Çölde Çay
“Bu film hiç yapılmamalıydı. Filmin sonu aptalca olmuş ve geri kalanı da zaten çok kötü..”
~ Paul Bowles
“Allah müstehakını versin Teoman! Çölde Çay filmini seyretmiş olmamın tek nedeni, Teoman'ın (Şebnem Ferah'la düet yaptığı) 'İki Yabancı' adlı şarkısı... ”
~ Bir sinema seyircisinin feryadı
Filmin adı ne alaka?Değiştir
Şimdi filmin orijinal adı The Sheltering Sky. Ee? Bu filme Türkçe'ye çevirirken Çölde Çay adını veren aklıevvel kim? Ne alaka? Yani filmin başlarında bir yerde Berberi fahişe John Malkovich'e çadırda çay verdi diye filmin adı "Çölde Çay" konur mu yahu? Bu mantıktan hareket edersek, Matrix filminin adı da "Sanal Alemde Kırmızı Hap" mı olacaktı yani? (Hani Laurence Fishburne, filmin başlarında Keanu Reeves'e bir hap veriyordu ya, yutsun diye. Oradan yani)
Filmin konusuDeğiştir
Absürd filmimiz, üç kişinin Fas'a gelmesiyle başlıyor. Dialoglara bakılırsa, İkinci Dünya Savaşı henüz bitmiş, yıl 1946 veya 1947 olmalı. Fas, o tarihte Fransız toprağı. Daha gemiden inmişler, doklarda laklak yapmaya başlıyorlar: yok biz gezginiz, turist değiliz de bilmem ne.. Yahu, daha yeni üç günlük okyanus yolculuğu yaptınız. Durdunuz durdunuz da bu muhabbeti yapmak gemiden inip valizlerin üstüne oturunca mı aklınıza geldi?
Ortalıkta Arap çocuklar koşuşturmaktadır. Demek ki gümrük-pasaport kontrolünden geçmiş olmalılar, diye düşünüyorsunuz ama... aaa, daha pasaport polisi kontrol yapmamıştır. Nitekim bir müddet sonra elemanlar Fransız pasaport polisinin karşısındadırlar. Polis, John Malkovich'e ısrarla mesleğini sormakta ve "işim yok" cevabını kabul etmemektedir. Tam burada araya Debra Winger girer ve "Kocamın dediğine bakmayın. O bir bestecidir" diye durumu aydınlatır.
Şimdi durup düşünelim: Diyelim polis adamın durumundan şüphelendiği için mesleğini sordu. Ee, adamın karısı araya başka bir cevap verince, polisin iyice şüphelenmesi lazım değil mi? Ama ikna olan polisimiz bu kez "Ne kadar kalacaksınız?" sorusunu yöneltir. John Malkovich "Bir ya da iki yıl..." cevabını verince, polisimiz "Nee? Bu ülkede mi?" diye şaşkınlığını belirtir ve TAK pasaportu damgalar.
Aloooo, uyanalım hanımlar, beyler! Turist vizesi o kadar uzun olur mu? Orada polisin, oturma ve çalışma izni sorması veya en azından "Yanınızda kaç paranız var? Deklare edeceğiniz bir şey var mı?" demesi lazım. Hem hangi polis memuru görev yaptığı ülkeyi "Nee? Bu ülkede mi bu kadar kalacaksınız?" diye aşağılar ki?
Casablanca filmi de böyleydi. Orada da Fransız polisi abuk sabuk laflar ediyor ve İngilizce konuşuyordu. Karşısında Amerikalı görünce de hazırola geçip selam veriyordu. Fransız polisiyle bir şekilde muhatap olmuş herkes bilir ki, Amerikalı da olsa hiç bir yabancı, Fransız polisine böyle salak cevaplar veremez. Verdi, diyelim. Elini kolunu sallayıp çekip gitmesine izin verilmez. Hele ki, İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ertesinde soğuk savaş başlamışken...
Filmin politik mesajıDeğiştir
Bir de şu sahne vardı: John Malkovich ve Debra Winger ıssız bir yolda ilerlemektedir. Derken, iki Fransız jandarmasının, elleri kelepçeli iki isyancıyla birlikte yanlarından geçip gittiklerini görürüz. Debra Winger "Bir gün Fransızları kovacaklar buradan, görürsün.." der ve filmin politik mesajı da verilmiş olur. Kadın bir bakış bakmış ve daha iki gündür bulunduğu Fas ülkesinin sosyo-politik yapısını çözmüştür. Bu arada, iki jandarma ve iki tutukludan oluşan dörtlü kafilenin tek sıra halinde yürümesi ve jandarmalardan birinin sırtını tutuklulara dönerek önden yürümesi hangi askeri eğitimin sonucudur, anlaşılamaz. Bertolucci'nin askerlik yapmadığını da buradan anlarız.
Neyse, ilerki sekanslarda kahramanlarımız otel lokantasında otururken, anasının kuzusu ve azıcık bön bir adam gelip içki parası isteyecektir. Annesiyle birlikte yolculuk yapan bu şahıs, "Bizimkiler" dizisinin "Dınkof"unu andırmaktadır.
Filmdeki seyahat ve seks alemleriDeğiştir
Nedense kahramanlarımız indikleri liman şehrini sevmezler ve başka bir şehre gitmek isterler. Rivayete göre orası "daha güzel" bir yerdir. Tesadüfe bakın ki, otoriter ana ve Dınkof oğul da o şehre gideceklerdir ama arabalarında sadece iki kişilik yer vardır. Debra Winger trenleri sevmemekte ve tren yolculuğu istememektedir. "Amaan, niye hep ben karar vermek zorunda kalıyorum ki?" diye sızlanarak masayı terketse de, Tunner denilen adamı yalnız bırakmamak için nefret ettiği tren yolculuğunu yapmaya razı olur ve John Malkovich'e çatlak ana-oğulun arabasına binmek düşer.
Debra Winger ve Tunner'ın 1940'lı yılların Fas'ında bindikleri trenin dizel bir lokomotifi vardır. (Neden diye sormayın artık! Bertolucci burada gene insaflı davranmış, filme süpersonik uçak da koyabilirdi.) Kompartıman da gayet lükstür. Hatta Tunner trende soğuk şampanya bile bulmuştur. Debra Winger şampanyayı tadar ve "Adeta tren durmuş gibi.." der. Hakikaten de tren durmuştur. Oysa ortalıkta ne bir istasyon ne de karşı yönden gelen başka bir tren vardır. Yönetmen burada Emir Kusturica'nın 'Çingeneler Zamanı' tadında bir masalsılık mı yaratmak istemiştir, anlaşılamaz. Zaten seyirciler manzara seyretmekten, böyle ayrıntılara dikkat etmez, demek istemiş de olabilir. Fazla karıştırmayın orasını.
Debra Winger: Sahara motoruDeğiştir
Derken hoooooop! John Malkovich menzile varmıştır ve Dınkof'la zoraki giriştiği teras muhabbetinden sıkılınca "Karım uyanmıştır şimdi, dur bir ona bakayım.." diyerek otel odasına çıkmaya karar verir. Karısı ne zaman geldi? Ne zaman otele yerleşti? Tunner'la ne zaman çiftleşti? Bunların hiç biri belli değildir. Nitekim bunları Debra Winger de hatırlamaz. Trende şampanyadan sarhoş olmuş, gözlerini açtığında kendisini Tunner'la aynı yatakta bir otel odasında bulmuştur. Uyanınca ilk aklına gelen "Ay şimdi kocam gelir. Bizi böyle görüp aklına yanlış bir şey gelmesin" diye Tunner'ı sepetlemek olur. Adamı aceleyle kapının önüne koyarken de, "Ver bakayım oradan bir şişe daha şampanya.." diyerek, bir şişe daha şampanya koparır. Sıcak çöl havasında şampanya çoktan kaynamadıysa da, Hacı Dede'nin abdest suyu kıvamına gelmiş olmalıdır oysa. Bu sahnede kadının çıplak kıçını ve göğüslerini gören erkek seyirciler "Acaba şampanya şişesini başka amaçlar için mi kullanacak bu kadın?" diye düşünseler de, filmi birlikte seyrettikleri kız arkadaşları veya eşlerinin "Tüüh sapık! Senin aklın başka şeye çalışmaz zaten, duyarsız herif!" şeklinde azarlamalarına muhatap olmamak için "Hmmm, yönetmen burada, kadının aldatmaktan doğan suçluluk duygusunu ve unutma gayretini işlemiş..." gibi bir takım cümleler kurarlar. Bertolucci bu sahneyi böyle çekmiştir, biz de yeriz. (Şebnem Ferah'ın hatırladığı sahne bu muydu acaba?)
Filmin ilerleyen bölümlerinde John Malkovich derdinden sıtma olur. Halbuki yemeklerle aynı tepside sunulan böcek ilacından biraz içse, durum böyle olmayacaktı.
O zaman kadar otobüs şoförleriyle bile çatır çatır Fransızca geyik muhabbetine girişen Debra Winger, kocası hastalanıp da yardım istemek gerekince Fransızcasını unutuverir ve 'Please Help!' diye bağırarak yerli ahali arasında koşuşturmaya başlar. İşine gelince çatır çatır İngilizce konuşan yerli halk ise, kadın Fransızcayı unutunca, ona yüz vermez olur.. Karşılık olarak onlar da İngilizcelerini unutuverirler. (Ormanda Fantom herkesle anladığı dilde konuşur,derler. Bkz. Kızılmaske Cilt 12 Sayfa 28) Hadi leeen! Neyse ki Fransız askeri bir doktor (hiss-i kabl'el vukuu, içine doğmuş adamın) otele gelerek yardıma koşar. Bu arada Debra hanım, hala 'Please Help!' diyerek sokaklarda çığlıklar atmaktadır.
Adam sıtma krizindeyken geldikleri bir şehirde, kadın yana yıkıla otel ararken ona yardımcı olan zenci ise bambaşka bir alemdir. O şehirden ayrılırlarken, aynı zenci otobüsün arkasından koşmakta ve "Herkese şapır şupur bize Yarabbi şükür mü?" manasında bağırıp çağırmaktadır. (Debra Winger, 'sahra motoru' olarak nam salmıştır, anlaşılan)
Bir de o sahneye çok güldüm: Kadın sıtma krizindeki kocasını bırakıp otel aramaya gidiyor. Dönünce bir de ne görsün? Sıtmanın pençesindeki John Malkovich, yanına gelmiş olan zurnacı, defçi vb.nin yaptığı müzik eşliğinde, yattığı yeden oryantal danslar yapmaya çalışmaktadır. Yahu bu nedir? Adam zaten kadının yüzünden sıtma olmuş. Fedakar (!) karısı kendini paralayıp otel ararken, adam sıtmalı haliyle yattığı yerden kıvırtıyor. (Teoman'ın hatırladığı sahne de bu muydu acaba?)