34°VEZİR

14.6K 1.4K 1.4K
                                    

Merhaba!

Kayra'nın ağzından bir bölüm yazdım, aslında bunu ben de beklemiyordum ama hoşuma gitti. 

Bakalım siz de sevecek misiniz? 

Yorumlarda görüşürüz.
Keyifli okumalar...

Bölüm 34: "VEZİR"

"Dünyadaki en cezbedici şey yasaklardır."

KAYRA ASLAN:

Bazen kendimi emektar bir çiftçi gibi hissediyordum. Çatlamış ellerime, kırılmış tırnaklarıma, bakımsız yüzüme baktığım zaman gerçekten hissettiğim şey buydu. Sanki bütün bir hayatımı toprak anaya geçirmiştim ve geriye boş bir tarla gibi kalmıştım. İnsan bu kadar renksiz olunca bütün renkler gözlerine batmaya başlıyordu. Dahası o renkleri kıskanmaya başlıyordu.

Karşımdaki oturan küçük kız çocuğuna baktım. Sekiz yaşında, dünyadan habersizdi. Ayaklarını sallayarak pastasını yerken dudaklarının etrafı çikolata olmuştu ancak umurunda bile değildi. Çocuklar hayattan her zaman tat alırlar derlerdi ya, o da yalandı. Sekiz yaşımdayken yerde sürünmeyi öğreniyordum ben. Yine de onun mutlu olmasını her şeyden çok istiyordum.

Onda Yılan kanı olmasını bile önemsemiyordum.

Başını kaldırıp kocaman ela gözleriyle bana bakarak gülümsedi. "Bir dilim daha istiyorum," dedi gözlerini kırpıştırarak.

"Üzgünüm küçük hanım," dedim gülümsememek için kendimi sıkarken. "O üçüncü dilimdi." Boş tabağını gösterdim. "Biliyorsun sonra karnın ağrıyor."

"Lütfen," dedi sakız gibi uzatarak. "Anne lütfen." Gözlerimi devirdim.

"Olmaz Sahra."

"Ama bu ay en başarılı öğrenci seçildim." Yeniden gözlerini kırpıştırdı. "Çok çalıştım anne, lütfen." Onun çalışma ve başarılı olma hırsı doğasından geliyordu. Hayatımda onun kadar hırslı bir çocuk görmemiştim. Annemin beni zorladığı gibi onu zorlamıyordum ama o her daim daha iyisi olmak için çalışıyordu.

"Peki," dedim an küçük bir sevinç çığlığı atarak ellerini çırptı. "Ama," yüz bulmasını istemedim. Çocuk eğitimi neden bu kadar zor olmak zorundaydı ki? "Bu son, tamam mı?"

Başını salladı. "Söz."

"Bir dilim daha çikolatalı pasta alabiliriz miyiz?" dedim yanımızdan geçen garsona. Genç adam başını sallayarak not aldıktan sonra uzaklaştı. Burası küçük, kenarda kalmış bir kafeydi. Pek rağbet görmüyordu ancak işlerinde oldukça iyi olduklarını düşünen benim gibi birçok sağdık müşterileri vardı.

"Ben tuvalete gideceğim." Sahra sandalyesinden inerek pileli eteğini düzeltti.

"Yardıma ihtiyacın var mı?"

"Hayır anne." Gözlerini devirdi.

"Devirme gözlerini," dedim kaşlarımı çatarak. "Tuvaletten çıkınca önce ellerini sonra da ağzını yıka, tamam mı?" Başını sallayarak yanımdan geçtiğinde önüme dönüp kahvemi yudumladım. Tatil günlerini genellikle kızımla geçiriyordum. Onun da derslerinin olmadığı bir günde elbette. Derslerine çok düşkündü ve en iyisi olma hırsından ötürü bazen benim klonum olduğunu düşünüyordum.

Keyifli bir gündü benim için. Çalışma yoktu, dört gün daha izinli olduğumu biliyordum ve kızımla zaman geçirebiliyordum. Burada, şehrin tam ortasında bir Rum Yetimhanesi vardı. O yetimhane iki krallık tarafından yenilenmiş ve bir melez okulu haline getirilmişti. Ancak bizlerden hocalar yoktu, safkan bir Yılan ya da safkan bir Savaşçı eğitim vermiyordu orada. Eskiden üçüz cadılar, Gece'nin babası ya da insan-ve insan-Savaşçı melezleri eğitim verirdi. Şimdi üçüzler öldü, Gece'nin babası yirmi yıldır kayıp. Sadece insan melezler ya da Yılan-Savaşçı melezler eğitim veriyor.

YILANLAR & SAVAŞÇILAR °VERA°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin