Gün kendini çoktandır karanlığa teslim etmişti. Yazın tatlı esintisi şehri esir almış, dalga sesleri sahil sakinlerinin zihnine sızmıştı.Güzel bir yaz akşamıydı.
Mert yanında ince hırkasına sarılmış yürüyen kıza döndü sahile adımlarken. Çenesinin biraz altına inmiş saçlarını izledi, birkaç kaçak uzun teli fark etti.
"Biraz yamuk kesmişim saçını." dedi mahçup bir ifadeyle elini ensesine atarken. Eylül ona döndü sakin bir gülümsemeyle. Omuzlarını silkti.
"Düz olmasını isteyen kim?" Mert göz göze geldikleri birkaç saniyede Eylül'ün ay ışığıyla aydınlanmış yüzündeki gülümsemeyi gördü. Önüne dönüp başını eğdi, gülümsedi o da.
Eylül günlerdir evden hiç çıkmamıştı. Son zamanlarda biraz daha toparlamış olsa da annesi üstüne düşüyor, kendine iyice gelmesini istiyordu. Fakat en azından otuzlu kiloları ardında bırakmışken hastane dışında bir yerlere gitmeye ihtiyaç duyuyordu. Bu yüzden Mert yardımına koşmuş, gecenin bir yarısı kaçırmıştı onu.
"Üşüdün mü?" Mert'in sesini duyduğunda ona döndü tekrar.
"Birazcık... İyi geliyor ama." Gülümsedi.
Eylül'ün içinde bulunduğu durumdan şikayeti yoktu. Aksine kendini en huzurlu hissettiği anlardı yaşadığı. Fakat merakına engel olamadı.
"Ne göstermek istiyordun bana?"
"Sabırlı ol biraz." dedi yüzünü aydınlatan bir gülümsemeyle Mert. Biraz sonra gözleri karşıya döndüğünde gülümsemesi büyüdü. Eylül tam baktığı yöne dönecekti ki tek eliyle gözlerini kapadı Mert.
"Şimdi değil. Bana dön."
"Merak ediyorum ama."
"Göreceksin zaten, hadi." Başını salladı Eylül.
Mert elini gözlerinden çekip kendini çevirdi Eylül'ü. Ellerini kavrarken Eylül'ün yüzünde çocuksu bir merak vardı. Gülümsedi.
Genç kız geri geri attığı adımlardan huzursuz olup ayaklarına indirdi bakışlarını. Mert bunu anlayınca ellerinden dirseklerine kaydırdı ellerini. Biraz daha yaklaştı böylece.
"Tutuyorum seni. Korkma."
"Korkmuyorum." dedi Eylül. Yüzünde minik bir tebessüm vardı. Mert yanında olmasının ona verdiği güveni sezdiğinde eşlik etti gülüşüne.
Geri geri birkaç adım daha attı Eylül. Arada refleksle ayaklarına bakacak olduğunda küçük atışmalar döndü aralarında. Gülücüklerle sonlandı hepsi.
"Şimdi." dedi Mert Eylül'ün omuzlarının üstünden bakarken. Artık dalga sesleri çok daha yakındı, ayaklarının altına vuruyordu sular.
Eylül Mert'in gizlice izlediği yüzünden gözlerini çekmekten yana tereddüt ediyordu. Çünkü dünya üzerindeki hiçbir şeyin onun kadar güzel olabileceğini düşünmüyordu.
Biraz sonra Mert'in yönlendirmesiyle arkasını döndü. Aralarındaki belirgin boy farkını gidermek için eğilen Mert belini kavrayıp Eylül'ün omzuna yasladı çenesini.
Fakat o anda Eylül bunun bile heyecanını yaşayamayacak kadar büyülenmiş durumdaydı. Çünkü kıyı boyunca parıldayan mavi ışıltılar gözlerini alıyordu: Yakamozlar.
Uzaktan vuran ay ışığının yansıdığı sularda dans ediyordu maviler. Dalga sesleri, denizin tuzlu kokusuyla birleşince bir şölen sunar oluyordu insan ruhuna. Eylül ilk kez gördüğü bu tablo karşısında dili tutulmuş gibi, kocaman açtığı gözleriyle izledi kainatın sihrini.
"Çok... Çok güzel." dedi sonunda sesini bulmuşken.
"Senin gibi." dediğini duydu kulağının kıyısındaki fısıltının. Kalbi yorgunluktan sıyrılıp heyecanla sarsıldı.
Boğazını temizleyip doğruldu Mert.
"Geçenlerde biraz hava almak için inmiştim sahile. Burayı keşfettiğimde senin de görmen gerektiğini düşündüm." Eylül gülümsedi.
"Teşekkür ederim." Mert de gülümseyip gözlerine baktı bir süre. Ardından ellerini birbirine çarptı.
"Hadi!"
"Ne 'hadi'?"
"Gece denize girmeden yaşamanın ne anlamı var ki?" Eylül gözlerini şokla büyüttü.
"Gerçekten mi?" Mert cevabını üzerindeki tişörtü sıyırarak verdi.
Yıllardır arkadaş olmaları, birbirlerine duydukları saygı ve güven, şehvetten öte yaklaşmalarına ortam hazırlıyordu onlara. Bu yüzden umurlarında değildi üstlerinde ne olup olmadığı.
Mert pantolonunu da kenara attığında hafifçe kendini hissettiren rüzgarın ne denli keskin olabileceğini fark etti. Vücuduna ellerini sarıp kahkaha attığında Eylül'ün anne yanı açılmıştı.
"Mert, donacaksın!"
"Değer!" dedi üşümüyor gibi bir neşeyle. Ardından Eylül'ün çıkarmadığı hırkasına yönelip düşürdü omuzlarından. Bu ilk adımın ardından, beklentiyle baktı genç kızın gözlerine.
Eylül o an anladı. Mert yakamozlara sığındığı kadar genç kızı mutlu etmek için ay ışığına da sığınıyordu. Eylül'ün kıyafetlerinin ardına gizlediği, nefret ettiği vücudu özgür kalsın istiyordu. Özgür kalsın ve ay ışığının şahitliğinde barışsın ruhuyla.
Eylül bu farkındalıkla gözlerine ulaşan bir ışıltıyla gülümsedi. Daha önce kimsenin yanında yapmadığı şeyi yapıp tişörtünü çıkardı, altındaki şortu da çıkardığında tenini zorlayan kemikleri ortaya çıkmıştı. Güzel görünmüyordu, emindi buna. Fakat Mert'in bir an olsun vücuduna değmeyen gözleri gözlerine öyle büyük bir gurur ve hayranlıkla bakıyordu ki ömrü boyunca hissetmediği bir şeyi hissetti Eylül,
Güzel olduğunu.
Birbirlerinin gözlerine yıldızları kıskandıracak birer ışıltıyla baktıkları yavaşlamış birkaç saniyenin ardından Mert elini uzattı ona.
"Hadi!" dedi her zamanki sabırsız, çocuksu tavrıyla. Eylül de gülümseyip elini tuttu. Birlikte denize koşarken özgürdü. Hep olduğu gibi başkalarını düşünmesi gerekmiyordu, mantıklı kararlar vermesi; vücudunu saklaması gerekmiyordu. Özgürdü. Yalnızca Mert'in çocuk yanını, neşesini paylaşıyordu.
Denize girdiler, ilk anda buz gibi gelen suda kahkahalar attılar. Birbirlerine sıçrattıkları suyun ıslattığı bedenleri, yüzleri umurlarında değildi. Ne deniz yargılardı onları , ne ay ne de yakamozlar.
O gece binlerce duvar yıkıldı. Genç bir kız üzerinde hissettiği milyonlarca gözden kurtuldu, genç bir adam dünyada gördüğü en güzel şeyin karşısındaki kıza ait içten bir gülüş olduğunu öğrendi. İkisi arasındaki, fark etmeden, sessizlikle koyulmuş mesafeler yok oldu. Binlerce, onbinlerce kırık cam kelebeklere dönüştü o gece.
Anlamak, anlaşılmak buna sebep olurdu.
Heterofobikleri incitebilecek bölüm uyarısı!
Kalbim o kadar şey oldu ki anlatamam.