Osmanlıcılık

Tanzimat döneminin sonlarına doğru ortaya çıkan düşünce akımı

Osmanlıcılık veya Osmanlı milliyetçiliği, 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu içindeki bütün ulusları ve unsurları Osmanlılık ruhu içinde birleştirmeyi amaçlamış bir ideolojiydi. Tanzimat (Osmanlıcaتنظيمات), Osmanlı İmparatorluğu'nda 1839 yılında Gülhane Hatt-ı Şerifi'nin okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin adıdır. Sözcük anlamı "düzenlemeler, reformlar" demektir. Diğer dillerde genellikle "Osmanlı Reformu" (İngilizceThe Ottoman Reform) deyimi kullanılmaktadır.

Ulusal bayrağın benimsenmesinin ardındaki fikir, Osmanlıcılıktan ilham aldı: imparatorluğun tüm vatandaşlarının ırk veya dini grup ne olursa olsun altında toplanabileceği ortak bir bayrak
Osmanlıcı şair, tiyatro yazarı, gazeteci İbrahim Şinasi Efendi

İmparatorluk bünyesindeki tüm kavim, cemaat ve milletlerin din, mezhep ve etnik farkları gözetilmeksizin adalet, hürriyet, eşitlik ortamında beraber yaşamalarını temin etmek isteyen bir anlayıştır. Osmanlıcılık fikri devletin kuruluşunda ve şekillenmesinde fiilen mevcut ve yaşayan bir olguydu. Fransız İhtilali’nin yaydığı hürriyet, eşitlik, milliyet (bir etnik gruba ait olma) gibi fikirler çokuluslu bir yapıya sahip olan yani etnik birliği olmayan Osmanlı’yı olumsuz etkilemiş ve Osmanlı devlet adamları gelişmekte olan milliyetçilik hareketlerinin karşısında Osmanlıcılığı, devletin siyasi birliğinin korunması, devletin devamlılığı için ortaya atmışlardır.[1]

Tanzimat dönemi Osmanlıcılık fikrine bakacak olursak; batılılaşma hareketlerinin istenilen sonuçları vermediğini ve bu yüzden Tanzimatla birlikte Osmanlıcılık fikrinin batılılaşma akımına karşı bir fikir hareketi olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlı içte azınlıkları itaat altına almak, dışarıda batılı devletlere karşı tedbirler almak, ülkedeki düzeni ve içine düştüğü kötü durumdan kurtarmak için 1839’da Tanzimat Fermanı’nı ilan etti. Fermanla var olan ayrıcalıklar ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Müslim ve gayrimüslim tüm tebaanın ırz, namus, can ve mal güvenliğinin sağlanması, vergilerin usullere göre toplanması ve askerlik görevinin düzenli bir şekle bağlanması gibi kanunlar yer alıyordu[2]

Bu dönemdeki reformlar II. Mahmut zamanında belirlenmiş düşüncelerdir. Tanzimat döneminde izlenen yol "şekilde batılı, ruhen doğulu" bir tavırdır. Tanzimat'ın en fazla üzerinde durduğu konu eşitlik ilkesidir. Eşitliği tabii bir zihniyetle değil de Osmanlıcılık ilkesi çerçevesinde bir hedef haline getirilmiştir. Bu dönemde Osmanlı aydınları milli çapta idari hukuki ve iktisadi tedbirlerle Osmanlı'da yüksek sayıda yer alan kültür birimlerini bir arada tutabilecek bir Osmanlıcılık şuuru yaratma hedefindeydiler.[3]

Osmanlıcılık akımı, Tanzimat’la Osmanlı'nın siyasi ideolojisi haline gelmiştir; fakat Osmanlıcılık fikri her ne kadar tüm tebaa arasındaki ayrıcalıkları kaldırmayı bir nebze başarsa da müslim-gayrimüslim arasındaki ayrılığı arttırmıştır ve bu dönemdeki Osmanlıcılık akımı pek başarılı olamamış; yeni tavizler, yeni arayışlar ve yeni ideolojiler ortaya çıkmıştır.[4]

Islahat Fermanı, Osmanlıcılık faaliyetlerine bakacak olursak; daha sistemli ve donanımlı bir Osmanlılık fikri çıkar karşımıza. Azınlık haklarının batılı devletler tarafından savunulmak istenmesi, kanun önünde eşitlik ve tam bir din serbestliği konularında Osmanlı üzerinde baskılar artmıştı. Tanzimat Fermanı’yla ortaya atılan istek ve imtiyazlar ıslahat fermanıyla Osmanlılık fikri üzerinde gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Islahat fermanı yabancıların hazırladığı ve Osmanlının imzalamak zorunda kaldığı bir fermandır. Osmanlıcılık fikri ilk kez ıslahat fermanında belirmeye başladı. Bu fermanla tüm ülke topraklarında bir Osmanlı vatandaşlığı kurulması hedeflenmişti. Gayrimüslimler kendilerine tanınan mali, siyasi, sosyal imtiyazlar ve batılıların desteğiyle Müslüman tebaayı geride bırakmaya başlamışlardı. Islahat fermanı Hristiyanlara verdiği imtiyazlarla ülkede ulusların birliğini kurmaya çalışıyordu; fakat verilen imtiyazlar azınlıkların milliyetçilik faaliyetlerine destek olmuştur ve imparatorluğun yıkılmasını hızlandırmıştır.[5]

