Chapter Text
Minho takıldığı erkekler konusunda ayrım yapmazdı. İyi bir gece geçirdiği sürece beraber olduğu kişinin kötü çocuk rolü kesen özgüvensiz biri olması ya da muhtemelen yanında silah taşıyan biri gibi gözükmesi önemsizdi. Minho ilişki insanı değildi, aradığı şey şık restoranlarda akşam yemekleri, duygularını paylaşmak ve sarılmalar değildi. Takıldığı erkeklerden ihtiyacı olan tek şey onu istemeleri, arzulamaları ve yakışıklı olduğunu düşünmeleriydi. Bu yüzden hukuk fakültesinden ayrılıp, hayalindeki gibi motor yarışmalarına katıldığından beri sayısız erkekle beraber olmuştu.
Bu ailesinin gölgesinde yaşadığı sıkıcı hayattan kurtulmasından sonra özgürlüğünün tadını çıkarma şekliydi.
Chan ise Minho ile sohbet etmiş, Minho’nun iltifatlarıyla kızarmış, moralinin bozulduğunu fark edince Minho’ya iyi olup olmadığını sormuştu. Minho o an Chan’ın dudaklarına yapışmasa ve kötü olduğunu söylese Chan bütün gece sadece Minho’yu dinleyerek geçirebilecek gibi bakmıştı gözlerine. Bu yüzden Chan Minho’ya tanıştığı diğer erkeklerden farklı hissettirmişti. Ayrıca Chan uzun zaman sonra geçirdiği en iyi geceyi geçirmesini sağlamış, Minho’ya alışık olduğu acele dokunuşları yerine özenle, ilgiyle dokunmuştu. Sanki Chan o ana değer vermek istiyormuşçasına işleri yavaş tutmuştu.
Geçirdikleri bu gecenin sabahı ise Minho beyaz çarşafların arasında yalnız uyanmıştı. Rahatsız edici ertesi sabah konuşmasından kaçınabildiği için sevinirken Minho kendi kendine düşünmüştü. Chan hala yanında olsaydı aceleyle kaçmaya çalışıyor olur muydu diye düşünmüş, düşüncelerinde kaybolmadan önce ‘elbette yapardım’ demişti kendini kandırarak. Şimdi acelesi yokken hala sıcak olan çarşafların arasında geniş otel odasındaki yalnız vaktini değerlendirmişti.
Otelden ayrılmadan önce duş almak için yerinden kalktığında saate bakmak için odada bir süre telefonunu aramıştı. Chan erken gittiğinde odanın etrafında sadece Minho’nun kıyafetlerinin dağınıklığı vardı. Sonunda telefonunu koltuğa bıraktığı ceketinin cebinde bulduğunda babasından gelen bir mesaj bildirimini görmüştü.
“Bu gün öğleden sonra eve gel. Konuşmamız gerek.”
Minho dün iptal edilen kartları sayesinde babasının bağış etkinliğine katılmamasına ne kadar sinirli olduğunu tahmin edebiliyordu. Bu yüzden bu mesajı görmezden gelip başını daha fazla belaya sokmak istemediğinden vakit kaybetmeden banyoya ilerlemişti. Rahatsız edilmeden duşun tadını çıkardıktan sonra odada etrafa saçılmış kıyafetlerini giymiş, ardından odadan ayrılmıştı. Resepsiyonda çıkışı yaptıktan ve anahtarı teslim ettikten sonra ise dün Chan ile motorunu park ettiği yere bu sefer tek başına ilerlemişti. Kaskını bu sefer kendisi takabilmiş, sonra yola çıkmıştı.
Chan’ın yanında beklenmedik şekilde rahat uyuduğundan normalden oldukça geç uyanmış, odada hazırlanırken oyalandığından saat neredeyse öğlen olmuştu. Ayrıca otel çocukluğunu geçirdiği eve, Lee malikanesine ters bir konumdaydı. Bu yüzden trafikte geçirdiği uzun sürenin ardından eve vardığında babasının istediği gibi saat öğleden sonra olmuştu.
Malikanenin babasının arabalarına ayrılmış geniş bir otoparkı vardı fakat Minho motorunu uzağa park etmiş, tanıdık eve kadar yürümüştü. Ailesi adına çalışan bahçıvanların canlı tuttuğu, renkli ön bahçelerinden geçip kapıyı çaldığında kapıyı açan evdeki hizmetçilerden biriydi. İçeri adımlayıp uzun zamandır gelmediğinden etrafa göz atarken çalışan “Herkes kış bahçesinde, sizi bekliyorlar” diyerek Minho’yu bilgilendirmiş, daha sonra yanından ayrılmıştı.
Lee malikanesinde kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemekleri için belirlenmiş kesin saatler vardı, ayrıca öğleden sonra her zaman çay içmek için bahçede vakit ayırırlardı. Bu yüzden Minho bütün ailenin toplanmış olduğu, onu oldukça rahatsız edecek ortama girmeden önce kendini hazırladı.
Koridorda kendisinin olmadığı aile fotoğraflarının asıldığı duvarlara bakmadan, yeni işe alınmış olduğundan tanımadığı hizmetçilerin yanından geçerek kış bahçesine ulaştı. Büyük hasır koltuklar ve süs çiçekleriyle süslenmiş kış bahçesinde bütün aile geniş masada toplanmıştı. Annesi ve babası aralarında konuşuyorken Minho’nun geldiğini fark eden tek kişi ablası Minji olmuştu.
Minji uzun zamandır görmediği için Minho’yu gördüğü gibi yerinden kalkıp küçük kardeşine sarılmak için adımlarken “Hoş geldin Min” demişti. Ablasının sıcak karşılaması sayesinde masadaki diğer aile üyeleride Minho’yu fark ettiğinde aralarındaki sohbete son vermiş, yüzlerine Minho’nun alışık olduğu bir ciddiyet yerleşmişti. Ablası saçlarını karıştırarak sarılmalarından uzaklaştığında babaları “Geçip oturun” demişti, hemen ardından hizmetçilerden birine başka bir servis açması için işaret etmişti.
Babası geniş masanın başında oturuyordu, sağında annesi, solunda ise Lee ailesinin en küçük üyesi Minhee vardı. Ablası masaya ilerleyip sağ tarafta, annesinin yanına oturduğunda Minho’da buna göre hareket ederek Minhee’nin yanına oturmuştu. Annesi Minho masaya yerleştiğinde hoş geldin dedikten sonra “Nasılsın?” diye sordu. Minho ise çalışanlara getirilen servis için baş sallaması ile teşekkür ederken “İyiyim” diyerek yanıtladı formalite soruyu.
“Hiç uğramaz oldun, seni merak etmiştik.” Alışık olduğu gibi annesinin eşinden korkarak kendisiyle konuştuğunu fark edince yüzüne sahte bir gülümseme yerleşti Minho’nun. Babasının araya girmesi ve “Motor yarışları gibi işe yaramaz işlerle uğraşırken ailesine vakit ayıramaz” diyerek karısını susturması ise gecikmemişti. Babası hiçbir zaman motor yarışları ile vakit kaybetmesinden memnun olmamıştı fakat yarışlar Minho hakkında memnun olmadıkları en küçük detaylardan biriydi. Ailesi çocukluğundan beri Minho’dan asla memnun değildi, bu yüzden Minho şimdiki gibi “Motor yarışlarına artık katılmıyorum” diyerek beyaz yalanlar söylemeye alışmıştı.
Aldığı geri dönüş ise babasının ona inanmadığını belli eden alaycı gülüşüydü. Zamanla alışmıştı, bu yüzden kendini ona inandırmaya çalışmadan farklı bir konuya atlayarak “Bu gün beni neden çağırdınız?” diye sordu. Sorusunun ardından annesinin endişeli bakışları değişmiş, gözleri parlarken Minhee’yi bulmuştu. Babası ise “Seni çağırdım çünkü Minhee artık şirketi devralacak” diyerek açıklamıştı. Minho aldığı haberle bir saniye bile gecikmeden yanındaki küçük kardeşine dönerken Minhee’nin omzunu sıvazlamış, “Ah! Senin adına sevindim Minhee, eminim şirketi en iyi şekilde yönetirsin” diyerek tebrik etmişti kardeşini.
Minho Minhee’den yaşça büyük olduğu için babasının planı her zaman şirketi Minho’ya devretmek olmuştu. Fakat Minho’nun bu büyük sorumlulukta gözü olmadığı için bu haberi neşeyle karşılamıştı. Gülümsemesi ise babasının öksürerek dikkati üzerine topladığında solmuştu.
Babası önce “Seni sadece kardeşinin şirketin başına geçeceğini söylemek için çağırmadım” diyerek zemin hazırladı sözlerine. Sonrasında Minho’yu bu gün çağırmasının sebebini “Seni çağırdım çünkü şirketin başına geçmeyecek olsan bile bir Lee gibi davranmamaya devam edersen şirketteki ortaklıklarına son verilecek ve sana maddi olarak daha fazla destek olmayacağım” diyerek açıklamıştı. Minho üstündeki meraklı gözlerden dolayı bu haberin onun için üzücü olması gerektiği fikrine kapılmıştı fakat tek tepkisi sesini bastıramadığı kıkırtısı olmuştu. Annesinin gözleri Minho’nun tepkisiyle şaşkınlıkla açılırken babası kaşlarını çatmış, oğlunun anlamlandıramadığı tepkisine karşılık sadece “Niye gülüyorsun?” diyebilmişti.
Minho gülüşünün herkesi şaşırttığını fark ettiğinde yüzüne hızla ciddi bir ifade yerleştirirken “Pardon” dedi önce. Sonrasında ona hala sinirle bakan babasına dönmüş, “Asla benim hayallerimde yer edinemeyen şirket ve ortaklığıyla beni tehdit ediyorsun. Kendimi tutamadım” demişti. Babası tepkisi karşısında sözlerini kaybedip sessiz kalırken Minho birkaç saniye düşünmüş “Ama maddi desteği keseceğini söylemen korkunçtu” demişti. “Minho!” Annesi sonunda oğlunun alaycı tavrına sessiz kalamayıp sesini yükselterek uyardı Minho’yu. Minji ise gülüşünü saklamaya çalışıyor, Minho ile göz göze gelmekten kaçınıyordu.
Annesinin endişeli hali, Minhee’nin inanamayan bakışlarıyla babası sandalyesini yavaşça ittirerek kalktı yerinden. Çayını bitirmiş, çalışma odasına çekilip günün geri kalanını sessizce geçirmek için hazırdı. Fakat Minho’nun tavrından dolayı kaşları çatılmışken derin bir nefes almış, kış bahçesinden ayrılmadan önce “Şımarıklığın yetti, bir daha bu eve adım dahi attığını görmek istemiyorum” demişti. Sözlerinin ardından masada çıt çıkmazken Minho’dan gelecek bir cevabı beklemeden kış bahçesinden ayrılmıştı.
Tartışma yüzünden ağırlaşan havanın ardından anneside hızlıca eşinin arkasından adımlayarak uzaklaşırken oğlu Minho’ya bakmak için vakit ayırmamıştı. Babalarının ani sinir patlamalarıyla söylediği ağır sözlere alışık olan Minji ve Minho rahatsız havadan etkilenmemişken Minji sonunda yalnız kaldıklarında rahatça gülebilmişti. Minho ablasının gülüşüyle neşelenirken yerinden kalkmış “Sanırım bir daha bu eve ayak basmamak üzere gitmem gerek” demişti. Minji hala gülümserken yerinden kalkmış Minho’yu uğurlamak için tekrardan sarılmıştı küçük kardeşine.
Minho çıkışa doğru ilerlemeden önce ise başından beri yerinde sessizce oturan Minhee’nin sesini duydu. “Hyung” yanında adımlayan Minji ile durup, küçük kardeşlerine dönerken Minho “Efendim” dedi. Minhee konuşmadan önce sandalyesinden kalkmış, ikiliyle yüz yüze gelmek için dönmüştü. “Babam her zaman senin hakkında ne kadar umutlu olduğundan bahsederdi.” Duraksadıktan sonra sözlerine “Şimdi anlıyorum, babamın en büyük başarısızlığı senmişsin” diyerek devam etti.
Sözler Minho’yu dumura uğrattığında Minhee vakit kaybetmeden kış bahçesinden ayrılmıştı. Minji ise aralarında epey yaş farkı olan en küçük kardeşinin gidişini izlerken destek olmak isterce Minho’nun koluna sarılmıştı. Minho küçük kardeşinden beklemediği sözlerden sonra dokunuşla irkilirken Minji “Minhee’yi boşver” dedi. “O babamın favorisi olmak istiyor” Minho içten içe bildiği ama yinede onu şaşırtan gerçeklerle sadece “Biliyorum” dedi. Sonrasında Minji’nin dokunuşundan uzaklaşmış “Gitmem lazım” demişti. Koridorda ilerlerken Minji’nin “Görüşürüz” dediğini duydu fakat arkasına dönmedi. Çıkışa gelene kadar gözleri yerdeyken sadece adımlarını izlemiş, evden çıkmak için hızlı davranmıştı.
Ablasıyla küçükken oynadığı, düşüp dizlerini yaraladığı ön bahçeden tekrar geçerken bu sefer son kez olabileceğini düşünerek ilerledi. Babasıyla aralarındaki gerginlikten, ailesini asla memnun edememekten yorulmuştu. Bu yüzden sonunda babası peşini bırakacağın söylediğine göre arkasına bakmayacaktı, kendinden emindi. Fakat Minho neden her şey istediği gibi olmasına rağmen ağladığını bilmiyordu.
Bahçeden çıkıp ailesinin görme ihtimaline karşı evin uzağına park ettiği motoruna yürürken gözyaşlarını durdurmayı ve nefesini düzenlemeyi denedi. Planı hızlıca eve gitmek ve uyumaktı fakat motoruna ulaştığında tekir bir kedinin motorunun üstünde uyuduğunu fark etmişti. Bir an için yanaklarındaki ıslaklığı silip burnunu çektikten sonra kediyi uyandırmak ve sevmek için uzandı.
Uyuyan kedi yabancının dokunuşuna korkuyla değil bir mırıltıyla karşılık verirken Minho sokak kedisini bir süre sevdi. Göz yaşları yanaklarında kuruduğunda ve kesik nefesi zamanla yerine geldiğinde cebindeki telefonun titrediğini fark etti. Dokunuşunun tadını çıkaran kediyi sevmeyi bırakmadan boşta olan eliyle cebine uzandı ve arayanı kontrol etti. Jeongin’in adını görünce arkadaşının telefonunu açmadan önce tekrardan burnunu çekmiş, sanki Jeongin onu görecekmiş gibi yanaklarınıda sildikten sonra telefonu yanıtlamıştı.
Telefonu açmasına rağmen konuşacak havada olmadığından kulağına götürmemiş, hoparlöre alıp tekir kediye uzatmıştı. “Alo” Jeongin açılan telefonun diğer ucundaki Minho’nun sessizliğine şaşırarak konuştuğunda kedi sanki cevap verircesine geri miyavlamıştı duyduğu sese. Duyduğu kedi sesiyle Jeongin “Minho hung?” demişti bu sefer.
“Sabahtan beri beni aramadığın için endişelendim? Doongie’nin sesi mi bu?”
Minho Jeongin’in sorusuyla saniyeler içinde tepki verip “Çocuğumun sesini ayırt edemiyor musun?” diye kızmıştı arkadaşına. Her ne kadar ağlaması dinmiş olsada burnu tıkalı olduğundan sesi boğuk çıktığında Jeongin suçlamayı görmezden gelmiş “Neredesin Minho hyung?” diye sormuştu. Minho tekir kediyi konuşma boyunca sevmeye devam etsede artık aldığı ilgiden bunalıp motordan atayarak kaçarken “Hiçbir yerde” diye yanıtladı Minho.
Kaçamak cevap üzerine Jeongin derin bir nefes aldı. Minho ise artık kedi gitmişken burada işi kalmadığını bilerek “Eve geçeceğim” dedi. Hemen ardından “Bana gelmek ister misin?” diye sordu kaskını çıkarırken. Tıkalı burun, sokak kedileri ve belirsiz cevaplarla Minho’nun keyifsizliğini anlayan Jeongin mırıldanarak onayladı teklifi. Telefonu kapatmadan önce Minho “Bir şeyler içelim” dedi. Jeongin hyungunu tekrar onaylamış, “Yarım saate sendeyim” demişti.