Şablon:GM/2017-09-28

Beyin (Latince'de cerebrum, Antik Yunanca'da ἐγκέφαλος (enkephalos, “baştaki”), from ἐν (en, “içinde”) κεφαλή (kephalē, “baş”) sinir sisteminin merkezi olarak hizmet eden bir organdır. Bütün omurgalı hayvanlar ve çoğu omurgasız hayvan -bazı süngerler, knidliler, tulumlular ve derisi dikenliler gibi omurgasızlar hariç- beyne sahiptir. Baş kısmında; duyma, tatma, görme, denge, koklama gibi duyulara hizmet eden organlara yakın bir noktada bulunan beyin omurgalıların vücudundaki en karmaşık organdır. Normal bir insanda serebral korteksin (en geniş kısmı) 15-33 milyar nörondan müteşekkil olduğu tahmin edilmektedir. Her biri birkaç bin nöronla sinaps denen bağlantılar yardımıyla bağlıdır. Bu nöronlar birbirleriyle akson denen uzun protoplazmik lifler yardımıyla iletişim kurar. Aksonlar bilgiyi beynin diğer kısımlarına yahut vücudun spesifik alıcı hücrelerine taşır.

Fizyolojik olarak, beynin fonksiyonu vücudun diğer organlarının merkezi kontrolünü sağlamaktır. Hormon denen kimyasalların salgılanmasının işletimi ve kas aktivitesinin oluşumu vücudun diğer organları üzerindeki işlevlerindendir. Bu merkezi kontrol çevredeki ufak değişimlere bile gayet süratli ve koordine bir tepki vermeyi sağlar. Bazı temel tepkilerden olan refleksler, omuriliğin ve çevresel gangliyonların aracılığıyla gerçekleşebilir, fakat kompleks duyusal impulslara bağlı bilinçli yapılan komplike davranışlar ise beynin bilgileri bütünleme kabiliyetine ihtiyaç duyar. (Devamı...)


Roman Polanski (d. 18 Ağustos 1933, Paris), Polonyalı aktör, yönetmen, yapımcı ve senarist.

Polanski, 1933'te Polonyalı bir Yahudi ile bir Rus göçmeninin oğlu olarak Paris’te dünyaya geldi. Üç yaşında ailesi ile birlikte Kraków’a taşındı. 1940'ta şehrin Almanlar tarafından işgal edilmesinin ardından ailesi bir toplama kampına gönderildi. Naziler tarafından götürülmesinden hemen önce babasının sayesinde kaçmayı başaran Polanski, iyiliksever Katolik ailelerin yardımı sayesinde hayatta kalmayı başarır. Annesi Auschwitz’de ölür. Kamptan sağ olarak kurtulmayı başaran babası, oğluyla birlikte Krakov’a döner. Babasının tekrar evlenmesi üzerine, artık bir yetişkin olan Polanski evden ayrılır. Babası, Polanski’yi bir teknik okula gönderir. 1950’de bir sinema okuluna devam etmek üzere okulu terk eder. Aynı zamanda, Kraków tiyatrosunda aktör olarak işe başlar. İlk sahneye çıkışı, 1954’te Andrezj Wajda’nın “Pokolenie / Bir Kuşak”ı ile olur. 1954’te Lodz’un ünlü Devlet Film Okulu’nda yönetmenlik bölümüne girer, üç yıl sonra öğrencilik döneminin ilk filmi olan “Rozbijemy Zabawe/ Break Up The Party” yi çeker. İlk tanınan filmi 1962’de çektiği “ Knife in The Water - Suda Bıçak” olur. Bu filmde senaryo üzerinde kendisi çalışmıştır. Sonraki iki filmini çekmek üzere Birleşik Krallık'a giden yönetmenin burada yaptığı ilk film olan “ Repulsion - Tiksinti”, parlak bir başarı elde edemez. Filmin, yönetmenin en çok sevdiği filmi olduğu söylenir. Polanski’nin Hollywood’a ayak basışı, 1968’de çektiği korku filmi “Rosemary’s Baby- Rosemary'nin Bebeği ” ile olur. Önceki eserlerinde olduğu gibi bu filmde de yönetmen, uğursuzluklara işaret eden bir dehşet havası yaratır. (Devamı...)