Osmanlı devleti, Osmanlılık ilkesi çerçevesinde yabancı uyruklar üzerinde asimilasyon politikası gütmemiştir. Tüm tebaayı memnun etmek için ve bir Osmanlı birliği sağlamak için egemenliğine aykırı haklar bile vermiştir. Bu dönemde Osmanlı aydın kesimi ortaya çıkmaya başlamış ve Tanzimat'ın verdiği imtiyazları Osmanlı devlet bürokrasisini ve devletin kötü gidişatını eleştirmeye başlamışlardır. İlk büyük tepki ise Genç Osmanlılar adında bir cemiyetin kurulması oldu.[6]

Genç Osmanlılar Cemiyeti

değiştir
 
Ziya Paşa
 
Islâhat Hatt-ı Hümâyûn-û'nun baş mimarı Mehmed Emin Âli Paşa

Osmanlının iç-dış faaliyetleri ve kötü gidişatı sürekli aydınların tepkisiyle eleştiriliyordu. Bu durum da yeni bir siyasi teşekkülün ortaya çıkmasına neden oldu. Genç Osmanlılar Cemiyeti 1865 yılında kurulmuştur. Suphi Paşazade Ayetullah, Ahmet Beyzade Mehmet, Yusuf Paşazade Hacı Nuri, İskender Beyzade gibi isimler cemiyetin ilk kurucularıdır. Daha sonra Namık Kemal, Şinasi ve Ziya Paşa da bu cemiyete katılmışlar ve cemiyetin öncüleri olmuşlardır. Bunlar doğrultusunda Osmanlılık ilkesi halka hizmet etmek, halk tarafından anlaşılmak ve halka hitap etmek için basın ve gazete yoluyla görüşlerin halka iletmeye çalışıyorlardı. Tasvir-i Efkar, Tercüman-ı Ahval, Muhbir, Hürriyet gibi gazetelerde sadrazam ve nazırların keyfi idaresi, politikalarını hedef alan yazılar yazıyorlardı. Bu cemiyet devletin parçalanmasını önlemek ve birliği korumak için "İttihat-ı Anasır" fikrini Osmanlılık politikası aracılığıyla üstlenmiştir.[7]

Genç Osmanlılar adıyla bir cemiyet kurdular. Daha sonra siyasi faaliyette bulunmaya başladılar. Onlara göre milliyet isyanlarını durdurup ülkenin bütünlüğünü korumak için devletin sınırları içinde yaşayan bütün milletleri Osmanlıcılık düşüncesi etrafında toplamak gerekiyordu. Bunun için dil, ırk ve din farkı gözetmeden herkesin aynı hak ve yetkilere sahip olması şarttı. Bu yapılırsa Osmanlı birliği gerçekleşir ve devlet yıkılmaktan kurtulabilirdi. Bu düşünceler ancak Genç Osmanlılar (Young Ottomans) 1865 yılında ortaya çıkan Osmanlı milliyetçiliğini savunan Montesquieu ve Rousseau gibi Fransız devriminin kavramcılarını benimsemiş, Osmanlı'nın ilk anayasasını ve parlamenter sistemini geliştirmiş devlet adamları. Çoğunlukla Jön Türklerle karıştırılmalarına rağmen, bu grup Tanzimat reformlarını yeterli bulmayan bürokratik mutlakıyet (bureaucratic absolutism) ve demokratik çözümü öngören kesim I. Meşrutiyet dönemi Osmanlıcılık fikri daha kapsamlı bir hal almıştır. Asıl olarak Tanzimat'ın otoriter merkeziyetçi siyasetine bir tepki olarak ortaya çıktı. Bu dönemde Genç Osmanlılar, Osmanlılık düşüncesini daha meşrutiyetçi ve daha iyi bir seviyede irdelemeye çalışmışlardır. Müslümanlarla Hristiyanların eşitliğini ve uyumunu meşruti bir düzen içinde olacağını savunmuşlardır. Genç Osmanlılar Mustafa Fazıl Paşa'nın denetiminde Ali ve Fuat paşalara basına verdikleri açık mektuplar yoluyla ilan etmeye devam ediyorlardı. Genç Osmanlılar azınlıklara verilen tavizler ve reformlara herhangi bir sınırlayıcı şer'i hükmün getirilmemesine tepki gösteriyorlardı. Azınlıklara verilen tavizler onlar arasına eşitlik sağlamaktan çok onlar arasındaki eşitsizliğin artmasına neden olmuştur. Onlar bu eşitsizliği kaldırmak ve onlara haklarını meşrutiyet düzenine göre verilmesini öngörüyorlardı. Onların savunduğu politika daha çok milliyetçi ve dinen farklı unsurların bir araya toplandığı Osmanlı milleti politikasıydı. Sadece genç Osmanlılar değil Mithat ve Halil paşalar da Osmanlılık fikrinin devletin geleceği için en önemli politika olarak görüyorlardı.[8]

 
Şair, roman ve tiyatro yazarı, gazeteci Namık Kemal

II. Meşrutiyet dönemi Osmanlılık politikası gelecek açısından umutsuz bir süreç içine girmişti. Bu dönem Osmanlılık politikası, daha çok İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkeziyetçi, Türkçü ve liberal muhalefeti bastırıcı uygulamaları karşısında muhalefetin bir tür çoğulculuğu savunma hizmetiydi. Bu dönemde Ahrar Fırkası, Osmanlı Demokrat Fırkası, Mutedil Hüriyetperveran Fırkası, Hürriyet ve İtilaf Fırkası gibi partiler de Osmanlılık fikrini kendi programlarına almışlardı. Bu partiler genel itibarıyla Osmanlılar arasında eşitlik kardeşlik karşılıklı sevgi ve saygının olması gerektiği, devletin ancak bu sayede ayakta kalabileceğini savunuyorlardı. Fakat bu muhalif partilerin Osmanlıcı yaklaşımları Balkan Savaşları sırasında meydana gelen Bab-ı Ali baskını ve İttihatçı askerlerin faaliyetleriyle son bulmuştur. İttihat ve Terakki'nin baskıcı politikaları, bu dönemde ortaya çıkan İslamcılık ve Türkçülük akımları karşısında Osmanlılık akımının fazla bir siyasal ağırlığının kalmadığını görüyoruz. Bu dönemdeki bir diğer önemli alan da basında görülen Osmanlıcı ve Türkçü aydınlar arasındaki tartışmalardır. Osmanlılar Türkçülüğü devletin sonunu getirecek bir politika olarak gördükleri için onlara şiddetle karşı çıkıyor ve kendilerini onlardan her konuda soyutlamaya gitmişlerdir.

Meşrutiyet veya anayasal monarşi, hükümdarın yetkilerinin anayasa ve halkoyuyla seçilen meclis tarafından kısıtlandığı yönetim biçimine denir. Meşrutiyet, bir hükümdarın başkanlığı altında parlamento yönetimine dayanan hükûmet biçimidir. Milliyetçilik akımının Osmanlı Devleti üzerindeki yıkıcı etkilerine karşı ortaya atılmış bir fikir akımıdır.[9]

Milliyetçilik dil, tarih ve kültür birliğine dayalı ulusun ve devletin mutlak ve temel bir değer olduğunu kabul eden anlayış. Bireylerin devletin büyüklüğünü sağlayacak ve koruyacak şekilde, devletin ihtiyaçlarına uygun olarak davranmaları gerektiğini, davranışlarını bu amaca göre ayarlaması gerektiğini öne süren akım olarak milliyetçilik, ulus olgusunu, o ulusu meydana getiren bireylere, hukuki bir yapı olan devlete dönüştürme imkânı sağlamıştır.

II. Mahmut'un "Ben tebamdaki din farkını ancak camilerine, havralarına ve kiliselerine girdikleri zaman görmek isterim!" sözleri bu fikrin pratikteki en önemli göstergesidir. Osmanlı toplumunu kaynaştırmayı hedefleyen Osmanlıcılık akımı, fertlerin sosyal siyasi ve hukuki eşitliklerini sağlamak için faaliyet göstermiştir.

Sultan II. Mahmud (1785-1839), 20 Temmuz 1785 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan I. Abdülhamid, annesi Nakşidil Valide Sultan'dır. Orta boylu, geniş omuzlu, beyaz sakallı, zarif ve sevimli yüzlüydü. Diğer Osmanlı padişahları gibi kuvvetli bir tahsil gördü. Öğrenimi ile Sultan III. Selim padişahlığı sırasında bizzat meşgul olmuştu.

Bu amaçla iki önemli çalışma yapıldı.

