. Yoldan arabalar geçerdi; bazıları çok lüks, bazıları da külüstürden hallice olurdu. Lüks arabaların peşine çocuklar takılır, aşağı mahalleye kadar koşarlardı içindeki pahalı hayatların ardı sıra. Asla yakalayamazlardı. Sanki onlar o lüks arabaları yakalasalar dünyada asla yoksulluk kalmayacak gibi gelirdi bana; tüm yetimlerin başı sevgiyle okşanacak, açlar tıka basa doyacak ve dünyadaki tüm savaşlar bitecek gibi...

KIRMIZI GÜLLER ÇABUK SOLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin