yakmak
Görünüm
Türkçe
[değiştir]Eylem
[değiştir]yakmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi yakar)
- kına, yakı vb.ni koymak, sürmek
- yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak
- Kendi sigarası için yaktığı kibriti bana uzattı. - F. R. Atay
- ateşle yok etmek
- Çöpleri yakmak.
- ışık vermesini sağlamak
- Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlar. - S. F. Abasıyanık
- ısı etkisiyle zarar vermek
- Eteği ütülerken yaktı.
- keskin, sert ve ısırıcı bir duyum vermek
- Biber ağzı yakar.
- yanıyormuş gibi bir etki yapmak
- Hekime daima şarabın midelerini yaktığından bahsederler. - F. R. Atay
- kurutmak, zarar vermek
- Fırtına ekinleri yakmıştı. - S. F. Abasıyanık
- çok sıcak olmak
- Bugün güneş yakıyor.
- karartmak
- Güneşte vücudunu yaktı.
- çok üşütmek
- Soğuk rüzgâr insanın yüzünü yakıyor.
- (tıp) tedavi etmek amacıyla doku, damar vb. dağlamak
- silahla vurmak
- yıkıma, zarara yol açmak, büyük zarara uğratmak, mahvetmek
- Gözü mavi, boyu kısa, kendi muhacir olmasın. Ne olursa olsun makbulüm. Aman bu üçüne dikkat et. Beni yakma. - Ö. Seyfettin
- güçlü sevgi uyandırmak
- zamanında kullanılmadığından hükmünü yitirmek
- Biletini ve tatilini yaktı.
- türkü, ağıt vb. düzenlemek, bestelemek
Deyimler
[değiştir]Çeviriler
[değiştir]çeviriler
Kaynakça
[değiştir]- Türk Dil Kurumuna göre "yakmak" maddesi
Çağatayca
[değiştir]Eylem
[değiştir]Eski Türkçe
[değiştir]Eylem
[değiştir]Kaynakça
[değiştir]- KÚNOS, Dr. Ignaz (1902). Şeyh Süleyman Efendi, Çağatayca-Osmanlıca Sözlük. Budapeşte: Section Orientale de la Société Ethnographique Hongroise.