Meclis-i Mebusan'ın açılması

değiştir

Meclis-i Mebûsan, Mebuslar Meclisi olarak da adlandırılır. İIk Türk Parlamentosu, "Meclis-i Umumi" (Genel Meclis) adı altında ve iki meclisli olarak, 20 Mart 1877'de çalışmalarına başladı. İki dereceli seçimler sonucu oluşan "Heyet-i Mebusan" veya bazen ifade edildiği gibi "Meclis-i Mebusan" (Milletvekilleri Heyeti), 69'u Müslüman ve 46'sı Müslüman olmayan 115 üyeden oluşuyordu.

 
Koca Mustafa Reşit Paşa, Sultan Abdülmecid'in emriyle Gülhane Hatt-ı Şerif-î'ni hazırlayarak 3 Kasım 1839 tarihinde ilân etmiştir.

Kânûn-ı Esâsî'nin ilanı

değiştir

Böylece meşrutiyet fikri ve programı yürürlüğe girmiş oldu. Osmanlıcılık fikrine taraftar olanlar, bütün Osmanlıların siyasi birliğini gerekli görüyorlar ve ortak yurt gereğini savunuyorlardı.

İlk Anayasanın yürürlüğe girmesiyle Osmanlı toplumunda hukuki bir eşitlik, ilk meclisin açılmasıyla da siyasi bir eşitlik sağlanmıştır.

Osmanlıcılık fikrini zayıflatan ilk büyük etki 1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve bu savaşın sonuçları oldu. Bu savaş sırasında Balkanlarda Osmanlı egemenliğinde yaşayan Hristiyanların Müslümanlara kötü davranmaları, Rusların Rum ve Ermenileri kışkırtmaları, Müslüman halkta Hristiyanlara karşı sert bir tepki doğurmuştu.

Sonuçta 1860'tan sonra benimsenen ve II. Abdülhamit tarafından da desteklenen Osmanlıcılık ideolojisi, Balkan Savaşları'ndan sonra imparatorluk sınırları içinde patlak veren bağımsızlık mücadeleleri sonucu, geçerliğini kaybetmiştir.

Sonuç olarak Osmanlılık akımı siyasi düşüncesi Osmanlıdaki cemaat ve milliyet farklılıklarını aşan ve tüm Osmanlı topluluğuna aynı anda hitap eden ilk ideolojik yaklaşımdır. Yeni Osmanlılar, Jön Türkler ve Meşrutiyet dönemi aydınları tarafından daha sistemli bir hale getirilmiştir. 19. yüzyılın ilk yarılarında daha otoriter ve yarı dinsel bir anlayış sergiliyordu. Allah'ın indinde herkesin eşit olduğu gibi herkesin aynı şekilde padişah ve devlet adamlarının karşısında eşit olması gerektiğini savunur. Osmanlı birliğini ancak parlamenter bir düzeyde siyasi haklar verilerek elde edilebilirdi. Osmanlılık fikrine karşı çıkan Türkçülük ve İslamcılık gibi ilkelerin doğmasına olanak sağlamıştır. Osmanlılık akla mantığa sağduyuya dayanan bir yaklaşımdır fakat bürokratik ve seçkin kökeninden kurtulup kitlelere mal olamamıştır.

Cumhuriyetçi ve ulusçu tarih yazımında Osmanlılık düşüncesi ve uygulamaları genellikle başarısız olarak görülür. Osmanlılık fikri günümüze de büyük katkıları olmuştur. Örneğin 19. yüzyıldan başlayarak din ve ırk farkı gözetmeksizin herkesin yasa önünde eşitliği ilkesini getirmesi gibi. Türkiye'nin demokrasi tarihindeki en temel katkının Osmanlılık düşüncesinden geldiğini söyleyebiliriz.[10]

Kaynakça

değiştir
  1. ^ Selçuk Akşin Somer, Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, İletişim Yayınları, cilt 1, s. 88.
  2. ^ Nevin Yazıcı, Osmanlılık Fikri ve Genç Osmanlılar Cemiyeti, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002, s. 15.
  3. ^ Selçuk Akşin Somer, Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, İletişim Yayınları, cilt 1, s. 90.
  4. ^ Şaban H. Çalış,Neoosmanlılık, Özal ve Balkanlar, Çizgi Yayınevi, Konya 2006, s. 33.
  5. ^ Selçuk Akşin Somer, Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, İletişim Yayınları, cilt 1, s. 96.
  6. ^ Selçuk Akşin Somer, Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, İletişim Yayınları, cilt 1, s. 97-98.
  7. ^ Nevin Yazıcı, Osmanlılık Fikri ve Genç Osmanlılar Cemiyeti, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002, s. 60-61.
  8. ^ Niyazi Berkes, Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler, Kaynak Yayınları, 2. Basım, s. 48.
  9. ^ Niyazi Berkes, Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler, Kaynak Yayınları, 2. Basım, s. 51-52.
  10. ^ Selçuk Akşin Somer, Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, İletişim Yayınları, cilt 1, s. 115-116.